Devletler, toplumun bütün yaşamı boyunca karşılaşabilecekleri riskler sonucu oluşabilecek ekonomik problemleri gidermeyi ve herkese elde edebilecekleri belirli düzeyde bir yaşamı sağlamayı amaç edinir. Devletlerce geliştirilen sosyal güvenlik sistemleri işsizlik, yaşlılık ve yoksulluk gibi riskler karşısında bireyleri korumayı hedefler. Emeklilik sistemleri de yaşlılık döneminde yaşanabilecek yoksulluğun önlenmesi ve yaşlıların çalıştıkları dönem süresince elde ettikleri yaşam standartlarını emeklilik süresince de korunmasına yardımcı olur. Farklı demografik yapılar, ekonomik ve siyasi düzen, farklı ülkelerde farklı emeklilik sistemleri olarak form bulabiliyor.
Dünyada emeklilik sistemlerinin finansmanı, dağıtım PAY-GO (pay-as-you-go) veya fonlama (funding) olarak tanımlanan iki model ile sağlanıyor. Dağıtım modelinde, çalışanların ücretinden yapılan prim kesintileri ve/veya devlet desteği ile aynı dönem içerisindeki sosyal güvenlik harcamaları karşılanıyor. Böylelikle devlet bu modelde her bireye asgari bir gelir sağlamayı hedeflemiş oluyor. Bu modelin dağıtım modeli olarak adlandırılmasının sebebi, çalışma yaşamında aktif olan üyelerden yapılan kesintilerin o dönemdeki artık pasif olan emeklilerin maaşını karşılamak üzere dağıtılıyor olması. Emekliliğin geçmişte elde edilen kazançlara dayalı olmasından ötürü bu model “tanımlanmış fayda” kavramıyla da ilişkilendiriliyor. Sosyal Güvenlik Kurumu içerisinde yer alan Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığı bu modele uygun olarak işliyor.
Fonlama modelinde ise, dağıtım modelinden farklı olarak bireylerin yaşlılık döneminde yaşayabilecekleri gelir kaybı riskini telafi etmek amacıyla çalıştıkları aktif dönem boyunca yaptıkları birikimler önem taşıyor. Fonlama sistemi bu sebeple bireysel tasarrufa dayanıyor ve tasarruflar oluşturulan fonlarda değerlendirilip ülkenin yatırımlarına kaynak olarak aktarılıyor. Bu fonlama sistemi özel sigorta firmalarınca yürütülüyor ve fonda biriken paralar sigorta şirketlerince hazineye yatırılıyor. Katılımın zorunlu/gönüllü olabildiği ve “belirlenmiş/tanımlanmış katkı” olarak da belirtilen bu sisteme örnek olarak Türkiye’deki Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) gösterilebilir. Türkiye’de 2017 yılı itibariyle yürürlüğe giren BES, 2018 yılında açıklanan ve 2019-2021 yıllarını kapsayan “Yeni Ekonomi Programı” kapsamında zorunlu hale getirilmişti. Tüm bunların yanı sıra emekliliğin özelleştirildiği üçüncü bir model de bulunuyor ve tamamen gönüllük esasına bağlı bireysel emeklilik sistemine dayanıyor.

Emekliliğin dünyada farklılaştığı bir diğer nokta da kabul edilen emeklilik yaşı. Emekli olarak kabul edilebilmek için farklı ülkelerde bazı şartların yerine getirilmesi ve belirtilen özelliklerin sağlanması gerekiyor. Ülkenin demografik yapısı, yaşam uzunluğu beklentisi, gelişmişlik düzeyi gibi faktörler emeklilik sisteminin düzenlenmesinde rol oynuyor. Bunun yanı sıra, bazı ülkelerde kadınlarla erkekler için farklı emeklilik yaşları uygulanabiliyor. Örneğin Türkiye’de erkekler için belirlenen emeklilik yaşı 60, kadınlar içinse 58. Bu yaş ile OECD ülkeleri içerisinde Türkiye, kadınlar için en düşük emeklilik yaşı uygulamalarından birine sahip. Tradingeconomics’in seçilmiş ülkelerden derlediği verilere göre İsrail, Yunanistan ve İzlanda en yüksek erkek emeklilik yaşına sahip ülkeler olurken, Yunanistan ve İzlanda’nın yanı sıra Portekiz de kadın emeklilik yaşının en fazla olduğu yerler olarak sıralanıyor. Türkiye hem kadın hem de erkek emeklilik yaşında AB ortalamasının altında kalıyor.

