Yazar:
Gül Hür
Şifayı doğada aramak, insanlığın en eski alışkanlıklarından biri. Antik çağlardan bu yana insanlar, çevrelerindeki bitkilerin iyileştirici etkilerini fark etmiş ve bu bilgileri hem gözlemleri hem de deneyimleriyle birlikte nesilden nesle aktarmış. Bu çabaların izini Sümerler’e kadar götürmek mümkün. Yapılan araştırmalara göre, Sümerler yaklaşık 5000 yıl önce bitkisel tedavilerle ilgili yazılı kayıtlar bırakmış. Üstelik bu sadece Sümerlerle sınırlı değil; Eski Mısır, Çin ve Hindistan gibi medeniyetler de bitkisel ilaçları detaylıca incelemiş. Hipokrat ve İbn-i Sina gibi isimler sayesinde bu yöntemler daha sistematik bir hale gelmiş ve modern farmakolojinin temelini oluşturmuş. 
Modern tıp ise 18. ve 19. yüzyıllarda bilimsel yöntemlerin gelişmesiyle yön değiştirmiş. Mikroskobun keşfi, Louis Pasteur'ün mikrop teorisi ve antiseptik cerrahinin yaygınlaşması gibi gelişmelerle birlikte, tıp köklü bir dönüşüm geçirmiş. O günlerden bugüne, teknolojiyle birlikte modern tıp da yol aldı. Öyle ki, eskiden ölümcül olan birçok hastalık artık neredeyse unutulmuş durumda. Üniversitelerde yapılan deneyler ve klinik çalışmalar sayesinde her gün yeni bir çözüm veya tedavi yöntemi geliştiriliyor. Tabii, hâlâ çözüm bulunamayan kanser gibi hastalıklar da var. Kanser, vücuttaki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla ortaya çıkan oldukça karmaşık bir hastalık. Tarih boyunca hep zorlu bir mücadele alanı olmuş. Farklı tür ve seviyelerde olması ise tedavi yöntemlerini oldukça zorlaştırıyor. Ancak hastalığın karmaşık sistemi ile tedavi süreçlerinin zorluğuna rağmen son yıllarda bazı kanser türlerinin tedavisinde umut ışığı olan gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. 
Bugün özellikle sosyal medyada sağlıkla ilgili yayılan yanlış bilgiler ciddi bir sorun haline gelmiş durumda. Kanserin çaresinin bazı “mucizevi” bitkilerde bulunduğunu iddia eden içerikler hızla yayılıyor. Ama bu paylaşımlar sadece kanserle sınırlı değil. Romatizmadan mide rahatsızlıklarına, kalp hastalıklarından cinsel problemlere kadar her derde deva olduğu öne sürülen bitkiler, bu yanlış bilgi furyasının merkezinde. Son yıllarda sosyal medyada gündeme gelen bazı “mucize” bitkiler ise şöyle:
1. Çörekotu

Sosyal medyada çörekotunun kanseri tamamen iyileştirdiği, bağışıklık sistemini güçlendirerek her türlü hastalığa karşı koruma sağladığı iddiaları sıkça karşımıza çıkıyor. Bu tür söylemler genellikle abartılı olsa da çörekotu, bilimsel araştırmalarda dikkat çeken özelliklere sahip. Nigella sativa olarak bilinen çörekotu, yüzyıllardır Unani ve Ayurveda gibi geleneksel tıp sistemlerinde kullanılmış ve dini metinlerde "her derde deva" bir bitki olarak anılmıştır. Bilimsel çalışmalar, çörekotunun antioksidan, antienflamatuvar, antibakteriyel ve antifungal (mantar önleyici) etkilerini ortaya koymuş. İçeriğindeki timokinon adlı biyoaktif bileşen, laboratuvar ve hayvan çalışmalarında kansere karşı umut verici sonuçlar göstermiş. Ayrıca çörekotunun diyabet, astım ve kolesterol gibi rahatsızlıkların yönetiminde hipoglisemik, hipolipidemik ve bronkodilatatör etkiler sağladığına dair klinik araştırmalar yapılmış. 
Ancak bu sonuçlar, çörekotunun "mucizevi" bir tedavi olduğu anlamına gelmiyor. Çalışmalar, bitkinin tamamlayıcı ve destekleyici bir rol oynayabileceğini gösteriyor. İnsanlar üzerinde yapılması gereken daha kapsamlı araştırmalar henüz yapılmamış. Sağlık sorunlarında çörekotunu modern tıbbın yerine koymak yerine, bilimsel tedavilerle birlikte değerlendirmek ise daha doğru bir yaklaşımdır.
2. Soğan & Soğan Suyu

