“Bu yazı 7 Aralık 2022 tarihinde Psychology Today’de yayımlanan “Who Is Most Vulnerable to Misinformation?” isimli yazının çevisidir. Bu yazı,  halk sağlığı uzmanı Sara Gorman ve psikoloji profesörü Jack Gorman tarafından Denying to the Grave: Why We Ignore the Facts That Will Save Us” isimli ve yine Psychology Today’de yayımlanan yazı serisinde yer alıyor. İkilinin aynı isimde bir kitabı da bulunuyor.”

“Hala Yanlış Bilgi Yaymanın Arkasındaki Psikolojiyi Anlamaya Çalışıyoruz”

“Hala Yanlış Bilgi Yaymanın Arkasındaki Psikolojiyi Anlamaya Çalışıyoruz”
Özellikle Covid-19 olmak üzere sağlık alanında yayılan yanlış bilgiler, ABD'de ve tüm dünyada büyümekte olan bir sorun. Araştırmacılar defalarca bu soruna müdahale etmeye çalıştıkça, genel bir soru hiç değişmiyor: Yanlış bilgilere karşı en savunmasız olanlar kimler? Kişinin yanlış bilgiye olan kesin inancını tahmin eden belirli psikolojik ve kişilik profilleri bulunuyor mu yoksa bu durumun daha çok çevre ve koşullarla mı ilgisi var?
Bunlar cevaplaması metodolojik olarak oldukça zor sorular olmakla birlikte, bazı ipuçlarına ulaşmaya başlıyoruz. Geçmişteki yaygın fikrimiz yanlış bilgiye maruz kalmanın yanlış bilgiye inanmak için yeterli olduğunu varsayma yönünde olsa da, son zamanlarda araştırmacılar bunun doğru olup olmadığını daha çok sorguluyor. Şimdiye kadar yapılan araştırmaların bir kısmı, bilişsel beceriler, dijital okuryazarlık ve medya okuryazarlığı dahil olmak üzere belirli becerilerde düşük olan kişilerin yanlış bilgiye daha yatkın olabileceğini öne sürüyor.

Yanlış Bilginin Yayılmasının En Büyük Sebebi Bilgi Eksikliği Değil

Bu, yanlış bilgiye inanan insanların temel bilgilerden yoksun olduğu anlamına gelmiyor. Aslında, okuryazarlık ve bilişsel becerilerle ilgili bu faktörler, insanların yanlış bilgilere inanmalarının nedenlerinin büyük çoğunluğunu oluşturmuyor. Bu faktörler, sorunun yalnızca küçük bir bölümünü açıklayabilir. Yanlış bilgilerin yayılmasının nedeni büyük olasılıkla bilgi eksikliği değildir.
Bir kişiyi yanlış bilgilere karşı daha savunmasız hale getirebilecek başka bazı kimlik özellikleri vardır. Önceki araştırmalar göz önüne alındığında, siyasi kutuplaşmanın yanlış bilgilere inanmak için bir risk faktörü olmasıyla birlikte,  siyasi sağdaki insanların yanlış bilgilere inanma ve yayma eğiliminin siyasi soldaki insanlardan daha muhtemel olduğu görülüyor. Ayrıca, yaş ve eğitimin her ikisi de bu konuda rol oynuyor gibi görünüyor; ileri yaş, yanlış bilgi paylaşma olasılığının daha yüksek olmasıyla ve liseden daha az eğitim seviyesine sahip olanların sahte veya yanıltıcı haberlere inanma konusunda daha fazla savunmasızlık göstermesiyle ilişkili. 
Belirli bireyleri yanlış bilgilere inanmaya ve yaymaya yatkın hale getiren kimlik ve becerilerle ilgili faktörler üzerine araştırmalar yararlı, ancak burada belirli psikolojik faktörlerin veya kişilik faktörlerinin rol oynayıp oynamadığına dair hala açık bir soru bırakılıyor. 