Emeklilik planları ve yaygın olarak kullanılan sistemler ülkeler arasında farklılık gösterebiliyor. Emekliliğe katılımın zorunlu olup olmaması, bireysel emeklilik imkanının varlığı ve yaygınlığı gibi olgulara bağlı olarak ülkelerin emeklilik fon varlıkları da farklı boyutlarda olabiliyor. Fonlama sisteminin farklı ülkelerdeki yaygınlığının karşılaştırılması için emeklilik fon varlıklarının GSYH’ye oranları bir referans noktası. OECD’nin “Şekillerle Emeklilik Fonları 2018” başlıklı raporuna göre, 2017 yılında özel emeklilik düzenlemeleri haricindeki emeklilik fonlarının GSYH’ye oranı en yüksek ülkeler Avustralya, İzlanda ve İsviçre. Bu üç ülkenin yanı sıra Avustralya ve İngiltere’de de emeklilik fon varlıkları GSYH’den daha hızlı büyümüş. Türkiye’de ise emeklilik fonlarının GSYH’ye oranı %4,8.

Özellikle Batı Avrupa ülkelerinde başlayan yaşlı nüfusunun artması eğilimi, emeklilik gibi sosyal güvenlik uygulamalarının ve politikalarının yeniden düşünülmesi ve revize edilmesini de gerekli kılıyor. Yaşlı nüfus artışına bağlı olarak emekli nüfusun çalışma hayatında aktif nüfusa oranla giderek fazlalaşması mevcut sistemlerin sürdürülebilirliği açısından büyük bir risk taşıyor. Yaşlı bağımlılığı olarak kabul edilen bu olgu, özellikle Avrupa devletlerinde sosyal politika gündemlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Sadece dağıtım sistemine dayanan emeklilik modeli yaşlı nüfus tehlikesine karşı finansman sorunu yaşıyor ve dolayısıyla çalışanlar ve işverenlerin prim yükünü ciddi ölçüde arttırıyor.

Yaşlı nüfusun artış gösterdiği ülkelerde önem arz eden bir diğer konu da yaşlı yoksulluğu. Yaşlılığın aktif çalışma hayatında elde edilen geliri sınırladığı ve ek maliyetler oluşturduğu göz önünde bulundurduğunda, yaşlı nüfusun yoksulluğa maruz kalma ihtimalleri bulunuyor.   Yaşlıların, bu bağlamda, işsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik gibi risklerle karşı karşıya kalma ihtimallerinin diğer yaş gruplarına göre daha yüksek olduğu savunulabilir. Yeterli devlet politikaları üretilmediği sürece de yaşlıların hem çalışmaktan mahrum olmaları hem de sağlık sorunları sebebiyle refah düzeyleri ve yaşam kaliteleri düşebiliyor. OECD’nin 2014 tarihli yaşlı nüfusu içerisinde fert medyan gelirinin %50’sinden daha az geliri olanlara göre hesapladığı yaşlı yoksulluğu oranına göre, Türkiye’deki 65+ yaş nüfusun %18,9’u yoksul. Bu listede Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde 10 sırada yer alıyor. Yoksul kişinin gelirinin yanı sıra yaşam standartlarının toplumun geneline göre kıyaslanmasıyla yoksulluk çok daha farklı boyutlarda da karşımıza çıkabiliyor. Temel ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığı, yaşlıların topluma sosyal katılımları ve genel refah düzeyi içerisindeki konumunu esas alan bu yoksulluk kavramı yaşlı yoksulluğuna dair daha geniş bilgi içeriyor. Ancak yaşlıların göreli yoksulluklarının küresel olarak karşılaştırılmasına ilişkin detaylı bir çalışma bulunmuyor.

