Altın ve pırlanta yüzyıllardır zenginliğin simgesi oldu. Ancak bugünün dünyasında gerçek güç, cep telefonlarından savaş uçaklarına kadar her şeyin içinde yer alan görünmez hazineye, yani nadir toprak elementlerine dayanıyor. Bu stratejik elementleri kontrol eden ülkeler, sadece maden değil, geleceğin teknolojilerini de ellerinde tutuyor.
Geleceğin Teknolojisini Şekillendiren Elementler
Nadir toprak elementleri, toplamda 17 metalden oluşan özel bir grup. Bunların 15’i, atom numaraları 57 ile 71 arasında olan ve “lantanitler” olarak bilinen elementler. Geriye kalan ikisi ise itriyum ve skandiyum. Bu üçlü birlikte “nadir toprak elementleri” adıyla anılıyor. İsimlerinde “nadir” geçse de, bu elementler aslında dünyada çok da az bulunan maddeler değil. Fakat doğada genellikle başka elementlerle karışık halde bulundukları için, saf ve işlenmiş hallerine ulaşmak oldukça zor. Bu yüzden “nadir” olarak adlandırılıyorlar. Kullanım alanları ise oldukça geniş. Nükleer reaktör çubuklarından mıknatıslara, kanser tedavisinden gelişmiş elektronik cihazlara kadar pek çok alanda bu elementlerden yararlanılıyor. 
Nadir toprak elementlerinden üretilen mıknatıslar, özellikle elektrikli motorlar ve rüzgar türbinlerinde kritik bir rol üstleniyor. La (Lantan), Ce (Seryum), Pr (Praseodim) ve Nd (Neodim) gibi elementleri içeren nikel metal hidrit bataryalar ise elektrikli araçların enerji sistemlerinde yaygın olarak kullanılıyor. Bu metallerin önemi yalnızca enerji sektöründe değil; savunma sanayisinde de kendini gösteriyor. Örneğin, Prometyum güdümlü füze sistemlerinde yer alıyor. Ayrıca bu elementin taşınabilir X-ışını cihazlarında, uzay sondalarında ve uydularda ek ısı veya enerji kaynağı olarak kullanılması da mümkün.
İleri teknoloji projelerinde nadir toprak elementlerinin potansiyeli giderek daha fazla öne çıkıyor. Sualtı sistemlerinden uzay araçlarına kadar birçok alanda kullanılabilecek nükleer bataryalar üzerinde çalışmalar sürüyor. Geçtiğimiz yıl Çin, bu alanda dikkat çekici bir çıkış yaptı ve şarj edilmeden 50 yıl boyunca enerji sağlayabilen minyatür bir nükleer batarya geliştirdiğini duyurdu. Bu tür yenilikler, nadir toprak elementlerinin geleceğin enerji çözümlerinde ne kadar kritik bir rol oynayabileceğini gözler önüne seriyor.
Küresel Rekabetin Yeni Cephesi
Nadir toprak elementleri, adları “nadir” olsa da aslında dünyanın pek çok yerinde bulunuyor. Ancak bu elementler genellikle ya çok düşük yoğunlukta ya da başka minerallerle iç içe geçmiş şekilde yer aldıkları için ayrıştırılmaları oldukça zor. Bu durum, birçok ülke için nadir toprak elementlerini çıkarmayı hem ekonomik hem de çevresel açıdan sürdürülemez hâle getiriyor.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde deneysel petrol bilimci olarak çalışan Dr. Michael Anenburg, “Nadir toprak elementlerini bulduğumuzda çoğu zaman bunları tesadüfen buluyoruz” diyor. Geçtiğimiz yıl yayınladığı araştırmasında ise dikkat çekici bir bulguya işaret ediyor: Sönmüş yanardağların derinliklerinde gizli kalmış, demir açısından zengin bir magma türünün, nadir toprak elementleri bakımından oldukça zengin olabileceğini öne sürüyor.
U.S. Geological Survey’in 2025 raporuna göre, Çin 44 milyon tonluk rezerviyle dünyada en fazla nadir toprak elementine sahip ülke konumunda. Onu 21 milyon tonla Brezilya, 6.9 milyon tonla da Hindistan takip ediyor.
Show more

Aynı rapora göre, 2024 yılında en fazla nadir toprak elementi üreten ülke yine Çin oldu. Çin’in yıllık üretimi 270 bin tona ulaştı. Onu 45 bin tonla ABD ve 31 bin tonla Myanmar takip etti.
Show more

