Katkıda Bulunanlar:
Koray Kaplıca
Amerika Birleşik Devletleri, 5 Kasım’da sonraki dört yılına yön verecek başkanını seçiyor. Bu seçimin 2020 seçimlerinin adayları mevcut başkan Joe Biden ve eski başkan  Donald Trump arasında bir rövanş niteliğinde olması bekleniyordu. Fakat 21 Temmuz’da beklenmeyen oldu ve Biden yardımcısı Kamala Harris’i işaret ederek adaylıktan çekildi. Bu durum da seçimi son yılların en ilgi çekici seçimlerinden biri olmaya aday hale getirdi. 
Seçimde son viraja girilirken ulusal anketler ortalamasında ibre % 1,5 (29 Ekim 2024 itibarıyla) puan kadar Kamala Harris’ten yana. Fakat ABD’de yürürlükte olan başkanlık sistemi diğer seçimli sistemlere göre farklı şekilde işliyor. En basitinden ABD’de bir adayın başkan olması için ulusal düzeyde en fazla oyu toplamasına gerek yok. 
ABD seçim sistemine dair sıkça akla gelen soruları ve sistemin beraberinde getirdiği bazı kavramları derledik.
ABD Başkanlık Seçimleri Ne Zaman Yapılır? 
ABD’de başkanlık seçimlerinin yapılacağı gün 179 yıl önce çıkarılan bir yasaya göre belirlenmiş durumda. 1845 tarihli “The Presidential Election Day Act”e (Başkanlık Seçim Günü Yasası) göre başkanlık seçimi her dört yılda bir kasım ayının ilk pazartesini izleyen salı günü yapılıyor. Bu yasanın çıkmasının nedeni 1845’ten önce düzenlenen seçimlerin her eyalette farklı gün olması. 19. yüzyıl tarım toplumunun gereklilikleri de bu tarihin seçilmesinde önemli bir rol oynamış. Kasım ayı hasat mevsimin sona erdiği dönem olduğu için seçilmiş, salı gününün seçilmesi ise pazar günü kiliseye gidildiğinden pazartesiyi yolculuk için serbest bırakmak. Toplum değişse de bu gelenek halen devam ediyor.
2024 başkanlık seçimleri de 5 Kasım 2024’te yapılacak. Fakat bu seçim aslında başkanın resmi olarak belirlendiği gün değil. 5 Kasım’da yapılacak olan seçimde eyaletler başkanı seçecek olan “Seçiciler Kurulu”na (Electoral College) üye seçiyorlar. Her eyaletin seçici kurulu 17 Aralık 2024’te toplanıp başkanlık seçimi için oy kullanacak. Ocak ayının başında bu oyların sayılmasının ardından seçim sonucu nihayete erecek ve yeni başkan 20 Ocak 2025 tarihinde görevine başlayacak.
ABD Seçimlerinde Kimler Oy Kullanabilir? 
ABD seçimlerinde oy kullanabilmek için bazı temel şartlar var. İlk olarak oy kullanacak kişinin ABD vatandaşı olması gerekiyor. Diğer şartlarda ise seçmenlerin en az 18 yaşında olması ve ikamet ettikleri eyalette oy kullanmak için kayıtlı olmaları gerekiyor. Oy kullanma hakkı, ağır suçlardan hüküm giymiş bazı vatandaşların elinden alınmış durumda. Zihinsel engelli bazı vatandaşlar da oy kullanamayanlar arasında. Bununla birlikte Porto Riko, Guam ya da Virgin Adaları gibi ABD’nin denizaşırı topraklarında yaşayan vatandaşlar, Seçiciler Kurulu sistemine dahil edilmedikleri için başkanlık seçiminde oy kullanma hakkına sahip değil. 
Başkanı Kimler Seçiyor?
Seçiciler Kurulu (Electoral College) sistemi ABD Anayasası’nın 1787’de kabul edilmesi ile ortaya çıktı. Kurucular, başkanlık seçiminde doğrudan halk oyuna güvenmek yerine eyaletler aracılığıyla bir başkan seçmeyi amaçlamış. Sisteme göre her eyalet nüfusuna dayalı olarak kurula belirli bir sayıda üye gönderiyor. Bu sistemin tasarlanma sebebi ise federal yapıyı korumak ve küçük eyaletlerin de büyük eyaletlerle aynı oranda temsil edilmesini sağlamak. 
ABD Seçiciler Kurulu’na üye seçimi, eyaletlerin siyasi partileri tarafından yapılıyor. Genellikle parti üyeleri, yerel liderler ya da sadık partililer arasından seçilen isimler, partilerin kurul üye adayları olarak belirleniyor. Halk oylamasıyla eyaletin kazanan başkan adayı, o partinin üyelerinin Seçiciler Kurulu’nda oy kullanmasını sağlıyor. Her eyaletin kendi nüfusuna göre belirli sayıda kurula üye gönderme hakkı mevcut.
