Son yıllarda aşı tereddüdü ve karşıtlığı tüm dünyada yükseliyor. Türkiye’de de aşı tartışması bir süredir gündemde yer alıyor. Konuya ilişkin birbirinden farklı görüşler sık sık karşımıza çıkarken uzmanların aşıların uygulanması konusunda verdiği mücadele de devam ediyor. Peki, aşı tartışmasında son veriler ne söylüyor?
Aşı; hastalıklardan korunmak için başvurulan güvenli ve etkili yöntemlerin başında geliyor. Sağlık Bakanlığı’nın resmî web sitesinde yapılan tanıma göre aşı; virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma karakterlerinden arındırılarak ya da bazı toksinlerin etkilerinin ortadan kaldırılarak geliştirilen bir biyolojik madde. Aşılama yöntemi sayesinde kişinin vücudu, söz konusu hastalığa yakalanmadan mikrobu tanıyor ve mikroba karşı antikor üreterek bir savunma mekanizması geliştirip mikropla savaşmayı öğreniyor. Böylelikle kişinin bağışıklık sistemi güçlendirilmiş oluyor.
Aşı yolu ile bağışıklama, önlenebilir hastalıkların ve ölümlerin önüne geçmek için hem kolay hem de görece maliyeti düşük bir yöntem. Bu nedenle toplum sağlığı için oldukça önemli. Aşılar ile önlenebilen hastalıkların en bilinenleri ise difteri, boğmaca, tetanoz, çocuk felci, kızamık ve suçiçeği gibi ciddi hastalıklar.
Dünyada Aşı
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre 2018 yılında dünyadaki çocuk nüfusunun %86’sı, yani yaklaşık 116 milyon çocuk; difteri, tetanoz ve boğmaca (DTP3) aşısı oldu. 2018’de DTP3 aşısına ulaşamayan ya da bu aşıyı yeterli düzeyde olamayan çocukların sayısı ise 19,4 milyon. Bu çocukların yaklaşık yarısı Afrika kıtasında yaşarken dörtte biri de Afganistan, Pakistan ve Nijerya’da bulunuyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2030 yılı hedefleri arasında dünyadaki tüm çocukların aşılanması bulunsa da DTP3 aşısını olan çocukların yıllar içindeki oranına bakıldığında, son on yılda yalnızca %5’lik bir artış yaşandığı görülüyor. Kısacası, dünya genelinde aşılanma düzeyinin hala istenen seviyede olmadığını söylemek mümkün.