Maden üretim verilerine bakıldığında, çoğu üretici ülkenin görece istikrarlı ekonomilere sahip olduğu görülüyor. Fakat bu tablo içinde Myanmar dikkat çekici bir istisna. Ülkedeki nadir toprak elementleri madenciliğinin büyük ölçüde silahlı gruplar tarafından yürütüldüğü ve bu faaliyetlerin ciddi çevresel yıkıma yol açtığı yönünde tartışmalar bulunuyor. Myanmar’dan çıkarılan bu elementlerin en büyük alıcısı ise Çin. Bazı iddialar, Çin’in bu silahlı gruplara dolaylı yoldan destek sağladığını ve bu yolla nadir toprak tedarik zincirini güvence altına almaya çalıştığını öne sürüyor.
ABD, nadir toprak elementleri konusunda Çin’e bağımlılığı azaltmak için son yıllarda önemli adımlar atıyor. Bu çabaların bir parçası olarak, Mayıs 2025’te ABD ile Ukrayna arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Uzun süredir müzakere edilen bu anlaşma, Ukrayna’daki nadir toprak elementlerinin çıkarımı ve işletilmesine dair iş birliğini içeriyor. Anlaşmanın, ABD’nin savaş sürecinde Ukrayna’ya sağladığı askeri ve mali destek karşılığında, Ukrayna’nın doğal kaynaklarına erişim hakkı tanıdığı belirtiliyor.
ABD Başkanı Donald Trump döneminde, 1,5 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervine sahip olduğu tahmin edilen Grönland’ın satın alınması fikri de uzun süre gündemi meşgul etmişti. Bu sıradışı öneri sadece uluslararası basında değil, diplomatik çevrelerde de geniş yankı uyandırdı. Tartışmaların ardından Danimarka, Grönland üzerindeki askeri varlığını güçlendirme kararı aldı ve bölgedeki stratejik kontrolünü artırdı. Bu gelişmeler, nadir toprak elementlerinin sadece ekonomik değil, jeopolitik açıdan da nasıl bir önem taşıdığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Dünya Bankası’nın 2024 yılına ait nadir toprak elementleri ihracat verilerine göre listenin zirvesinde açık ara farkla Çin (8,9 milyon kg) yer alıyor. Tayland 831 bin kilogram ile ikinci sırada yer alırken, ABD 281 bin kilogramlık ihracatla üçüncü sırada bulunuyor. Türkiye ise 49 kilogramlık ihracatla 24 ülke arasında 19. sırada yer alıyor.
Show more

Türkiye’deki “Potansiyel” Fırsat
Türkiye, özellikle Eskişehir’in Beylikova ilçesinde keşfedilen yaklaşık 694 milyon tonluk rezervle, dünya çapında dikkat çeken bir nadir toprak elementi potansiyeline sahip. Bu rezerv, miktar bakımından dünyadaki sayılı sahalar arasında yer alıyor. Ayrıca Malatya’daki Hekimhan ve Kuluncak bölgeleri gibi diğer alanlarda da nadir toprak elementleri açısından umut verici jeolojik bulgular mevcut. Bu kaynaklar; elektrikli araç bataryaları, rüzgar türbinleri, savunma sanayi ve yüksek teknolojili cihazlar gibi stratejik alanlarda kritik öneme sahip elementleri barındırıyor. 
Ancak bu potansiyelin ekonomik değere dönüştürülmesi kolay değil. Nadir toprak elementlerinin doğadan ayrıştırılması karmaşık, maliyetli ve çevresel etkileri yüksek bir süreç gerektiriyor. Türkiye’nin önündeki temel engeller arasında ileri düzey arıtma ve ayrıştırma teknolojilerine sahip olmaması, iş gücü ve bilgi eksikliği ile bu alandaki yerli yatırımların sınırlılığı yer alıyor. Bu tür eksikliklerin giderilmesi için Ekim 2024’te Türkiye, Çin ile Doğal Kaynaklar ve Madencı̇lı̇k Alanlarında İşbı̇rlı̇ğı̇ne İlı̇şkı̇n Mutabakat Zaptı anlaşması da yaptı. 
Nadir toprak elementleri, sadece teknolojik gelişmenin değil, aynı zamanda stratejik gücün de anahtarı hâline gelmiş durumda. Bu elementlere sahip olan ülkeler, yalnızca maden değil, dijital çağın temel altyapısını da ellerinde tutuyor. Türkiye’nin sahip olduğu büyük rezervler, bu küresel yarışta önemli bir fırsat sunarken, bu potansiyelin ne kadar etkin ve sürdürülebilir şekilde değerlendirilebileceğini ise zaman gösterecek.