Yaşlılar için emekli aylığı ve diğer sosyal yardımlar için ayrılan harcamaların toplam kamu harcamaları ve GSYH içerisindeki payları, bir ülkenin yaşlılık ve emeklilik politikalarını anlamak için önemli bir gösterge. OECD’nin emeklik harcamalarının toplam kamusal harcamalar içindeki payını gösteren tablo, emekli aylığı harcamaları, yaşlılara ayrılan sosyal ve nakdi transferler, bakım servisleri gibi yaşlılara yönelik harcama kalemlerini derliyor. Ülkelerin mevcut olan en güncel tarihli verilerinin derlenerek hazırlandığı bu tabloya göre, Türkiye’de bu harcamalar 2016 yılında GSYH’nin %7,7’lik bir kısmına tekabül ediyormuş. Emeklilik harcamalarının GSYH’ye göre en fazla oranda seyrettiği ülkeler de Yunanistan, İtalya ve Fransa olarak sıralanıyor.

Emeklilik sistemlerinin verimliliğinde kullanılan bir diğer analiz ölçütü de emekli ödemelerinin ikame oranı. Bu oran emekli olmuş bir çalışanın yaşam düzeyini ne kadar koruyabildiğini gösteriyor. Brüt ve net olarak iki farklı şekilde hesaplanan emeklilik ikame oranı, bağlanan emekli aylığının bireyin çalışma hayatı boyunca aldığı kişisel ortalama aylığı karşılayıp karşılamadığı anlamına geliyor. Emeklilik ikame oranı, net ve brüt olarak hesaplanmasının yanı sıra ortalama, düşük ve yüksek olarak 3 farklı gelir grubuna göre de ayrıştırılıyor. Böylelikle, bir ülkedeki emeklilik sisteminin farklı ekonomik gruplara nasıl farklı ölçüde etki ettiğinin de yorumlaması yapılabiliyor.
Net ikame oranı, brüt ikame oranından gelir vergisi ve sosyal güvenlik kesintileri çıkartılarak bulunuyor ve dolayısıyla farklı vergi düzenlemelerine tabii ülkeler arasında bu iki oran açısından büyük farklılıklar ortaya çıkabiliyor. OECD’nin “Bir Bakışta Emeklilik 2017” başlıklı raporunda yer alan verilere göre, net emeklilik ikame oranının ortalama gelire sahip çalışanlar için en yüksek olduğu ülke Türkiye. Türkiye’yi listede Hollanda ve Hindistan takip ediyor. Net ikame oranını düşük gelir grubu açısından incelediğimizde ise Türkiye’nin daha geriden geldiği görülebiliyor. Düşük gelir gruplarının en yüksek emeklilik ikame oranına sahip oldukları ülkeler sırasıyla Danimarka, Hollanda ve İsrail.

Son olarak, yaşlıların yaşam standartlarına ilişkin OECD’nin raporunda yer verdiği bir diğer ölçüt de yaşlıların gelirinin toplumun ortalama gelirine kıyasla nasıl bir durumda olduğuyla ilgili. OECD’nin 2017 tarihli “Bir Bakışta Emeklilik” başlıklı raporunda 2014 ve sonrasına ait en güncel verilerle hazırlanan grafiğe göre Fransa, OECD ülkeleri içerisinde 65 yaş üstü yaşlı nüfusun toplumun geneline oranla en fazla gelirinin olduğu yer olarak öne çıkıyor. Fransa’da yaşlı nüfusun geliri toplam nüfusun ortalama gelirinden %3,4 fazla. OECD ortalamasına göre yaşlı nüfus toplumdan ortalama olarak yaklaşık %12 daha az bir gelire sahipken bu oran Türkiye’de yaklaşık %14’e kadar düşüyor.