Türkiye’de referandum olgusu, siyasal sistemin tıkandığı, temsilin yetersiz kaldığı veya meşruiyet arayışının öne çıktığı anlarda devreye giren bir mekanizma oldu. 2024 yılının son aylarında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan çözüm süreci tartışmaları ve olası anayasa değişiklikleri, referandum ihtimalini yeniden gündeme taşıdı. Bu yöntem, yalnızca teknik bir anayasa değişikliği yolu değil, aynı zamanda siyasi iktidarların toplumsal desteklerini ölçtüğü ve güçlendirdiği bir araç işlevi gördü. 

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

Yeni Meclis, Yine Anayasa Tartışmaları
Günümüzde referandum süreci, Anayasa’da belirlenen çerçeveye bağlı olarak işliyor. TBMM’de gündeme gelen anayasa değişiklikleri, 360 ila 399 milletvekilinin oyuyla kabul edilirse zorunlu olarak referanduma gidiyor; 400 ve üzeri oyla kabul edilirse Cumhurbaşkanı isterse (ihtiyari) referanduma götürebiliyor. Yani referandum, parlamentonun tek başına karar veremediği veya doğrudan halk iradesiyle desteklenmesi istenen durumlarda devreye giriyor. Bu yönüyle referandum, hem hukuki bir mekanizma hem de siyasi bir tercih aracı olarak önem taşıyor.
1961

Anayasa Referandumu

27 Mayıs 1960 darbesi Demokrat Parti iktidarını sona erdirdiğinde Türkiye’de demokratik kurumların yeniden inşası gündeme geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından oluşan 38 üyeli Milli Birlik Komitesi, yeni bir anayasanın hazırlanmasını darbenin temel meşruiyet dayanağı haline getirdi. İstanbul ve Ankara üniversitelerinden akademisyenler öncül
27 Mayıs 1960 darbesi Demokrat Parti iktidarını sona erdirdiğinde Türkiye’de demokratik kurumların yeniden inşası gündeme geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından oluşan 38 üyeli Milli Birlik Komitesi, yeni bir anayasanın hazırlanmasını darbenin temel meşruiyet dayanağı haline getirdi. İstanbul ve Ankara üniversitelerinden akademisyenler öncülüğünde hazırlanan taslak, yasama ve yürütme güçlerini dengeleyen, temel hak ve özgürlüklere geniş yer veren bir anayasa hedefiyle şekillendi.
Bu doğrultuda 9 Temmuz 1961’de yapılan Türkiye’nin ilk referandumunda, %80,6 katılım oranıyla halkın %61,7’si yeni anayasaya “Evet” dedi. Ancak beklenen onayın daha yüksek çıkmaması, toplumun önemli bir kısmının darbe yönetimine mesafeli olduğunun göstergesiydi. Yeni anayasa, özgürlükçü hükümlerine rağmen askerin vesayetini de kurumsallaştırarak sonraki yıllarda siyasi gerilimlere zemin hazırladı.
1982

Anayasa Referandumu

12 Eylül 1980 darbesinden sonra cunta idaresinde tüm siyasi partiler kapatılmış, sendikalar ve dernekler baskı altına alınmıştı. Darbe sonrası yeniden demokratikleşme sürecinde ise Kenan Evren liderliğindeki Milli Güvenlik Konseyi, yeni anayasa
12 Eylül 1980 darbesinden sonra cunta idaresinde tüm siyasi partiler kapatılmış, sendikalar ve dernekler baskı altına alınmıştı. Darbe sonrası yeniden demokratikleşme sürecinde ise Kenan Evren liderliğindeki Milli Güvenlik Konseyi, yeni anayasa sürecini sıkı denetim altında yürüttü. Yeni anayasa taslağı 1961 Anayasası’nın aksine, yürütmenin yetkilerini genişleten, temel hakları sınırlayan ve devlet otoritesini güçlendiren bir çerçeve sundu.
Kayıtlı seçmenin %91,2’sinin oy kullandığı 7 Kasım 1982’de yapılan referandumda anayasa %91,3 gibi olağanüstü bir oranla kabul edildi. Ancak bu sonucun arkasında propaganda eşitsizliği, “Hayır” kampanyasının baskılanması ve askeri yönetimin oluşturduğu baskı atmosferi vardı. 1982 Anayasası, sonraki yıllarda yapılan değişikliklere rağmen Türkiye’nin en tartışmalı anayasal belgesi olmayı sürdürdü.
1987

