SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu akut solunum yolu enfeksiyonu COVID-19, ilk olarak 2019 yılının aralık ayında Çin’de tespit edildi. COVID-19 salgını, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın karşılaştığı en büyük zorluk olarak tanımlanıyor. Virüsün 2019’da ortaya çıkmasından bu yana Antarktika hariç her kıtaya yayıldı. 3,8 milyondan fazla insan virüs sebebiyle yaşamını yitirdi. Kapatmalar, önleyici tedbirler ve aşı uygulamalarıyla salgınla mücadele dünya çapında devam ediyor. COVID-19 aşısı ile ilgili bilgi eksikliğinin tetiklediği yanlış bilgi dalgası hastalık ve hastalıkla mücadele ile ilgili önlemler konusunda kamuoyunda yanlış inanışlara neden oluyor. Uluslararası örgütler, medya kuruluşları ve doğrulama platformları da salgınla ilgili söylenti ve komplo teorilerine karşı bir doğrulama kampanyası yürütüyorlar. Doğruluk Payı olarak COVID-19 aşısı ile ilgili yaygın olarak paylaşılan söylenti ve komplo teorilerini derledik.
Astrazeneca/Oxford COVID-19 Aşısının DNA’yı Değiştirmek İçin Üretildiği İddiası Doğru Değil
SARS-CoV virüslerinin temel biyolojik özelliklerinden biri virüsün hücrelere nüfuz etmesine ve enfeksiyona neden olmasına izin veren Spike proteini. Buna ek olarak, bu protein antikor oluşturma görevi de üstleniyor. Bu nedenle, SARS-CoV-2 viral enfeksiyona karşı aşı çalışmalarına Spike proteini de dahil ediliyor.

Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, tipik soğuk algınlığı ve grip semptomlarına neden olan şempanze adenovirüsü, ChAdOx1-S adı verilen bir tür virüs kullanarak geliştirdiler. Rekombinant aşılar, genetik maddelerin kombinasyonundan oluşturuluyor. Şempanze adenovirüsünün kombinasyonu ile oluşturulduğu için bu isim verilmiş. Şempanzelerden alınan adenovirüs genetik olarak değiştiriliyor ve insan DNA’nın gerçek koronavirüsü tanıması için eğitecek bir gen geliştiriyor. Eğitilen virüs, enfeksiyonun vücuda bulaşması durumunda koronavirüse saldırmasını sağlıyor. Geliştirilen adenovirüs hücrelere giriş yapabiliyor ancak hücre içinde çoğalmıyor. Bir başka deyişle, hücrenin DNA’sını değiştirmiyor.
BioNTech CEO’su Uğur Şahin COVID-19 aşısı olmadığı İddiası Yanlış
Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn 27 Aralık 2020 tarihinde Alman hükümetinin aşı planını açıklamıştı. Plana göre aşılanacak üç öncelikli grup belirledi. Prof. Dr. Uğur Türeci ile Deutsche Welle’nin 22 Aralık 2020 tarihinde verdiği röportajda neden COVID-19 aşısı olmadıkları soruldu. Prof. Şahin Almanya’daki yasal sürecin aşı olmasına izin vermediğini belirtti. Prof. Dr. Uğur Şahin şu ifadeleri kullandı: “Şu anda yasal olarak aşı yaptırmama izin verilmiyor. Elbette bunu mümkün kılmayı düşüyoruz. İş arkadaşlarımızın ve partnerlerimizin aşı olması bizim için daha önemli. Bu yüzden hedefimiz 2021’de 1.3 milyardan fazla doz üretmek ve bu sadece 7/24 gerçekten herhangi bir kesinti olmadan çalışmaya devam edilebilirse yapılabilir. İş arkadaşlarımızı ve ekip üyelerimizi COVID-19 enfeksiyonundan koruduğumuzdan emin olmalıyız çünkü bu kesinti, gecikme ve aşı dozlarının boşa harcanması anlamına gelecektir. Bu nedenle bizi destekleyen iş birliği