Soğan ve soğan suyunun sağlık üzerindeki etkileri de sosyal medyada sıkça gündeme gelen konulardan biri. Özellikle soğan suyu, mantar enfeksiyonlarını tedavi etme veya saç uzamasını hızlandırma gibi iddialarla öne çıkıyor. Soğanın antifungal (mantar karşıtı) etkileri üzerine yapılan bazı bilimsel çalışmalar, belirli mantar türleri üzerinde sınırlı bir etki gösterdiğini ortaya koyuyor. Ancak bu etkilerin yalnızca yüzeysel enfeksiyonlarla sınırlı olduğu ve tırnak mantarı gibi daha derin ve dirençli enfeksiyonlara karşı etkili olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmuyor. 
Ayrıca soğan suyunun saç uzamasını desteklediği yönündeki iddialar, soğanın kükürt içeriğine dayanıyor. Fakat tırnak ya da saç yapısı üzerinde bu etkinin doğruluğunu destekleyen yeterli bilimsel veri henüz mevcut değil. Tırnaklar keratin içerdiği için bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç var. Genel olarak soğan, bazı antimikrobiyal ve antioksidan özelliklere sahip olsa da, soğan suyu veya benzer ev yapımı çözümlerle mantar gibi sorunları tedavi etmek mümkün görünmüyor. 
Bu tür iddialar yerine, tırnak mantarı gibi derin enfeksiyonların tedavisinde dermatologlar tarafından önerilen antifungal ilaçlar ve tıbbi yöntemler tercih edilmelidir. Ev yapımı çözümler profesyonel tedavilerin yerine kullanılmamalı, gerektiğinde yalnızca tamamlayıcı bir rol üstlenmelidir.
3. Limon & Limon Kabuğu

Limonun sağlık açısından faydaları, içerdiği C vitamini, kalsiyum, potasyum ve magnezyum gibi mineraller sayesinde uzun süredir bilinmekte. Bu özellikler, limonun mevsimsel hastalıklarla mücadelede, bağışıklık sistemini güçlendirmede ve ilaç takviyelerinde kullanılmasıyla daha da popüler hale gelmiştir. Ancak, limon kabuğuyla ilgili sosyal medyada yayılan bazı iddialar gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Sosyal medyada limon kabuğunun kemoterapiden beş kat daha güçlü olduğu, limonla evde hamilelik testi yapılabileceği ve limonlu suyun tamamen zararsız olduğu gibi çok çeşitli iddialar dolaşıyor. Bu tür söylemler, bilimsel temele dayanmamakla birlikte, sağlık açısından yanıltıcı olabilir. Örneğin konuyla ilgili popüler bir iddiaya göre, limon kabuğu limon suyundan 10 kat daha fazla vitamin içeriyor ve kemoterapiden beş kat daha güçlü. Ancak bu iddia yapılan bilimsel araştırmalarla desteklenmiyor. Limon kabuğu, limon suyundan yaklaşık 3,13 kat daha fazla vitamin içerse de, bu oran iddia edildiği kadar yüksek değil. Ayrıca, limon kabuğundaki flavonoidlerin obezite, kalp-damar hastalıkları ve kanser gibi rahatsızlıklara karşı faydalı olabileceği bazı araştırmalarla gösterilmiş olsa da, limon kabuğunun kemoterapiden daha etkili olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmuyor.
Bunun yanında, karaciğer ve böbreklerin temizlenmesi ya da stres ve sinir bozukluklarına iyi gelmesi gibi iddialar da araştırmalarla doğrulanmamış durumda. Limon kabuğu, sağlık açısından bazı faydalı bileşenlere sahip olsa da bu iddiaların büyük bir kısmı abartılı veya yanıltıcı.
4. Karahindiba

Karahindiba, papatyagiller ailesinden, özellikle Avrasya ve Kuzey Amerika’da sıkça rastlanan bir bitki. Tansiyonu düşürme, kan şekeri düzenleme ve kilo kontrolü gibi faydaları olduğuna dair uzun süredir araştırmalar yapılıyor. Ancak karahindiba ile ilgili sosyal medyada dolaşan iddialar, bu faydaların çok ötesine geçmiş durumda. 

