Trump’ın “Çok Gizli” Savaşı: QAnon
Komplo Teorisi
İlk yayın :
16 Eylül 2024
Yaklaşan 2024 ABD Başkanlık Seçimleri’nde Cumhuriyetçi Parti’nin adayı, eski başkan Donald Trump oldu. Demokrat Parti’nin adayı ve mevcut başkan Joe Biden’ın çekilmesiyle birlikte, yarışa Başkan Yardımcısı Kamala Harris katıldı. Trump, başkanlık için ilk kez 2000 yılında aday olacağını duyurmuş, ancak 2016 seçimlerinde resmi adaylığını koymuştu. “Make America Great Again” sloganıyla yürüttüğü kampanya, hem destek hem de tepki topladı. 2016’da ABD’nin 45. başkanı seçilen Trump, görev süresi boyunca büyük tartışmalar yarattı ve başkanlığı tek dönem sürebildi. Trump’ın başkanlığı sırasında, onu gizli güçlere karşı savaşan bir “kurtarıcı” olarak gören ve sosyal medyada geniş bir yankı bulan bir hareket de ortaya çıktı: QAnon.
QAnon’un Doğuşu
QAnon, 2017 yılında 4chan adlı sosyal medya platformunda anonim bir kullanıcının başlattığı ve aşırı sağcı bir komplo teorisi olarak hızla yayılan bir hareket. Teoriyi ateşleyen kullanıcının anonim olması ve rumuzunun “Q” olması sebebiyle hareketin ismi de QAnon olarak yerleşti. Hareketi başlatan anonim kullanıcı devlette çok gizli bilgilere erişim sağlayan “Q izni” olan bir hükümet yetkilisi olduğunu iddia etmişti. Bu güvenlik izni, ABD Enerji Bakanlığı’nın nükleer silahlar gibi kritik konuları da kapsayan en yüksek güvenlik seviyesine atıfta bulunuyor. Bu rumuz ile anonim kullanıcı, kendisinin Trump ile yakın mesafede çalıştığının mesajını vermeye de çalışmış.
Q’nun 4chan’deki ilk mesajında ise şunlar yazıyordu;
İlk gönderinin ardından 4chan’de Q tarafından birçok mesaj paylaşılmış ve bu gönderilere “Q drop” adı verilmiş. Q droplar daha sonrasında ise X, Facebook, Reddit ve Youtube gibi diğer sosyal medya hesaplarına da taşınmış ve bu mecralarda da Trump taraftarı mesajlar yayılmış. Bu mesajlarda geçen ve teorinin omurgasını oluşturan bazı kritik kavramlar bulunuyor. Bunlar derin devlet (deep state), fırtına (the storm) ve büyük uyanış (great awakening).
QAnon komplo teorisinin merkezinde, ABD’de hükümetin kontrolünü ele geçirmiş gizli bir grup bürokrat ve elitin var olduğu inancı yer alıyor. QAnon’a göre Derin Devlet (Deep State) olarak adlandırılan bu yapı, küresel bir pedofili ağını yönetiyor ve Trump’a karşı çalışıyor. Trump ise teoride derin devlet ile savaşan kurtarıcı olarak görülüyor. Bu savaşı destekleyen QAnon takipçileri, Trump’ın derin devleti çökertmek için başlatacağı ve Fırtına (The Storm) olarak adlandırılan büyük bir harekatı bekliyor. Bu süreçte insanların bir gün Büyük Uyanış’ı (Great Awakening) yaşayacağına ve derin devletin varlığı ile Trump’ın savaşını anlayacağına inanılıyor.
İlk gönderinin Hillary Clinton (HRC) ile ilgili olmasının sebebi, Hillary Clinton’ın bu teoride insan kaçakçılığı, pedofili gibi suçlarla suçlanan elit grubun parçası olarak görülmesi. QAnon takipçileri, bu grubun bir parçası olarak Hillary Clinton’ın adalet önünde hesap vereceğine ve bu süreçte kaçmaya çalışacağına inanıyorlar. Teoriye göre, Fırtına başladığında Clinton’ın uluslararası sınırdan kaçışını engellemek için pasaportuna el konulacak ve iade süreci başlatılacak. Süreç içinde atılan Q droplar ile teoriye Barack Obama, George Soros gibi isimler de eklenmiş.