Seçiciler Kurulu’nda toplam 538 üye bulunuyor ve bir adayın başkan olabilmesi için en az 270 oy alması gerekiyor. Eyaletteki üyeler, halk oyu sonucuna göre oy kullanıyor. Fakat geçmiş seçimlerde nadir de olsa halk oyuna karşı oy kullanan üyeler de oldu. Bu üyelere “faithless electors” yani “sadakatsiz seçiciler” adı veriliyor. Seçiciler kurulunda eyaletlerinin halk oyu sonucuna uygun oy vermeyen sadakatsiz seçicilere karşı eyaletlerin önlem alma hakkı bulunuyor. ABD Yüksek mahkemesinin 2020 tarihli kararına göre eyaletler, sadakatsiz seçicileri cezalandırma ya da yerlerine başka bir üye atama yetkisine sahip. Bu karar eyaletlerin seçim sürecinde sadakatsiz seçicilerin etkisini sınırlandırmayı hedefliyor.
Ulusal Oyu Yüksek Olan Aday Neden Her Zaman Başkanlığı Kazanamaz?
2016’daki başkanlık seçiminde Demokratların adayı Hillary Clinton ulusal düzeyde oylarda yaklaşık 3 milyon fark atmasına karşın ABD’nin başkanı Donald Trump olmuştu. Bunu ortaya çıkaran etken de eyaletlerin Seçici Kurul’a üye gönderirken uyguladıkları seçim sistemi. Eyaletlerin çoğu (Maine ve Nebraska hariç) “kazanan hepsini alır” (winner-takes-all) sistemini üye seçiminde uyguluyor. Bu da örneğin Seçiciler Kurulu’na 30 üye gönderen Florida’da bir adayın geçerli oyların yarısından bir fazlasını aldığı durumda tüm 30 üyenin o aday lehinde kurulda oy vermesi anlamına geliyor. 
2016 seçimlerinde de Clinton’ın kritik eyaletlerde seçimi kaybetmesi Seçiciler Kurulunun oylamasından mağlup çıkmasına neden oldu. Seçiciler Kurulu sistemi bu sebeple büyük eyaletlere daha büyük güç verdiği ve halkın iradesini tam yansıtmadığı sebebiyle eleştiriliyor.
Başkan Adayları Nasıl Belirlenir? 
ABD’de başkanlık adayları, ABD’de seçime katılacak partilerin düzenlediği ön seçimler (primaries) ve caucus adı verilen ve partilerin kendi kayıtlı seçmenlerine yönelik yerel toplantılar aracılığı ile seçiliyor. Seçmenler, partilerinin adayını desteklemek için ön seçimlerde oy kullanıyor ve adayların aldığı oy oranlarına göre delege sayıları belirleniyor. Parti kurultayında en fazla delege oyuna sahip olan aday, başkanlık seçimlerinde partisinin adayı olarak yarışmaya hak kazanıyor. Bu süreçte başkanlar kendilerine başkan yardımcılarını da seçiyor. 2024 seçimlerinde Donald Trump’ın başkan yardımcısı adayı JD Vance ve Kamala Harris’in yardımcı adayı ise Tim Walz oldu.
 “Swing States” (Salıncak Eyaletler) Nedir ve Neden Önemli? 
Seçimde Demokratların ve Cumhuriyetçilerin hangi eyaletlerde yarışı önde tamamlayacağı genellikle öngörülebilir. Örneğin New York ve Kaliforniya Demokratlar için, Teksas ve Alabama ise Cumhuriyetçiler için güvenilir eyaletler. Ancak “swing states” denilen eyaletler seçimlerde önemli bir rol oynuyor. Salıncak eyaletler olarak çevirebileceğimiz “swing states”, başkanlık seçimlerinde her iki adayın da kazanma şansının olduğu kararsız eyaletler için kullanılan bir kavram. 2024 seçimlerinde Pensilvanya, Georgia, Wisconsin ve Michigan gibi “swing state”lerin sonucu belirlemede kilit bir rol oynayacağı düşünülüyor.
Kampanya Sürecini Etkileyen Faktörler Nelerdir?