Siyasi Yasak Referandumu

12 Eylül askeri rejimiyle birlikte Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş gibi politikacılara siyaset yasağı getirilmişti. 1980’lerin ortasında cunta yönetiminin siyaseti kısmi serbestleştirmesiyle Turgut Özal’ın Anavatan Partisi iktidar kurmuştu. Ancak muhalefetten ve kamuoyundan siyasi yasağı olan politikacıların s
12 Eylül askeri rejimiyle birlikte Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş gibi politikacılara siyaset yasağı getirilmişti. 1980’lerin ortasında cunta yönetiminin siyaseti kısmi serbestleştirmesiyle Turgut Özal’ın Anavatan Partisi iktidar kurmuştu. Ancak muhalefetten ve kamuoyundan siyasi yasağı olan politikacıların siyasete dönmesi talep ediliyordu.
6 Eylül 1987’de seçmenlerin %93,6’sının oy kullandığı referandumda, siyaset yasağının kaldırılması sadece %50,16 ile kabul edildi. Sonuçlar, bu dönemde vatandaşların siyasetçilere duyduğu güven seviyesi ile de ilişkilendirildi. Yaklaşık 75 bin oy farkıyla çıkan bu sonuç, siyasi yasağı bulunan politikacıların 12 Eylül sonrası siyasi alana katılmasını sağlayarak siyasetin yeniden şekillenmesinin önünü açtı.
1988

Yerel Seçimler Referandumu

1987’de yapılan referandum sonucunda siyasi yasakların kaldırılmasının ardından Turgut Özal, yaklaşan yerel seçimlerin tarihini 1 yıl öne almayı öngören anayasa değişikliğini referanduma götürdü. Özal’ın hedefi, 1989’da yapılacak yerel seçimlerden önce iktidarını pekiştirmekti. Ancak muh
1987’de yapılan referandum sonucunda siyasi yasakların kaldırılmasının ardından Turgut Özal, yaklaşan yerel seçimlerin tarihini 1 yıl öne almayı öngören anayasa değişikliğini referanduma götürdü. Özal’ın hedefi, 1989’da yapılacak yerel seçimlerden önce iktidarını pekiştirmekti. Ancak muhalefet tarafından bu hamle, Özal’ın iktidardaki konumunu güçlendirme hedefi olarak nitelendi.
25 Eylül 1988’de, kayıtlı seçmenin %88,8’inin katıldığı referandumda %65 “Hayır” oyu çıktı. Bu, halkın Özal’ın planını reddettiğini gösterdi ve ANAP iktidarının inişe geçişinin başlangıcı oldu. 1988 referandumu, Cumhuriyet tarihinde halkın “Hayır” dediği tek referandum olarak kayıtlara geçti.
2007

Cumhurbaşkanı Seçimi Referandumu

1982 Anayasası’nın öngördüğü haliyle Cumhurbaşkanı 2007 yılına kadar TBMM’de seçiliyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin bitiminde Meclis’te yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimi büyük bir siyasi krize dönüştü. AK Parti iktidarı A
1982 Anayasası’nın öngördüğü haliyle Cumhurbaşkanı 2007 yılına kadar TBMM’de seçiliyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin bitiminde Meclis’te yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimi büyük bir siyasi krize dönüştü. AK Parti iktidarı Abdullah Gül’ü aday gösterdi, ancak CHP seçimlerin ilk turunda toplantı yeter sayısının en az 367 olması gerektiğini öne sürdü. Anayasa Mahkemesi bu görüşü onaylayınca Meclis oylamaları geçersiz sayıldı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tamamen kilitlendi. Siyaset, bir yanda iktidar ile muhalefetin keskin restleşmesi, diğer yanda Meclis-yargı gerilimiyle çıkmaza girdi.
Bu tablo karşısında AK Parti, çözüm olarak Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Muhalefet bunu “iktidarın yetkilerini genişletme hamlesi” olarak değerlendirirken, iktidar “halkın doğrudan seçmesi en meşru yoldur” tezini savundu. 21 Ekim 2007’de sandığa gidildi ve kayıtlı seçmenin %67,5’inin oy kullandığı referandumda halk %68,9 oranında halkoylaması önerisine “Evet” dedi. Böylece Cumhurbaşkanlığı makamı doğrudan halk iradesine dayandırıldı ve 2014’te Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin ilk halkoyuyla seçilen Cumhurbaşkanı olmasının önü açıldı.
2010

