Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Mayıs 2018’de İstanbul’da gerçekleşen AK Parti İl Kongresi’nde partisinin seçim manifestosunu açıkladı. Manifestoda AK Parti’nin iktidarını sürdürmesi durumunda taahhüt edilen vaatler genel hatlarıyla sıralandı. Bu içerikte AK Parti manifestosunda öne çıkan taahhütlerle ilgili Türkiye’nin son yıllardaki performansını inceledik. 64 ve 65’inci AK Parti hükümetlerinin 2019 yılına kadar gerçekleştirme sözü verdiği taahhütlerle ilgili son durumu ise Hükümetre çalışmamamız üzerinden takip edebilirsiniz.
IMF Borcu Bitti, Ancak Toplam Borç Oranı 2002’den Daha İyi Değil
“Göreve geldiğimizde IMF'ye borcumuz 23 milyar dolardı, Merkez Bankası rezervi 27,5 milyar dolardı. 2013'te IMF'e olan borcu sıfırladık. Şu anda borcumuz yok, bitti. Merkez Bankamızın döviz rezervi 114,5 milyar dolar, buraya çıktık.”
Türkiye 2000 ve 2002 yıllarında IMF ile yaptığı stand-by anlaşmalarıyla 27,8 milyar dolarlık kredi üzerinde anlaşmış ve bu kredinin 23,6 milyar dolarlık kısmını kullanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddia ettiği gibi Türkiye, IMF’ye olan borcun son taksidini 2013’te ödeyerek borçlarını sıfırlamıştı. Ancak IMF borçlarını sıfırlayan Türkiye, bu dönemde yeni borç yükümlülüklerinin altına girdi. 2002’den bu yana Türkiye’nin kamu borcu, toplam dış borç içinde oransal olarak azalma eğilimi gösterirken, özel sektörün bankalara ve reel sektöre olan brüt dış borç miktarı hızla arttı. Gelinen aşamada toplam brüt dış borcun GSYH’ye oranı, 2001 krizi dönemindeki seviyelere yaklaştı. 2011’den bu yana düzenli olarak artan dış borç/GSYH oranı 2017 itibariyle %53,3 seviyesine yükseldi (Kaynak: Hazine Müsteşarlığı).

Erdoğan’ın Merkez Bankası rezervlerindeki artış oranı ile ilgili ifadeleri ise kısmen doğruluk payı içeriyor. Merkez Bankası brüt döviz ve altın rezervleri 2018 Nisan ayı itibariyle 111 milyar dolar civarında. Ancak bu Türkiye için tarihi bir başarı değil. Merkez Bankası rezervleri 2014’te 133 milyar doları aşmıştı. (Kaynak: Merkez Bankası)
2013’ten Bu Yana Kırılgan Ekonomiler Arasında Gösterilen Türkiye, Aynı Zamanda 1980’lerden Bu Yana Dünyanın En Büyük 20 Ekonomisi Arasında Yer Alıyor
“Ahdim olsun ki yeni dönemde Türkiye muasır medeniyetlerin seviyesine çıkacak. Ahdim olsun ki Türkiye küresel bir güç olarak dünya sahnesindeki yerini alacak.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi küresel bir güç haline getirme sözünü kelimenin dar, ancak ölçülebilir anlamıyla; ekonomik güç olarak yorumluyoruz. Ancak bir ülkenin ekonomik gücü ölçülürken de farklı yöntemlerden faydalanmak mümkün. Geçmişte Türkiye’nin ekonomik gücüyle ilgili siyasetçilerin öne sürdüğü iddiaları farklı açılardan değerlendirmiştik. Genel değerlendirmede Türkiye 1980’lerden bu yana dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alıyor. Türkiye bu sıralamada AK Parti iktidarları süresince ciddi bir ilerleme gösteremedi. Bunun yanı sıra Türkiye bir süredir dünyanın en kırılgan ekonomileri arasında anılıyor. Cari fiyatlar cinsinden GSYH sıralaması dikkate alındığında 2003’te 21’inci büyük ekonomi olan Türkiye 2017’de 17’inci sıraya yükselebildi. (Kaynak: IMF)

İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde 1990-2015 Arasında Önemli Bir İyileşme Var. Ancak Başta Cinsiyet Eşitsizliği Olmak Üzere Toplumsal Eşitsizlikler Türkiye’nin Skorunu Önemli Ölçüde Düşürüyor
“Ahdim olsun ki vatandaşlarımızın hayat standardı yükselecek.”
Erdoğan’ın hayat standartları konusundaki ifadesini Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın İnsani Gelişmişlik Endeksi üzerinden değerlendirdik. Bu çalışma ülkeleri yaşam beklentisi, eğitim ve gelir göstergelerini kullanarak dört farklı insani gelişmişlik kategorisinde sıralayan bir endekstir. Endeksin 2017’de yayınlanan en güncel sürümü 2015 verilerinden faydalanarak bir sıralama yapıyor. Son raporda 2014’e göre iki sıra gerileyen Türkiye, 188 ülke arasında 71’inci sırada yer alıyor. Raporda Türkiye’nin önemli eksikliklerinin başında cinsiyet eşitsizliğine vurgu yapılıyor. Satın alma gücü paritesine göre 2011 yılında Türkiye’deki kadınların kişi başına düşen GSYH’si 10.648 dolar seviyesindeyken, erkeklerin gelir seviyesi 27.035 dolar olarak belirtilmiş. Benzer şekilde kadınlarda iş gücüne katılım oranı %30,4 erkeklerde ise %71,4 (Kaynak: UNDP).