Bu süreçte Trump QAnon komplo teorilerini açıkça reddetmek yerine dolaylı olarak teşvik edecek açıklamalarda bulundu. 2020’de QAnon hakkında bir şey bilmediğini ve yalnızca pedofiliye karşı savaşan bir oluşum olarak tanıdığını öne sürerken, son yıllarda kendi sosyal medya platformu olan TruthSocial’da QAnon ile ilgili gönderileri desteklemeye başladı.
Sosyal Medyadan Gerçek Dünyaya
QAnon teorisi, sosyal medyada gittikçe yaygınlık gösteriyor ve yeni takipçiler ediniyordu. 2020 yılında QAnon destekçisi olan binlerce Facebook sayfası ve Instagram hesabı, topluluk politikalarını ihlal etmeleri gerekçesi ile kapatıldı. Youtube da bu kararın ardından, “nefret ve taciz politikalarının genişletildiğini” ve QAnon ile ilişkili içeriklerin platformdan kaldırılacağını duyurdu.
Qanon’un sosyal medyadan çıkıp gerçek hayata yansıdığı en büyük olaylardan biri 2021 yılında gerçekleşti. 2020 ABD Başkanlık Seçimleri QAnon destekçileri için hüsranla sonuçlandı. Trump’ın seçimi kaybetmesi ve Joe Biden’ın yemin ederek başkanlık görevine başlaması, QAnon destekçilerinin sürece olan inancını sarstı. 6 Ocak 2021’de seçimin ardından Trump destekçilerinin ABD Kongre Binası’na düzenlediği saldırıda QAnon’un etkisi açıkça görüldü. Teorideki büyük uyanış ve fırtına kavramları bu saldırıda önemli bir rol oynadı.
Joe Biden’ın yemin edeceği gün, QAnon’un önemli figürlerinden olan “Praying-Medic” kullanıcı adlı Dave Hayes, Gab adlı platformda Kongre Binası üzerinde toplanmış kara bulutların fotoğrafını paylaşarak “Fırtına”nın başladığını ima etti. Paylaşıma gelen yorumlarda, diğer QAnon destekçileri de harekete geçmeye hazır görünüyordu. Takipçiler, Trump’ın son anda sıkıyönetim ilan edip siyasi düşmanlarını tutuklayacağına inanıyordu. Fakat beklenilenin aksine Trump bu süreçte Florida’ya çekildi ve Biden yeminini etti. Trump’ın görevde kalması için eyleme geçerek kongre binasına giden QAnon taraftarları, sözde Fırtına’nın başlamadığını görünce hayal kırıklığına uğradı.
Washington DC’de yaşanan olayın ardından 2021 yılında o zamanki ismiyle Twitter, önce Trump’ın hesabını ardından QAnon komplo teorisi ile ilişkili olan hesapları askıya aldı. 2022 yılında Elon Musk’ın platformu satın almasının ardından Donald Trump’ın hesabı yeniden aktif hale getirildi.
QAnon’un Q’su Kim?
4chan’de başlayan QAnon hareketi, platformdaki güvenlik kaygıları ve anonimliğin korunamama ihtimaline karşı 8chan adlı başka bir platforma taşındı. 8chan, platformun kurucuları Jim Watkins ve oğlu Ron Watkins tarafından yönetiliyordu ve daha serbest bir içerik yayma ortamı sunuyordu. Ayrıca, daha az denetim ve dış müdahaleye kapalı olması, QAnon topluluğunun bu platforma geçişini hızlandırdı. QAnon’un ardındaki kişinin kim olduğuna dair çeşitli iddialar ortaya atılsa da, en dikkat çeken iddia, bu kişinin Ron Watkins olabileceği. Watkins ise bu iddiaları reddediyor. İki dil bilimcinin yaptığı araştırma sonucu Güney Afrikalı yazılım geliştiricisi Paul Furber’ın Q mesajlarının ardındaki ilk kişi olduğu ve ilerleyen süreçte ise Ron Watkins’in mesajları devraldığı öne sürüldü. Dilbilimciler Q’nun yazılarındaki kalıpları bulabilmek için yapay zekayı eğitmiş ve Paul Furber ile Ron Watkins’in yazılarının Q’nun yazılarıyla benzer kalıplara sahip olduğu sonucuna varmışlar. Araştırmacılar, Q’nun maskesinin düşürülmesinin QAnon takipçileri üzerindeki etkisini zayıflatabileceğini umduklarını belirtmişler.