yaptığımız ortaklarımız ve ekip üyelerimize Avrupa’ya sunulan kontenjandan bağımsız olarak fazladan bir parti sunmayı düşüyoruz. Yüksek bir öncelik söz konusu olduğunu biliyorsunuz. Aşının öncelik listesinin dışına alınmasına izin verilmiyor. Ayrıca bir başka önemli nokta klinik araştırmalara katılmamıza bile izin verilmedi çünkü yasa gereği şirket çalışanlarına klinik denemelere dahil etmek mümkün değil. Bu gerçekten iyi bir durum. Şimdi tüm şirketlerimizin ve ekiplerimizin işlevselliğini sağlamak için ihtiyaç duyduğumuz daha önemli bir sorunla başa çıkmak zorundayız. Bu nedenle buna ihtiyaç var. Bunun için yasal ve adil bir çözüm bulacağımızı düşünüyorum. (7:34)”
19 Mart 2021 tarihinde Bild Live’da verdikleri mülakatta BioNTech kurucuları Özlem Türeci ve Uğur Şahin BioNTech çalışanlarıyla birlikte ilk doz aşıyı vurulduklarını dile getirmişler. Bu röportaj daha sonra Alman basını tarafından da haberleştirilmiş.
Pfizer-BioNTech Koronavirüs Aşı Çalışmaları Sırasında 6 kişinin Öldüğü İddiası Yanlış
11 Aralık 2020 tarihinde ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 16 yaş ve üzeri bireylerde koronavirüs hastalığının (COVID-19) önlenmesine yönelik bir aşı için ilk acil kullanım yetkisini verdi. Acil kullanım yetkisi ile Pfizer-BioNTech COVID-19 Aşısının ABD'de dağıtılmasına izin verilmiş oldu. Ayrıca aşı ile ilgili 10 Aralık 2020’de detaylı bir bilgilendirme dosyası paylaşıldı.

Bilgilendirme dosyasında “ciddi yan etkiler” kısmında 43.448 katılımcılı aşı çalışmasında altı ölümün bildirildiği belirtilmiş. Fakat hayatını kaybeden altı kişiden dördünün plasebo grubundan, yani Pfizer-BioNTech koronavirüs aşısını olmayan kişilerden olduğu vurgulanmış. Plasebo grubu genellikle ilaçların ne kadar işe yaradıklarını belirlemek için klinik ilaç deneylerinde kullanılır. Plasebo kullanılan kontrollü deneylerde iki farklı denek grubu gerekir. Bir grup denenen ilacı alırken diğer grup plasebo alır. Deneye bağlı olarak plasebo etkisiz bir bileşen içerebilir ya da aktif bir ilaç olabilir ama denenen ilaç değildir. Aşıyı olmuş diğer iki kişinin ise 55 yaş üstü olduğu ve çeşitli kalp hastalıklarına bağlı olarak vefat ettiği tespit edilmiş. Belgede sonuç olarak; “Tüm ölümler, meydana geldikleri yaş gruplarının genel popülasyonunda benzer oranda meydana gelen olayları temsil eder” denilmiş ve aşılamaya bağlı olan anormal bir duruma rastlanmadığı ifade edilmiş.
Covid-19 Aşılarının İç Organlara Zarar Verdiği İddiası Yanlış
2021’in mart ayında Children’s Health Defence News & Views (CHD) adlı çoğunlukla aşı karşıtlığı görüşleri yayımlayan bir kuruluşta Ontario Guelph Üniversitesi'nde viral immünolog olan Kanadalı doktor Byram Bridle ile bir röportaj yapıldı. Bu röportajda Bridle, “Büyük bir hata yaptık, şu ana kadar bunu fark etmemiştik. Spike proteinin harika bir hedef antijen olduğunu düşündük fakat proteinin kendisinin bir toksin olduğunu ve patojenik bir protein olduğunu asla bilmiyorduk. Bu yüzden insanları aşılayarak, istemeden onları bir toksinle aşılamış oluyoruz” açıklamasını yaptı. Bunun ardından iddia Twitter ve Facebook kullanıcıları tarafından paylaşıldı ve sosyal medyada yayıldı.