Yıllar İçinde Türkiye’nin İnsani Gelişmişlik Endeksi Skoru Değişimi

Hayat standartları ile ilgili bir diğer önemli kaynak ise OECD’nin “Daha İyi Yaşam Endeksi”. Çalışma gelir durumu, istihdam, eğitim, sağlık ve çevre gibi 11 kategoride açık kaynaklardan faydalanarak çoğu OECD ülkelerinden oluşan toplam 38 ülke arasında yaşam kalitesini değerlendiriyor. Türkiye genel sıralamada vasat bir performansla 36’ıncı sırada yer buluyor (Kaynak: OECD). Çalışma saatlerinin fazlalığı, eğitim kalitesi ve hava kalitesi alanlarında OECD ülkeleri arasında en kötü durumdaki ülkelerden birisi olan Türkiye’de, insanlardan hayat memnuniyet seviyelerini 10 üzerinden bir skorla değerlendirmeleri istendiğinde ortalama 5,5’lik bir skor ortaya çıkıyor (Kaynak: OECD).
Enerjide Dışa Bağımlılık Artarken Yüksek Teknoloji Ürünlerinin İhracattaki Payı ise Azalıyor
“Enerjide dışa bağımlılığımız büyük oranda azalacak. Yüksek teknolojili ürünlerde yerlilik oranı artacak.”
Türkiye uzun yıllardır enerjisinin büyük bir kısmını ithal ediyor. Enerjide dışa bağımlılık 1960’ların sonlarında hız kazandı. 1967’de %16 olan bağımlılık seviyesi sadece on yıl içinde %47 seviyesine ulaştı. Türkiye 2000’lerin başına gelindiğinde ise artık enerjisinin üçte birini ithal eder bir duruma gelmişti. Son yıllarda gerek yerli kömür yatırımları, gerekse de yenilenebilir enerji alanında verilen teşvikler durumu çok etkilemiş gibi görünmüyor. İnşaatlarına başlanan Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin ise toplam elektrik ihtiyacının %10’undan fazlasını karşılaması bekleniyor. Ancak nükleer santrallerin Rus firmalarca inşası ve işletilmesi bu alternatif kaynağın ne kadar yerli olduğunu sorgulatıyor. Dünya Bankası’nın 2015 tarihli verileri Türkiye’de tüketilen net enerjinin %75’inin ithal edildiğini gösteriyor.

Yüksek teknoloji ürünlerinde yerlilik oranının artması yönünde de pozitif sinyaller yok. Yerlilik oranı ile bağlantılı olarak, yüksek teknoloji üreten ülkelerin bu teknolojileri ihraç oranının da artacağını düşünebiliriz. Dünya Bankası sınıflandırma sistemine göre yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ihracatı içindeki payı 2000 yılında %4,8 seviyesindeyken, 2016’da %2,02’ye indi (Kaynak: Dünya Bankası).
Enflasyon Hala 2002 Öncesi Seviyenin Altında, Cari Açık Azalmıyor
“Ahdim olsun ki; enflasyon ve cari açık düşecek.”
Enflasyon Türkiye’de çok uzun yıllar boyunca çok yükseklerde seyretti. Öyle ki 1970-2002 döneminde yıllık ortalama enflasyon oranı %50,4 seviyesindeydi. AK Parti iktidarları süresince uzunca bir dönem tek haneye inen enflasyon oranları 2012’den bu yana ise yükseliş gösteriyor. Bugün için çift hanelere ulaşan enflasyon oranlarıyla Türkiye, dahil olduğu G-20 ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip ülke konumunda bulunuyor.

Cari açık sorunu ise AK Parti hükümetleri döneminde önemli bir boyuta ulaştı. Bir ülke için cari açığa sahip olmak demek özetle, o ülkede yapılan harcamaların ülke gelirlerinden fazla olduğu şeklinde yorumlanabilir. Kimi zaman ithalata harcanan dövizin ihracat gelirinden daha yüksek olması, kimi zaman da satın alınan hizmetlerin masrafların fazlalığı cari açığa sebep olabiliyor. 2016 yılında incelediğimiz bir demeçte AK Parti’nin iktidara gelişinden önceki ve sonraki 13 yıllık süreçteki toplam cari açık tutarını incelemiştik. Sonuç olarak AK Parti iktidarı öncesindeki 13 yıldaki toplam cari açığın 20 milyar dolar olduğunu, sonraki 13 yılda ise miktarın 468 milyar dolara çıktığını görmüştük (Kaynak: BÜMKO).

Uluslararası Yatırımlar 2005 Yılının Altına İndi, Tasfiyeler ise Rekor Düzeyde
“Türkiye’nin yatırım cazibesi mutlaka yükselecek.”
Türkiye’ye yapılan uluslararası yatırımlar son yıllarda önemli ölçüde azaldı. 2017’de sermaye girişleri, gayrimenkuller ve tasfiyeler neticesinde oluşan yükümlülük miktarı 2005 performansının gerisine düşerken, tasfiye edilen yabancı sermaye tutarı 2016’ya göre %201’lik bir artışla tarihin en yüksek seviyelerden birisine ulaştı (Kaynak: Ekonomi Bakanlığı).