Yazar:
Gül Hür
Antarktika: hem tarihsel hem de coğrafi belirsizlikleriyle insanların hayal gücünü sürekli besliyor. Bu nedenle de komplo teorisyenlerinin vazgeçilmez gündemlerinden biri. 1990’larda internetin ve The X-Files gibi popüler kültür ürünlerinin yükselişiyle birlikte Antarktika, bilinmeyenin sahnesi haline geldi. Antarktika’nın aslında dev bir buz duvarıyla çevrili olduğu ve düz dünyanın sınırını oluşturduğu iddialarından buraya Nazilerin 1938–39 seferinde gizli üs kurduğu teorisine kadar geniş bir spektrumda çeşitli anlatılar mevcut. Bu hikayelerin her biri aslında tarihsel kırıntılardan beslenen ama giderek büyütülmüş kurgular olarak karşımıza çıkıyor. Yani Antarktika, 18. ve 19. yüzyıldan itibaren imparatorluk hayalleriyle başlayan merakın, 20. yüzyılda savaş sonrası paranoyalarla, 21. yüzyılda ise internetin yayılma hızıyla birleştiği bir komplo üretim alanı haline gelmiş durumda.
Antarktika çevresini saran dev buz duvarı iddiası 
Bazı komplo teorisyenleri, Antarktika’nın aslında düz dünyanın kenarını çevreleyen devasa bir buz duvarı olduğunu öne sürüyor. Bu fikir, 19. yüzyılda keşfedilen Ross Buz Sahanlığı’nın uçurum gibi yüksek buz duvarlarının yanlış yorumlanmasına dayanıyor. Oysa bilim insanları bu yapıların, kıta büyüklüğündeki buz tabakasının kenarı olduğunu ve zamanla birçok keşif tarafından aşıldığını ortaya koydu. Çeşitli sosyal medya platformlarında bu “dev buz duvarı” hikayesi ile ilgili çeşitli görseller ve videolar ise sıklıkla dolaşıma giriyor.

Ross Buz Sahanlığı’na yakından bakış

Antarktika’daki Gizli Nazi Üsleri 
1938-39’daki Alman Antarktika seferi, Nazi Almanyası'nın Queen Maud Toprakları üzerindeki hak iddiasını desteklemek için yapılmıştı. Bu operasyon, Hermann Göring’in “Dört Yıllık Plan” çerçevesinde, ülkedeki margarin ve sabun üretimini sağlamak üzere hayati önemde olan balina yağına bağımlılığı azaltma hedefi taşıyordu. Çünkü Almanya yıllık yaklaşık 200.000 ton Norveç balina yağı ithal ediyordu. Alfred Ritscher liderliğindeki sefer aynı zamanda, hem bilimsel haritalama hem de sembolik egemenlik göstergesi olarak “Neuschwabenland” (Yeni Şvabya) adı altında yaklaşık 350.000 km²’lik alanı hava fotoğraflarıyla haritalamış, kıtaya bayrak yerleştirme gibi eylemlerle Almanya’nın bölge üzerindeki etkisini pekiştirmeye çalışmıştı. Yıllar sonra bu olay, iki Alman denizaltısının savaş sonrası Arjantin'e teslim olmasıyla ilişkilendirilerek, Nazi liderlerinin Antarktika'da “Yeni Berchtesgaden” adlı gizli bir üs kurduğu efsanesine dönüştü. II. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, Mayıs ve Temmuz 1945’te U-530 ve U-977 isimli iki Alman denizaltısı Arjantin’in Mar del Plata limanına teslim olmuştu. Bu olağandışı geç teslimiyet, kamuoyunda “Nazilerin Antarktika’daki gizli üslerine ya da Güney Amerika’daki sığınaklara kaçtıkları” yönünde söylentilerin doğmasına yol açmıştı. Ancak bu iddianın hiçbir somut kanıtı bulunmuyor ve tamamen spekülasyonlara dayanıyor. 

Kırmızı alanın 1938/39 yıllarında Alman Antarktika Seferi'nin ziyaret ettiği Antarktika bölgesinin kapsamını gösterdiği Antarktika haritası

Antarktika’nın Altında Gizli Bir Dünya Olduğu İnancı 
Bazı komplo teorisyenleri, Antarktika buz örtüsünün altında tropikal bir bölge veya ileri bir uygarlığın saklı olduğu iddialarını öne sürüyor. Bu görüşler büyük oranda Richard Byrd’ün keşiflerinde ve özellikle Bunger Tepeleri gibi kar ve buzdan arınmış “vaha” bölgelerinin abartılı yorumlanmasına dayanıyor. Gerçekte, Bunger Tepeleri, uçak görüntüleriyle tespit edilen ve 450–750 km² büyüklüğünde buz çatlağı olmayan bir alan olarak bilimsel çevrelerde tanınır. Bu alan, özgün flora ve fauna içeren, karasal ekosistemlerin incelendiği değerli bir doğal laboratuvardır. Bu bölgede yosun, likenler ve bazı kuş türlerinin dağılımı gibi biyolojik özellikler Cambridge Üniversitesi tarafından detaylı biçimde araştırılmış. 

Bunger Tepeleri. Görsel kaynağı: https://data.aad.gov.au/aadc/gaz/display_name.cfm?gaz_id=123088 

Antarktika Antlaşması Hakkındaki Yanlış İnançlar 
Bazı komplo teorileri, 1959’da imzalanan ve 1961’de yürürlüğe giren Antarktika Antlaşması’nın kıtayı kapalı tuttuğunu ve büyük sırların gizlenmesini amaçladığını öne sürüyor. Gerçekte bu antlaşma, Antarktika’yı yalnızca barışçıl ve bilimsel amaçlarla kullanılacak bir alan haline getirmiş, askeri faaliyetleri yasaklamış ve nükleer denemeleri engellemiş. Bugün 50’den fazla ülke bu antlaşmaya taraftır ve kıtadaki bilimsel üslerde iklim değişikliğinden jeolojiye kadar pek çok konuda işbirliği yapılıyor. Ayrıca, Antarktika Bilim Komitesi aracılığıyla elde edilen veriler uluslararası kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılıp açık erişimli akademik yayınlarda da yer alıyor.
Antarktika’ya dair komplo teorileri, ilgi çekici anlatılar sunsa da çoğu kez gerçek keşiflerin yanına yaklaşamıyor. Kıtanın jeolojik tarihi, 250 milyon yıl öncesine ait tropikal bitki fosilleriyle ve milyonlarca yıllık iklim kayıtlarını barındıran buz çekirdekleriyle gözler önüne seriliyor. Bu bulgular, yalnızca Antarktika’nın değil, tüm dünyanın geçmişini ve geleceğini anlamamız için eşsiz veriler sunuyor.