Pennsylvania Üniversitesi'nde aşılar konusunda çalışan ve tıp profesörü olan Dr. Drew Weissman, iddiaya yönelik “proteinlerin toksin olduğuna dair hiçbir veri yok” diyor. Devamında ise Bridle’nin belgelerini destekleyen hiçbir gerçek bilimsel veri içermeyen aşı karşıtı bir ürün olduğunu vurguluyor.
Weissman, ayrıca Bridle’nin mRNA konusunda da yanlışlıyor. Bridle, mRNA aşılarının tamamen yeni bir yöntem olduğunu iddia etmesine karşın Weissman bu konuda Pfizer-Moderna aşılarında kullanılan yöntemin 1990 yıllarından beri geliştirilme aşamasında olduğunu belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ardından gelen en prestijli kurumlardan biri olan ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi (CDC) de spike proteinin zararsız olduğunu belirtiyor.
Bill Gates’in Aşılama Yoluyla Nüfusu Azaltmayı Hedeflediği İddiası Yanlış
The Sovereign Independent gazetesinin manşetinde yer alan Bill Gates’in açıklaması Haziran 2011’de yayınlanmış. Aşı karşıtı bir başlıkla beraber Bill Gates’i aşılama ile dünya nüfusu azaltmayı hedeflediği iddia edildi.
Bill Gates’in dünyada nüfusu azaltma manşetiyle birlikte yapılan alıntı 2010 yılında TED konuşmasında geçiyor. TED konuşmasında, “Dünyada bugün 6,8 milyar insan var. Bunun da 9 milyara doğru yolu var. Eğer aşılar konusunda çok iyi ilerlersek ve sağlık ve üreme ile ilgili sağlık hizmetlerinde... bunu belki yüzde 10-15 kadar düşürebiliriz ama burada 1,3’lük bir artış görüyoruz.” ifadelerini kullanıyor. Bu videoda yer alan ifadeler bağlamından koparılmış çünkü Gates insan sayısını azaltmaktan değil nüfusun artış hızını azaltmaktan bahsediyor. Dünya nüfus artışının azaltılmasın da karbon emisyonunu azaltacağını vurguluyor. Ayrıca, küresel nüfusun aşı kullanılarak öldürülmesine dair bir görüşü bulunmuyor.
BioNTech ve Pfizer Aşı Grubundaki 4 Gönüllünün Geçici Yüz Felci Geçirdiği açıkladığı İddiasi Yanlış
20 Kasım 2020 tarihinde Pfizer ve BioNTech, Koronavirüs’ün neden olduğu şiddetli akut solunum hastalığını önlemeyi amaçlayan COVID-19 aşısı için FDA’ya (Food and Drug Administration) acil kullanım talebinde bulunmuştu. Pfizer- BioNTech COVID-19 aşısı için bilgilendirme raporu 10 Aralık 2020 tarihinde yayınlandı.
FDA bilgilendirme raporunda yer alan tabloda, en az %1 oranına sahip istenmeyen yan etkiler tabloya eklenmiş. %1’in altında ise iki farklı yan etki görüldüğü belirtilmiş. İlki olan lenf bezi büyümesi (Lenfadenopati) aşı grubunda 64 kişide, plasebo grubunda ise 6 kişide görülmüş. Ancak rapora göre, aşı ile lenf bezi büyümesi arasındaki ilişki makul gözükmüyor.