ABD Seçimlerinde başkanlık yarışının beraberinde getirdiği masraflar sebebiyle kampanya finansmanı oldukça önemli. Bu finansman da bireysel bağışçılar, siyasi komiteler (PAC’ler) ve şirketler gibi kaynaklardan sağlanıyor. Bireyler, adayların kampanyalarına doğrudan bağış yapabiliyor ve genellikle federal yasalarca bu bağışlara belli sınırlar getirilmiş durumda.. Bunun dışında, adaylar kendi kişisel varlıklarından da kampanyalarına fon aktarabilirler. Ayrıca, kamu finansmanı programı da mevcut, ancak sınırsız bağış toplama imkanı sunmadığı için adaylar genellikle bu seçeneği kullanmaz. Özel bir yapı olan Siyasi Eylem Komiteleri (PAC’ler) de kampanya finansmanında önemli bir rol oynar. PAC’ler, bireylerden, şirketlerden veya sendikalardan bağış toplayarak adayları desteklemek için kullanır. Super PAC adı verilen bazı komiteler, adaylarla doğrudan çalışmadan sınırsız bağış toplayabilir ve bu fonlarla bağımsız reklam kampanyaları yürütebilir. Bunun yanında, siyasi liderlerin oluşturduğu Liderlik PAC’leri, farklı adayları desteklemek için fon toplar. Tüm bu finansman kaynakları, Federal Seçim Komisyonu (FEC) tarafından düzenlenir ve adayların bu kaynakları nasıl kullandığına dair şeffaflık sağlanır. OpenSecrets’ın derlediği verilere göre Kamala Harris’in kampanyası toplamda 1 milyar doları aşan finansman yaratırken Trump kampanyası 381,5 milyon dolarda kaldı. 
Seçim kampanyalarının en ilgi çeken ve beklenen olayı da şüphesiz başkanlık münazarası (Presidential Debates). Televizyon ve internet üzerinden geniş bir kitleye ulaşan bu münazaralar, adayların liderlik vasıflarını, kriz anındaki duruşlarını ve birbirlerine karşı argümanlarını canlı bir şekilde sergilediği bir platform görevi görüyor. Nitekim 27 Haziran’da Biden ve Trump arasındaki başkanlık münazarasında kötü performans gösteren Biden eleştirilerin hedefi olmuş ve başkanlık yarışından çekilmek durumunda kalmıştı. 10 Eylül’deki Harris - Trump münazarası sonrasında genel hava ise Harris’in popülaritesini artırdığı yönündeydi.
Gerrymandering Nedir?
ABD’de başkanlık seçimine doğrudan bir etkisi olmasa da Temsilciler Meclisi ve eyaletlerin yasama organları seçiminde etkili olan bir faktör ise gerrymandering. Gerrymandering seçim bölgelerinin belirli bir partiye avantaj sağlamak amacıyla sınırlarının kasıtlı olarak değiştirilmesi anlamına gelir. Gerrymandering kelimesi 1812 yılında ABD’nin Massachusetts eyaletinin valisi Elbridge Gerry ve “salamander” (semender) kelimesinin birleşiminden türetilmiş. Vali Gerry, siyasi avantaj sağlamak amacıyla seçim bölgelerini yeniden şekillendiren bir yasayı onaylamış ve yeniden çizilen bölgelerden biri semender şeklini andırdığı için bir karikatürist tarafından “gerry-mander” olarak adlandırılmış. 
Bu ilk örnekte görüldüğü gibi gerrymandering, özellikle Temsilciler Meclisi seçimlerinde, eyalet yasama organlarının çoğunluğu tarafından kontrol edilen siyasi partiler için seçim bölgelerinin haritalarını yeniden çizme fırsatı sunar. Bu sayede, parti, seçmen yoğunluğunu kendi lehine olacak şekilde dağıtarak daha fazla sandalye kazanmayı hedefler. Üstelik mahkemeler, bazı aşırı durumlarda gerrymandering’i yasadışı bulmuş olsa da, bu uygulama genel olarak hukuki çerçevede kalmaktadır. Bazı eyaletlerde sıklıkla kullanılan bu uygulama ABD’de siyasi temsil ve demokrasi açısından yoğun tartışmalara neden oluyor.  
Gerrymandering’in uygulanmasında iki ana strateji öne çıkıyor: “packing” ve “cracking”. Packing, muhalif partiye ait seçmenlerin büyük bir yoğunlukla tek bir bölgeye yerleştirilmesini ifade eder; böylece, o bölge muhalif partiye kaybedilirken çevredeki diğer bölgelerde avantaj sağlanır. Cracking ise muhalif partiye destek veren seçmenleri birçok seçim bölgesine dağıtarak, bu bölgelerde çoğunluk olmalarını önlemeyi amaçlar. Bu iki strateji, bir partinin oy oranını korusa bile, sandalye sayısını artırmasını sağlayabilir ve böylece adil bir temsili engelleyebilir.