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

En Etkili 6 Komplo Teorisi

Komplo Teorilerine İnanmada Yalnızlık ve İzolasyonun Etkisi Olabilir

Komplo teorileri alanında, narsisizm gibi belirli kişilik özelliklerinin yanında yalnızlık ve izolasyon duyguları gibi belirli psikolojik özellikleri komplo teorilerine inanma olasılığıyla ilişkilendiren bazı araştırmalar bulunuyor. Ancak bu psikolojik ve kişilik faktörlerinden herhangi biri yanlış bilgiye karşı savunmasızlıkla da ilgili midir?

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

İnsanlar Komplo Teorilerine Neden İnanır?
Yanlış bilgilere karşı savunmasızlık üzerine yapılan araştırmalar çoğunlukla henüz başlangıç aşamasında sayılırken, bazıları çocuklukta var olan yaygın psikolojik faktörlerin yetişkin yaşamını bazı insanları yanlış bilgilere inanmaya daha duyarlı hale getirecek şekilde etkileyebileceğini öne sürer nitelikte. Genel olarak çocukluk inançları, insanlar yaşlandıkça sorgulanma eğiliminde olmasıyla birlikte, aile barışını korumamızı sağlayan çocukluğumuzdan kalma inançlara tutunmak için daha güçlü bir duygusal eğilim vardır. Çocuklar, sıkı sıkıya bağlı oldukları inançlar için mantıklı açıklamalar bulmayı ve zorluklar karşısında bunları sürdürmeyi öğrendikçe, “confirmation bias” yani onay yanlılığı (zaten inandığımız şeylerle uyuşan bilgileri arama eğilimi) yetişkinliğe kadar tüm yol boyunca güçlenir. 

Belli Sosyal Gruplara Aidiyet Duygusu Yanlış Bilgi Yayma Motivasyonları Arasında

Bir çocuk inançlarıyla ilgili ne kadar az sorgulanırsa, alternatif fikirleri savuşturan rasyonalizasyonlar bulmada o kadar başarılı olacaktır. Aksine, çocuklara aktif olarak şüphecilik ve eleştirel düşünme öğretildiğinde, onay yanlılığı (confirmation bias) “kasları” biraz zayıflar. Ek olarak, yüksek kaygı düzeyine sahip kişiler, kısmen herhangi bir şekilde tehdit edici olabilecek yeni bilgileri engelleme eğilimleri ve güçlü eğilimleri olduğundan, genellikle onay yanlılığına daha yatkındırlar.
Belirli bir tür yanlış bilgiye inanan bir sosyal gruba ait olmak da “yanlış bilgi kasını” güçlendirebilir. Bu inançtan vazgeçmek, insanların kimliğini ve grup üyeliğini tehdit edebileceğinden, bu inançları doğrulamayan kanıtlar ortaya çıktığında dahi onlara  tutunmanın yollarını buluruz.
Yanlış bilgilere karşı savunmasızlık konusundaki anlayışımız halen gelişmekte olsa da, şu anda ilgilenebileceğimiz bazı faktörler var. Örneğin, gençlere şüphecilik ve eleştirel düşünmeyi öğretmek her zaman faydalı bir girişimdir. Ek olarak, yanlış bilgi paylaşan insanların özellikle endişeli olabileceğini kabul etmek veya derinden sahiplenilen bir inancı savunmaya çalışıyor olabileceğini kanıksamak, empati kurmamıza ve şefkatli ve anlayışlı bir yanıt geliştirmeye yardımcı olabilir. Yanlış bilginin nereden geldiğini, nasıl yayıldığını ve kimin en duyarlıya da savunmasız  olduğunu gerçekten anlamazsak, yanlış bilgiye karşı mücadelede asla fazla ileri gidemeyiz. Bunu anlamak için ise daha gidecek çok yolumuz var, ancak elimizdeki bilgileri ışığında ilerlemeliyiz.