Ciddi yan etkiler arasında raporlanan Bell’s palsy, geçici yüz felci, aşı grubundaki 4 katılımcı tarafından rapor edilmiş. Bu vakalar, aşı olduktan 3, 9, 37 ve 48 gün sonra meydana gelmiş. 3. günde yüz felci geçiren katılımcının şikayetleri üç gün içinde geçmiş. 9. günde yüz felci geçiren katılımcı 10 günde, 37. günde yüz felci geçiren katılımcı 15 günde ve 48. günde yüz felci geçiren katılımcı ise 21 günde şikayetlerinin geçtiğini bildirmiş. Aşı grubunda bildirilen yüz felci sıklığı genel popülasyondaki oranlar ile tutarlı olduğu ifadesi yer alıyor. FDA, aşı ile yüz felci arasında bir nedensellik ilişkisi kurmak için bir gerekçe olmadığını ancak geçici yüz felci vakaları için gözetim tavsiyesinde bulunduğunun raporda altını çizmiş.

Türkiye’ye Gelecek Covid-19 Aşılarında Fetüs Bulunduğu İddiası Yanlış
MRC-5 dokularına dair bilgi Research Square adlı sitede yayınlanmış. Bu çalışmada MRC-5 dokularına enjekte edilen aşının nasıl çalıştığına dair veriler sunulmuş. Bu açıdan, bu çalışmada insan üzerine deneylere geçilmeden önce aşının insan dokularında nasıl çalıştığı analiz edildi. AstraZeneca’nın AZD1222 aşısı şempanzelerden alınan zayıflatılmış bir adenovirüsten, yani sıradan nezle virüsünden elde ediliyor. AFP’ye konuşan Oxford Aşı Grubu’ndan bir yetkili, kullanılan dokunun MRC-5 değil, HEK 293 olduğunu belirtmiş. Virüsün propagasyon aşamasında aşının HEK 293 adlı hücre dizilerine yerleştirildiği bildiriliyor. Bu hücreler kürtaj edilmiş kadın fetüsünden alınmış doku kültüründe çoğalan insan embriyosu böbreğindeki hücre dizisi olarak tanımlanmış. Zayıflatılmış adenovirüsün yaşayabilmesi için bu dokulara enjekte edilmesi gerektiği belirtiliyor. Fakat Reuters’e konuşan bilim insanlarına göre aşı üretimi aşamasına geçildiğinde dokular temizleniyor.
Nitekim, Oxford Aşı Grubu da yayınladıkları açıklamada dokuların üretim aşamasında temizlendiğini belirtmiş. Buna göre, “Bazı aşılarda, aktif unsur insan hücreleri içeren kültürlerde çoğaltılıyor. Suçiçeği gibi bazı virüsler insan hücrelerinde daha iyi çoğalıyor. Çoğaldıktan sonra hücre kültürü materyalinin yok edilmesi için birkaç defa temizleniyor. Nihai aşıda herhangi bir insan materyalinin bulunmasını olasılıksız hale getiriyor.”

MRC-5 dokusunun sadece Covid-19 aşısında değil, aynı zamanda kuduz, suçiçeği, zona, kızamıkçık ve Hepatit A gibi hastalıkların aşısının üretiminde de kullanıldığı belirtiliyor.
Pfizer, Moderna ve Astrazeneca Aşılarından Dolayı Avrupa’da Bugüne Kadar 3 bin 964 Kişi Öldü ve 162 Bin 610 Kişi De Olumsuz Etkilendiği İddiası Yanlış
EudraVigilance veri tabanında Avrupa’da Astrazeneca, Moderna ve Pfizer-BioNTech gibi aşıları yaptırmış insanlara dair salgın verilerini; vakalara, cinsiyete, yan etkilere göre detaylandırıp bu aşı başlıkları altında paylaşıyor. Kanada merkezli bir araştırma kuruluşu olan The Centre for Research on Globalization da 13 Mart 2021 tarihinde EudraVigilance tarafından paylaşılan bu kümülatif verileri derleyerek kamuoyuna sunmuş.