İç İçe Geçmiş Komplo Teorileri
QAnon birçok başka komplo teorisi ile iç içe geçmiş durumda. QAnon’un öncüsü olarak kabul edilen Pizzagate, sosyal medyada en çok ses getiren derin devlet temelli komplo teorilerinden biri. Bu teori Trump’ın aday olduğu 2016 ABD seçimleri sırasında ortaya çıktı. "Pizzagate" ismi, Washington D.C.’deki bir pizza restoranının, Hillary Clinton ve diğer üst düzey Demokratların içinde bulunduğu bir çocuk istismarı ağına ev sahipliği yaptığı iddialarından türemiş. QAnon, Pizzagate teorisini daha da genişleterek, sözde pedofili ağının sadece bir pizza dükkanıyla sınırlı olmadığını, küresel çapta ve çok daha geniş bir alanda faaliyet gösterdiğini iddia ediyor. Bürokrat ve elitlerin çocuk istismarı iddialarını içeren başka komplo teorisi ise "Adrenokrom". Adrenokrom uzun zamandır sosyal medyanın ilgi odağı haline gelmiş, çeşitli teorilere konu olmuş bir madde. Ünlü ya da varlıklı kişilerin çocuklardan elde edilen adrenokromu uyuşturucu olarak ya da gençleşmek için kullandığı iddia ediliyor. QAnon ve diğer komplo teorisyenleri, bu maddeye dayalı olarak dünyadaki elitlerin gizli ve karanlık bir pedofili ağı yönettiklerini öne sürüyorlar. Adrenokrom teorisi, gerçeklikten uzak olmasına rağmen, Pizzagate gibi diğer komplo teorileriyle birleşerek sosyal medyada yayılmaya devam ediyor.
COVID-19 salgını sırasında QAnon teorileri yeni bir boyut kazandı. QAnon takipçileri, pandemiyi küresel bir komplo olarak nitelendirerek, “Yeni Dünya Düzeni” adı verilen ve hükümetlerin insanları kontrol altına almak için planladığı büyük bir düzenin parçası olarak yorumladı. Özellikle Trump’ın COVID önlemlerine karşı tavrı ve pandeminin ciddiyetin küçümsemesi, bu teorilerin yayılmasına zemin hazırladı. QAnon teorisyenleri, COVID-19’un aslında bir biyolojik silah olduğunu ve pandeminin dünya çapında elitlerin daha fazla kontrol kazanması için kurgulandığını iddia etti. Pandemi boyunca QAnon, aşı karşıtı söylemleri ve karantina karşıtı gösterileri de destekleyerek bu teoriyi genişletti. QAnon takipçileri, aşıların insanları izlemek veya genlerini değiştirmek için kullanıldığı gibi çarpıcı iddialar yaydı.
Kasım 2022 seçimlerinden sonra sosyal medyadaki QAnon’a yönelik baskıların da etkisiyle Q droplar ciddi biçimde düşüş yaşadı. Trump’ın başkanlığı süresince büyük bir ivme kazanan QAnon, zamanla etkisini yitirse de; aşırı sağcılar içinde varlığını sürdürmeye devam etti. Trump’ın gelecekteki siyasi başarıları ve bu seçimi kazanması halinde QAnon teorisi yeniden canlanma potansiyeli taşıyor.
İLGİNİ ÇEKEBİLİR
Video Aşı Olmayı Reddeden Bir Hastanın Darp Edilmesini mi Gösteriyor?
Dünya’nın İklim Güvenliği Alarm Veriyor
Papa Francis Satanizm’in Tanrı'ya Giden Geçerli Bir Yol Olduğunu mu Açıkladı?
Çin’de Bulunan Baigong Boruları İle İlgili İddialar Doğru mu?
Uzaydan Gelen Tanrılar: Anunnaki
Oyuncu Zafer Algöz’ün Düz Dünya Açıklamaları İroni İçeriyor
Kanada Kansere Yol Açtığı İçin Tüm COVID-19 Aşılarını İmha Etme Kararı Aldı mı?
Kadınların Üniversiteye Katılımı ile İlgili İddialar Doğru mu?
Yeni Dünya Düzeni
Ekonomik İşbirliğinden Küresel Etkiye: BRICS’in Evrimi