Anayasa Değişikliği Referandumu

12 Eylül 1980 darbesinin 30 yıl sonrasında AK Parti hükümeti, “darbe anayasasıyla hesaplaşma” söylemiyle 26 maddelik bir anayasa değişikliği paketini gündeme getirdi. Paket, bireysel haklarda genişlemeler içeriyordu; ancak en çok tartışılan düzenlemeler, y
12 Eylül 1980 darbesinin 30 yıl sonrasında AK Parti hükümeti, “darbe anayasasıyla hesaplaşma” söylemiyle 26 maddelik bir anayasa değişikliği paketini gündeme getirdi. Paket, bireysel haklarda genişlemeler içeriyordu; ancak en çok tartışılan düzenlemeler, yüksek yargı organlarının yapısında öngörülen değişikliklerdi. İktidar, bu adımı demokratikleşme yönünde bir ilerleme olarak savunurken muhalefet yargının bağımsızlığının zedeleneceği endişelerini dile getirdi.
12 Eylül askeri darbesinin 30. yıldönümünde kayıtlı seçmenlerin %73,7’sinin katıldığı referandumda %57,9 oranında değişikliğe “Evet” çıktı. Sonuç, Türkiye’nin darbe sonrası anayasasında kapsamlı değişikliklere yol açtı. Ancak yargı alanındaki düzenlemelerin ilerleyen yıllarda farklı şekillerde yorumlanması, referandumun etkilerini uzun süre tartışmalı kıldı.
2017

Hükümet Sistemi Referandumu

15 Temmuz 2016’da Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından yürütme yetkilerinin güçlendirilmesi, siyasetin ana gündemlerinden biri haline geldi. AK Parti ve MHP’nin ortak çalışmasıyla hazırlanan anayasa paketi, parlamenter sistemin kaldırılarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesini
15 Temmuz 2016’da Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından yürütme yetkilerinin güçlendirilmesi, siyasetin ana gündemlerinden biri haline geldi. AK Parti ve MHP’nin ortak çalışmasıyla hazırlanan anayasa paketi, parlamenter sistemin kaldırılarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesini öngörüyordu. İktidar bu düzenlemeyi hızlı karar alma ve istikrar arayışıyla gerekçelendirirken, muhalefet kuvvetler ayrılığının zayıflayacağı ve tek adam rejimi endişesini öne çıkardı.
16 Nisan 2017’de yapılan ve seçmenlerin %85,4’ünün oy kullandığı referandumda, sonuç %51,4 ile “Evet” yönünde oldu. Yüksek Seçim Kurulu’nun mühürsüz oylarla ilgili kararı tartışma yaratsa da referandum Türkiye’nin yönetim sisteminde köklü bir dönüşümün başlangıcı olarak tarihe geçti.
Türkiye’de referandum deneyimleri yalnızca anayasal değişikliklerin değil, aynı zamanda siyasi dengelerin, krizlerin ve toplumsal yönelimlerin yansıması oldu. Referandumlar; 1961 ve 1982’de askeri müdahalelerin meşruiyet aracı, 1987 ve 1988’de siyasi yasaklar ve seçim hesaplarının zemini, 2007’de Meclis’teki tıkanıklığın çıkış yolu, 2010’da darbe sonrası düzenlemelerle yüzleşme, 2017’de ise köklü bir sistem değişikliğinin anahtarı olarak öne çıktı. 
Çok partili hayata geçilmesinden bu yana yedi kez başvurulan bu yöntem, kimi zaman halkın güçlü onayını, kimi zaman da toplumdaki derin bölünmeleri yansıttı. Bugün yeniden gündeme gelen olası anayasa tartışmaları, referandumun Türkiye siyasetinde bir kriz çözüm yöntemi mi yoksa demokratik katılım aracı mı olduğu sorusunu bir kez daha gündeme taşıyor.