Dünyada ortalama insan ömrü, son iki yüzyılda teknolojik ve bilimsel gelişmelerin etkisiyle tarihte hiç olmadığı kadar yükselmiş durumda. 2022 yılı sonu itibarıyla 8 milyara ulaşan dünya nüfusunun, BM tarafından yapılan tahminlere göre 2030 yılında yaklaşık 8,5 milyara, 2050 yılında 9,7 milyara ve 2100 yılında 10,4 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Diğer taraftan Dünyada ortalama doğurganlık hızı 1950’de kadın başına yaklaşık 5 doğum iken, 2021 yılında kadın başına 2,3 doğum olarak gerçekleşti. Dünya genelinde doğurganlığın 2050 yılına kadar kadın başına 2,1 doğuma kadar gerileyeceği öngörülüyor.
2023 yılında Türkiye’nin toplam doğurganlık hızı 1,51 çocuk seviyesine inerek tarihinin en düşüğüne ulaştı. Bu rakam, nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1’in oldukça altında kalıyor. 2001’de kadın başına 2,38 çocuk olan doğurganlık, 2023’te ilk kez AB ortalamasının (1,54) gerisinde kaldı. Nüfus artış hızı da 2022’de %0,7’ye ve 2023 sonunda %0,11’e dek düşerek neredeyse durma noktasına geldi. Yaşlı nüfus da %10 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine geldi. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre ana senaryoda 2050 yılında nüfus yaklaşık 93 milyona ulaşırken 2100 yılında 76,8 milyona düşmesi bekleniyor. Bu senaryoya göre 2050’de her 4 kişiden 1’inin, 2075’te her 3 kişiden 1’inin yaşlı olması bekleniyor. Düşük senaryoya göre de 2100’de her 5 kişiden 2’sinin yaşlı olması muhtemel.
Nüfus artış hızının yavaşlayarak durması gelecekte birçok toplumsal ve ekonomik probleme yol açabilir. Çalışma çağındaki nüfusun azalması işgücünü ve yatırımları olumsuz etkileyerek ekonomik daralmaya neden olabilir. Bunun yanında artan yaşlı nüfusun emeklilik harcamaları ve sağlık masrafları artacağından azalan çalışan nüfusun vergi yükünün ve adaletsizliğinin artmasına yol açabilir.
Türkiye’deki doğurganlık hızı da Dünya ortalamasına paralel olarak düşüş gösterdiği bu ortamda, hükümet de buna karşılık önlemler almak istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vatandaşlara ‘3 çocuk’ çağrıları yıllardır devam ederken; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2025 yılını Aile Yılı ilan ederek bu kapsamda Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı hazırladı.
Hükümetin nüfus politikası ve teşviklerine karşılık, düşük doğum oranlarının sebeplerinin aslında ekonomik zorluklar, yardım ve teşviklerin yetersizliği, kamu-özel sektör ayrımı, yaşam beklentileri, değişen yaşam tarzı ve çocuk bakım maliyetlerinin artması gibi nedenlerden dolayı olduğu görüşleri de mevcut. Aile ve çocuk teşviklerinin ne kadar etkili olabileceği ise kamuoyunda tartışma konusu.
Ekonomik Belirsizlikler ve Geçim Endişeleri
Türkiye’de yaşam memnuniyeti verileri son yıllarda dalgalanma gösterse de genel olarak yüksek bir düzeyde olmadığı söylenebilir. TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre 2022 yılında yetişkin nüfusun %49,7’si kendisini mutlu olarak tanımlıyor. Dünya çapında karşılaştırmalarda Türkiye’nin ortalama yaşam memnuniyeti skoru ise 10’luk skor üzerinden 4,98. Bu skorla Türkiye OECD ülkeleri arasında son sırada.
Ekonomik zorluklar, işsizlik, gelecek endişesi gibi faktörler mutluluk düzeyini etkiliyor. Aile yaşamına baktığımızda aslında Türkiye kültürel olarak aile bağlarının güçlü olduğu bir ülke. Ancak büyük şehirlerde özellikle çocuk yetiştirmenin maliyeti ve zorluğu genç çiftlerin gözünü korkutabiliyor. Kreş masrafları, bakıcı ücretleri, tek bir maaşla geçinme sıkıntısı gibi nedenlerle bazı çiftler çocuk sahibi olmayı erteliyor. Bu da bir kısır döngü yaratıyor; toplumda ekonomik belirsizlik ve memnuniyetsizlik çocuk planlarını etkiliyor, düşük doğum oranı uzun vadede ekonomik yükleri artırma riski taşıyor.