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

Karahindiba Kökü Kanseri Kesin Çözümü mü?
Sosyal medyada karahindiba kökünden çıkan sütün kansere kesin çözüm olduğu ve kemoterapiden 100 kat daha etkili olduğu iddiaları yaygınlaşmış durumda. Bazı deneylerde karahindiba kökünün kanser hücrelerini yavaşlatıcı ve baskılayıcı etkiler gösterdiği tespit edilmiş olsa da, bu çalışmalar laboratuvar ortamında veya hayvanlar üzerinde gerçekleştirilmiş. İnsanlar üzerinde bu etkilerin doğruluğunu kanıtlamak için yeterli klinik çalışma bulunmuyor. Hatta bazı preklinik araştırmalarda, karahindibanın dişi farelerde meme kanseri hücrelerinin büyümesini artırabileceği gözlemlenmiş. 
Sosyal medyada dolaşan bu iddiaların bir kısmı Windsor Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya dayanıyor. Ancak çalışmayı yürüten Dr. Caroline Hamm, bu iddiaların doğru olmadığını ve karahindibanın kansere kesin çözüm sunduğu algısının hastalarda gereksiz bir umut yaratabileceğini açıkça belirtiyor. 
Özetle karahindiba, bilimsel olarak desteklenen bazı faydalara sahip olsa da kanser tedavisinde kesin bir çözüm sunduğu iddiası abartılı ve yanıltıcı.
5. Sarımsak

COVID-19 pandemisi sırasında pek çok bitkinin hastalığı tedavi ettiğine dair iddialar sosyal medyada hızla yayılmıştı. Sarımsak da bu iddiaların en çok konuşulanlarından biri oldu ve sarımsağın COVID-19 virüsünü öldürdüğü iddiaları çığ gibi büyüdü. Bu iddia, Avustralya’da yapılan bir çalışmaya dayandırılsa da araştırmanın yalnızca laboratuvar ortamında yapıldığı ve insanlar üzerinde denenmediği açıklandı. Çalışmayı gerçekleştiren Doherty Enstitüsü, sarımsağın antiviral özellikler taşıyabileceğini ancak bu bulguların tıbbi tedavi olarak yorumlanmaması gerektiğini belirtmişti. 

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

Sarımsak Covid-19 Virüsünü Öldürüyor Mu?
Sarımsak, antiviral özelliklerinin yanı sıra bağışıklık sistemini desteklediği yönündeki iddialarla da gündemde. Sarımsağın yüksek antioksidan içeriği sayesinde oksidatif stresi azaltarak bağışıklığı destekleyebileceği düşünülüyor. Bununla birlikte, bazı sosyal medya paylaşımlarında sarımsağın bütün olarak yutulmasının daha etkili olduğu savunuluyor. Ancak, bilimsel çalışmalar sarımsağın ezilerek veya doğranarak tüketilmesinin içeriğindeki aktif bileşenlerin daha iyi salınmasını sağladığını gösteriyor. Sarımsağı hap gibi yutmak yerine doğru şekilde tüketmek, bu bileşenlerden daha etkili bir şekilde faydalanmayı mümkün kılıyor. 
Bir diğer yaygın iddia ise sarımsağın kanser riskini azalttığı yönünde. Sarımsak tüketiminin bazı kanser türlerinde risk azaltıcı etkileri olduğuna dair araştırmalar bulunmakla birlikte, bu etkilerin doğrudan kanseri önlediğini ya da tedavi ettiğini iddia etmek için yeterli bilimsel kanıt bulunmuyor. Sarımsağın özellikle kolon kanseri riskine karşı faydalı olduğu belirtilse de konu hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğu unutmamak gerekiyor. 
Sonuç olarak sarımsak gibi bitkilerin faydalarını abartmadan dengeli bir diyetin bir parçası olarak değerlendirmenin çok daha sağlıklı bir yaklaşım olduğunu belirtmekte fayda var.