Bununla birlikte WHO’nun belirttiği üzere, son yıllarda birçok ülkede aşılanma oranları düşüyor. Sağlık alanına yapılan yetersiz yatırımlar, savaşlar ve çatışma ortamları bu düşüşe neden olmakla birlikte; aşı karşıtı kampanyalar sonucunda aşı tereddüdü ve aşı reddinin artması da ana etkenler arasında gösteriliyor. Bunun yanı sıra yine WHO’nun açıkladığı üzere; aşılanma oranlarının düşmesine paralel olarak 2019’un ilk üç ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre dünyada kızamık vakası %300 oranında arttı. Bu doğrultuda, Dünya Sağlık Örgütü 2019’da belirlediği 10 küresel sorun arasında aşı tereddüdüne de yer verdi.
Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü, ülke düzeyinde gerçekleşen ortalama aşılanma oranlarının coğrafi ve sosyoekonomik eşitsizlikleri sakladığını dile getiriyor. Aşılanma oranlarının yüksek olduğu orta ve üst gelir grubu ülkeler de dahil olmak üzere bu gerçeğin göz önünde bulundurularak aşıya erişimin tüm çocuklara sağlanması gerektiği özel olarak vurgulanıyor.
Gittikçe Popülerleşen Aşı Karşıtlığı
Aşı konusunda son yıllarda kaleme alınan birçok makalede, Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde aşının reddedilmesi trendinden bahsediliyor. Aşı karşıtlığı; aşı etkinliğine ve aşı bileşenlerine duyulan şüpheden kaynaklanabildiği gibi aşı ile önlenebilir hastalıkların hafife alınması vb. tutumlar nedeniyle de ortaya çıkabiliyor. Örneğin aşı karşıtlarının sıraladığı argümanların başında, bulaşıcı hastalıkların çoğunun ölümcül olmadığı iddiası geliyor. Birçok aşı karşıtı, aşıyla önlenebilir hastalıkları yaşamın doğal bir parçası olarak görüyor. Ancak uzmanlar, artan aşılama yöntemleri sayesinde düşen hastalık görülme ve ölüm oranları nedeniyle bu hastalıklara dair korkuların toplumda unutulduğunu belirterek bu hastalıkların ölümle sonuçlanabileceğini ve bu nedenle yaşamın bir parçası olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor.
Aşı karşıtlarının dile getirdiği bir diğer argüman, aşıların faydalı olmadığına ilişkin. Uzmanlar, aşılanma yöntemi benimsendiğinden bu yana aşı ile önlenebilir hastalıklarda görülen ciddi düşüşe işaret ederek toplumların hastalıklara karşı korunmasında aşının çok büyük bir önem arz ettiğini söylüyor. Örneğin çiçek hastalığının yaygın aşılama ile yok edildiği biliniyor.
Aşılar ile ilgili öne sürülen bir başka görüş, aşıların içeriğine ilişkin. Alüminyum ve cıva gibi maddelerin insan sağlığına zararlı olduğu ve bu nedenle aşıların da çocuklara zarar verdiği algısı hâkim. Ancak Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte birçok uzman, söz konusu maddelerin zararının dozlarına ilişkin olduğunu söylüyor. Bu doğrultuda, iddia edildiği gibi aşılarda bulunan cıva ile otizm hastalığı arasında bilimsel olarak bir korelasyon bulunmadığı ve bu iddiaların bilimsel olarak doğru olmadığı dile getiriliyor.
Doğal Bağışıklama İddiası
Aşılara ilişkin bir diğer yaygın kanı ise doğal bağışıklamanın hastalıklara karşı korunmada yeterli ve hatta daha etkin olduğu görüşü. Özellikle anne sütünün bebek için yeterli olduğu ve bu nedenle aşının gereksiz olduğu düşüncesi, sık sık rastlanan söylemlerden. İddia edildiği gibi anne sütü, bebeklerin bağışıklığını güçlendiriyor ancak bu yolla çocuğa aktarılan antikorlar kalıcı değil ve çocuğu tüm hastalıklara karşı korumuyor. Dolayısıyla aşının gördüğü işlevi, anne sütü tam olarak görmüyor.
Aşılara ilişkin bir başka itiraz ise aşı üretim şirketleri ile ilgili. Birçok aşı karşıtı, söz konusu şirketlerin maddi kazanç odaklı çalıştığını ve aşıların gerekli ve güvenli olduğu algısını yarattığını düşünüyor. Bu konuda Türk Tabipler Birliği (TTB) başta olmak üzere birçok sağlık uzmanının verdiği cevap ise insanlığın müşterek değeri olarak kabul edilen aşının bu ve benzeri düşünceler nedeniyle kullanımının bırakılmaması gerektiği. Uzmanlar, şirketlerden bağımsız olarak aşıların güvenliğinin devletler tarafından sağlanabileceğini ve tüm çocuklara ulaştırılabileceğini de ayrıca belirtiyor.
Aşı tartışmasında bir diğer önemli husus, ailelerin çocukları üzerindeki söz hakkı ile çocuk haklarına ilişkin. Türk Tabipler Birliği, konuya ilişkin yaptığı açıklamasında, bireysel özerklik ile toplumsal yararın birlikte korunabileceğini belirterek toplumun sağlığını tehlikeye atan ve aslında yaşama hakkına zarar veren aşı reddinin bilimsel bilgilere dayanarak tartışılması gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda TTB; “bireylerin inancı, düşünceleri ve bilimsel bilgiye dayanmayan yargıları toplum bağışıklaması örneğinde ikinci planda kalmalıdır.” görüşünü benimsiyor.
Bununla birlikte, yasal olarak çocuğun sorumluluğunu ebeveyni üstlendiği için çocuğa aşı yapılması kararının kime ait olduğu da bir diğer tartışma konusu. Genel olarak aile, çocuğa ilişkin nihai karar verici olarak görülse de çocuk haklarının gözetilmesi bağlamında çocuğun üstün yararını koruyacak bağımsız ve yetkin kamu organlarının bulunması gerektiği düşünülüyor. Ayrıca yine TTB’nin açıklamasında, konuya ulusal ve uluslararası hukuk açısından da yaklaşılıyor. Bu bağlamda çocuklara sağlanacak aşı erişimi ve uygulaması, devletin bir görevi olarak niteleniyor. Açıklamada, Anayasa’nın 5. maddesi ile Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 3. ve 9. maddeleri gereği aşılamanın devletin pozitif bir ödevi olduğu dile getiriliyor.
Türkiye’de Aşı
Aşının Türkiye’deki geçmişi, Osmanlı Devleti’ne kadar dayanıyor. Osmanlı’da aşının varlığına dair en eski bilgi, 1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Mary Montagu’nun kaleme aldığı bir mektupta yer alıyor. Bunun yanı sıra, 2. Abdülhamit döneminde aşı üretim çalışmalarını yürüten Pasteur’a finansal destek sağlandığı ve bulunan kuduz aşısının Osmanlı’da üretilmeye ve uygulanmaya başlandığı biliniyor. Benzer bir şekilde, Cumhuriyet tarihinde de dünyadaki gelişmelere paralel olarak aşı üretimi ve uygulaması Türkiye’de yaygınlaşıyor.
Öte yandan, günümüzde Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından oluşturulan bir çocukluk dönemi aşı takvimi mevcut. Bu takvimde çocukların ilkokul 8. sınıfa kadar olması gereken aşılar ve uygun uygulama zamanları yer alıyor. Burada önemli bir nokta, bu takvimde yer alan aşıların Sağlık Bakanlığı kurum ve kuruluşlarında ücretsiz olması. Söz konusu aşılar, aile sağlığı merkezlerinde ya da hastanelerde yaptırılabiliyor.
Bununla birlikte Türkiye’de aşıya dair yasal bir düzenleme mevcut değil. Yani aşılama, zorunlu bir uygulama değil. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşları, aşılama ile ilgili eğitimler ve bilinçlendirme kampanyaları düzenlese de aşı konusunda hukuki bir boşluk söz konusu. Bu doğrultuda Türk Tabipler Birliği ve çocuklara ilişkin birçok sivil toplum örgütü, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması için Sağlık Bakanlığı’na sık sık çağrıda bulunuyor. Bunun yanı sıra, aşı reddinin popülerleşmesi ile birlikte çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin sayısı da artıyor. TTB’nin ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği’nin (KLİMİK) belirttiği üzere, çocuklarına aşı yaptırmayan ailelerin sayısı 2010’da 183 iken 2016’da 11.000’e ve 2017 yılında ise 23.000’e çıktı.
Türkiye’de Salgın Hastalıkların Durumu
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı Sağlık İstatistikleri Yıllıkları’nda aşı ile önlenebilir hastalıklara ilişkin vaka sayıları ve hastalık insidanslarına ulaşmak mümkün. Türkiye’de 2002-2018 döneminde aşı ile önlenebilir hastalıkların görülme sıklığına baktığımızda, AIDS hariç diğer üç hastalığın insidanslarında genel bir düşüş eğilimi görüyoruz. Bununla birlikte 2013 yılında sıtma ve kızamık insidanslarında yaşanan ciddi artış dikkat çekiyor.