Yaşlanan Nüfusa Karşı Mali Teşvikler
Nüfus artış hızının durması ve yaşlanan nüfus, birçok ülkede tecrübe ediliyor. Hükümetlerin buna karşı nakit yardımları, vergi indirimleri, ücretsiz kreş desteği gibi uygulamaları mevcut. Bu uygulamalar arasında en yaygın olanı doğrudan nakit ödemesi. Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya, Polonya ve Belçika gibi Avrupa ülkeleri çocuk başına her ay ödeme yapıyor. Ayrıca vergi muafiyeti artan çocuk sayısında nakit yardımı oranı da artıyor. Yaşlanan nüfusla aktif mücadele eden Güney Kore ise nakit yardımı yanında aylık bebek bakımı yardımı da sağlıyor.
Doğum oranlarını teşvik amacıyla Türkiye’de de mali destekler sağlanıyor. Ancak teşviklerin etkisi tartışmalı. 2025 yılında ilk çocuk için tek seferlik 5.000 TL, ikinci çocuk için 60 aya kadar her ay 1.500, 3 ve fazlası için her ay 5.000 TL destek verileceği açıklandı. Ayrıca, çalışan annelerin iş hayatında kalmasını desteklemek için de kreş desteği açıklandı. Sosyal Güvenlik Kurumu ve Aile Bakanlığı ortak projesiyle, belirli şartları sağlayan sigortalı çalışan annelere 24 ay boyunca aylık 1.531 TL kreş desteği veriliyor.
Aile Yılı teşvikleri kapsamında çocuk ve kreş yardımları önemli ölçüde artsa da, kadınların iş hayatında geçirdiği süreler ve artan genel fiyat düzeyinden dolayı bu teşvikler yetersiz görülüyor. Özellikle büyük şehirlerde artan kreş ve okul ücretleri her iki ebeveynin de çalıştığı ailelerde, doğum yardımının etkisini azaltmasının yanında çocukların kreş sonrası eğitiminin masrafları hakkında da soru işaretleri oluşturuyor.
Ebeveyn İzinleri Yeterli mi?
Çocuk bakım masraflarına yönelik yapılan mali teşviklerin yanında doğum izinleri süreleri de ailelerin çocuk bakımı kararı almasında etkili oluyor. Buna yönelik ülkeler doğum izni ve ebeveyn izni gibi teşviklerle nüfus artırılmasını hedefliyor. Nüfus artış hızı dramatik bir şekilde düşüşte olan Güney Kore’de nüfus politikaları kapsamında her ebeveyne 12 ay ücretli izin hakkı tanınıyor. Etkili nüfus politikası uyguladığı söylenebilecek İsveç’te ise anne ve babaya kendi aralarında paylaşabileceği toplam 480 gün izin hakkı tanınıyor. Nüfusu hızla yaşlanan Bulgaristan da 58,6 haftayla Avrupa ülkeleri arasında en fazla doğum izni süresine sahip ülke konumunda.
Türkiye’de çalışan annelere 16 hafta süreyle ücretli doğum izni hakkı tanınıyor. Bu sürenin 8 haftası doğum öncesi, 8 haftası doğum sonrası kullanılabiliyor; çoğul gebelikte 2 hafta ekleniyor. Doğum parası Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödeniyor ve anneler bu dönemde maaşlarının büyük kısmını almaya devam ediyor, izin bitiminde ek olarak 6 aya kadar ücretsiz izin kullanılabiliyor.
Kamu sektöründe ise anneler için bu ücretsiz izin süresi 24 aya kadar çıkabiliyor. Ayrıca anneye, çocuğu 1 yaşına gelene kadar günde 1.5 saat süt izni hakkı tanınmış durumda. Babalar için ise mevcut yasada işçiler için 5 gün ve memurlar için 10 gün babalık izni bulunuyor. Hükümet de bu uygulamaları yakın zamanda iyileştirme hazırlığında olduğunu belirtiyor. Nüfus Politikaları Kurulu toplantılarında annelerin ücretli doğum iznini 1 yıla çıkarma, ücretsiz izni 1,5 yıla uzatma ve babalık iznini artırma yönünde planlar değerlendiriliyor.
Doğum izinlerinin artırılması Aile Yılı gündeminin bir bölümünü oluştururken; özel sektördeki uzun çalışma saatleri, kamu çalışanlarına tanınan izin haklarının özel sektörde uygulanmıyor oluşu, anne ile baba arasındaki büyük izin farkları gibi nedenler doğum teşviklerin önünde engel olduğu tartışmalar arasında.