Türkiye Cumhuriyeti 100. yılını tamamlıyor. Savaş, mücadele, topyekun fedakarlık, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere büyük komutanların, aydınların yanı sıra isimsiz kahramanlar ve çağını aşan devrimler olmaksızın anılamayacak bir tarihi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, mazisine göre çok şeyi değiştirdiği aşikar. 
Türkiye Cumhuriyeti değişimin öncüsü olduğu gibi kendisi de 100 yıl içinde yönetim anlayışı, kadrosu, politikaları anlamında çokça değişti. Yönetim, siyaset ve kişilerden bağımsız, süregiden bir bütün olarak cumhuriyetin 100 yıllık seyrini gözlemlemek mümkün mü? Cumhuriyet toplumunun 100 yıllık seyrini, erişime açık verilerle derledik.
Demografik Yapı
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus ve nüfus yoğunluğunun oldukça düşük olduğunu söylemek mümkün. 1927’de, Türkiye’de km2 başına düşen kişi sayısı anlamına gelen nüfus yoğunluğu yalnızca 18’di. Kuruluştan 1960’lara uzanan süreç boyunca nüfusu artırmaya yönelik politikalar sürdürüldü. 
Show more

Nüfus artışını teşvik politikası, Türkiye’nin kentleşme ve sanayileşme gibi hedeflerinde kaydedilen ilerlemeler ile birlikte şekil değiştirdi. Son döneme kadar politikalar nüfusu artırmaktan ziyade sabit tutmak yönünde çabaları içerdi. Bugün nüfus artışına dönük teşviklere rağmen artış hızı düzenli olarak düşüyor, bunun yanında nüfus yoğunluğundaki yükseliş devam ediyor.
Kentleşmedeki artışı değişimi gösteren bir diğer tablo, yerleşim yerlerine göre nüfusun görünümü:
Show more

1923’te nüfusun %76’sı köy/beldelerde yaşarken yalnızca %24'ü il/ilçe merkezlerinde yaşıyordu. Bugün, nüfusun %93'ü kentlerde, %7'si köy ya da beldelerde yaşıyor. 2015 sonrasındaki ani artışın sebebi, belediyeler kanunuyla birçok kırsal bölgenin mahalleye çevrilmiş olması olsa da, tablonun 100 yılda tam tersine dönüşmesi, oldukça dikkat çekici.
Değişimin temel nedeni olarak, sanayileşme, kentleşme ve ekonomik kalkınma süreci, kırsal kalkınma hedeflerine ulaşılamaması ya da geri plana bırakılması, kırsal kesimde eğitim ve iş olanaklarının giderek azalması gösterilebilir.
Bunun yanında, özellikle 2000’li yıllara dek gözlemlenebilen cinsiyet temelli farklar dikkat çekici. Bu haliyle tablo, uzun bir süre işgücüne ya da eğitime katılım için köyden kente göçün erkek nüfus daha fazla olacak şekilde sürdüğü önermesine bir kanıt niteliğinde.
Eğitimde Fırsat Eşitliği
Türkiye’de eğitimin modernleşmesini ve cinsiyetler arası yaygınlaşmasını aslında Tanzimat’a dek götürmek mümkün. Tanzimat’la o güne dek cemaatlerin tekelindeki eğitimin devlet yönetimi ve denetimine alınmasına dönük ilk adım atılmış, kadınlara okuma olanağı ilk kez yaratılmış, öğretmenlik yoluyla ilk kez kamusal yaşamda profesyonel meslek edinmeye başlanmıştı. Fakat eğitimde cemaatlerden kopuş, pozitivist standardizasyon ve kadın-erkek eşitliği ancak Cumhuriyetle sağlanabildi.
Cumhuriyet düşüncesinde kadınlar, ulusun dayandığı bir temel olarak görülüyor; kadınların eğitimi ve gelişiminin Cumhuriyet'in temel değerlerinden birini oluşturuyordu. Kadınları yalnızca süs olarak gören değil, bunun yerine onların toplumun her alanında etkili ve eşit bir şekilde yer alabilecekleri bir dönem inşa edilmeye başlamıştı.
Show more

Fakat eğitimde fırsat eşitliğine dayalı kazanımların hızı, yine de devrimlerin hızına yetişememiş gözüküyor:
Show more

Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların %10’u, erkeklerin %29’u okuma yazma biliyordu. Cumhuriyet 50. yaşındayken kadınların %50’si, erkeklerin ise %75’i okuryazar nüfus arasındaydı. Okuma yazma bilenlerin oranlarında kadın-erkek eşitliği, ancak 2000’li yılların ardından sağlanabildi. Bugün bu oran, erkekler için %99, kadınlar için %95. 
Show more

Benzer bir tablo ile kadınların eğitim öğretime katılım oranlarında da karşılaşılıyor. Kadın öğrenci ve öğretmenlerin, erkek öğretmen ve öğrencilere göre oranında %40’a ancak 1990’lı yılların sonunda kavuşulmuş. Bunun yanında, toplumsal olayların kadınların eğitim öğretime katılımını geriye götüren etkilerini gözlemlemek mümkün. 1980 darbesinin eğitime katılım oranlarını önemli ölçüde azalttığı görülebiliyor.