Bunun yanı sıra yıllara göre vaka sayılarına baktığımızda, 2013 yılında gerçekleşen insidansa paralel olarak Türkiye’deki kızamık vaka sayısının bir anda arttığını görmekteyiz. Bunun nedeni olarak o yıl Avrupa’da ortaya çıkan salgın göstertiliyor. Bunun dışında, özellikle son üç yılda kızamık vakalarında bir artış olduğu gözlemleniyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 2016’da sadece 9 kızamık vakası gerçekleşirken 2017 bu sayı 84’e, 2018’de ise 716’ya ulaştı. Bu bağlamda birçok uzman, aşı reddinin popülerleşmesi ile kızamık vakalarının artması arasında bir paralellik olduğunu dile getiriyor.

Bunun yanı sıra Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan verilere göre, Türkiye’de aşılama hızı 2017 yılında düşüp 2018 yılında yeniden yükseldi.

Tüm Temel Aşıları Olmuş Çocukların Oranı Son 10 Yılda %77’den %67’ye Geriledi
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, 1993’ten beri her beş senede bir "Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması" isminde bir çalışma yayınlıyor. Araştırmanın güncel verilerine göre 2018’de Türkiye’deki 12-23 ya da 15-26 aylık çocukların yalnızca %67’si yaşına uygun tüm temel aşıları oldu. Bu oran 2008 yılında %77 iken 2013’de %74 olarak gerçekleşmişti.

Bununla birlikte aynı araştırmaya göre, 2018’de 24-35 aylık çocukların yalnızca %49,6’sı tüm temel aşıları oldu. Bir başka deyişle 2018’de bu yaş grubundaki çocukların yaklaşık yarısı, yaşına uygun tüm aşıları olmadı.
Nüfus ve Sağlık Araştırması’nda yer alan bir diğer veri, ailelerin refah düzeyine göre çocukların aşılanma oranlarına ilişkin. Aşı kartı olan çocukların aileleri temel alınarak yapılan araştırmaya göre, ailelerin refah düzeyi arttıkça çocukların aşılanma oranı artıyor. En düşük refah düzeyine sahip ailelerin çocuklarında aşılanma oranı %64 iken bu oran, en yüksek refah düzeyindeki ailelerde %82 olarak gerçekleşti.