Bu veriler iddiada paylaşılan verilerle uyumlu olsa da 3 Bin 964 kişinin aşılar nedeniyle hayatını kaybettiği önermesi oldukça yanıltıcı. EudraVigilance internet sitesinde önemli noktalar başlığı altında veri tabanındaki bilgilerin, aşıların kullanımından sonra gözlenen aşıya bağlı veya bağlı olmayan şüpheli yan etkileri ile ilgili olduğunu belirtmiş. Bununla beraber EudraVigilance yan etkilere ilişkin bilgilerle aşının gözlenen etkiye neden olduğu veya kullanımının güvenli olmadığı anlamına gelecek şekilde yorumlanmaması gerektiğini de açıkça vurgulamış.

Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevli ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk de Twitter’da yapılan paylaşımın altına DW ve Reuters’ı içerikleriyle birlikte açıklamalarda bulunmuş. Öztürk, Twitter paylaşımında Avrupa İlaç Ajansı ve EudraVigilance’ın açıklamaları neticesinde iddiadaki sayılarla doğrudan aşılamalarla ilgili ölüm sunmanın etik olmadığını belirtmiş.
2 Şubat 2020’de bioRxiv’e yüklenen “Uncanny similarity of unique inserts in the 2019-nCoV spike protein to HIV-1 gp120 and Gag” isimli makalede HIV’ın yapısında bulunan aminoasit kalıntılarıyla koronavirüs arasında benzerlik bulduğunu iddia edildi. Ancak makale henüz hakem tarafından değerlendirilmemiş bir ön basıma dayanıyordu. 20 Nisan 2021 tarihinde makalenin güncel durumuna bakıldığında, makalenin “geri çekildiği” görülüyor.
Aşılar ve İlaçlar Hastalık Üretiyor ve Bağışıklık Sistemini Çökerttiği İddiası Yanlış
Aşıların yan etkisi olduğu biliniyor fakat iddia edildiği gibi onaylanmış hiçbir aşı hayatı riske sokacak bir hastalığa sebep olmuyor. Dünyada ölümcül bir virüsle karşı karşıya iken aşıların yarattığı geçici yan etkiler şu ana kadar büyük bir risk yaratmış değil. Aşıların yarattığı koruyuculuk oranı ile yan etkilerinin karşılaştırılması sonucu aşıların yararları, zararlarına oranla çok daha fazla etkili. Aynı şekilde her aşılanmış kişi yan etkileri geçirmemekle birlikte, aşılanma sonucu geçirilebilecek yan etkiler yorgunluk, baş ağrısı, ateş, titreme, kas/eklem ağrısı, kusma, ishal, aşı uygulanan bölgede ağrı, kızarıklık, şişlik olarak sıralanıyor.
Koronavirüs aşısı olan bir kişinin aşılanma sonrası bir ilaç kullanması gerekmiyor, çünkü aşıların yan etki harici hastalık ürettiğine dair bir kanıt yok. Buna karşın eğer kişi koronavirüse yakalandıysa ve ilaçları kullanmıyorsa hastalığı çok daha ağır atlatabiliyor veya hayatını kaybedebiliyor.
Etkisiz virüsler aşıyla vücuta enjekte edildiğinde bağışıklık sistemi iki aşamalı bir tepki oluşturuyor. Aşının vurulmasıyla birlikte bağışıklık sistemi vücutu gelen virüse karşı korumak için kısa süreli bir reaksiyon gösteriyor. Aynı şekilde yan etkilerde bu safhada ortaya çıkıyor ve bağışıklık sistemi virüse karşı tepki veriyor. Belli bir süre geçtikten sonra ise vücut virüsü tanır hale geliyor ve bu sayede bağışıklık sistemi güçleniyor. Belli bir süre sonrasında ise oluşan antikor seviyesine de bağlı olarak vücut virüse karşı bağışıklık kazanılmış olur.
Aşıların bağışıklık sistemine bir zararı olmamasına karşın, koronavirüse yakalanan kişilerin eğer bağışıklık sistemi kuvvetli değilse ölüm oranları yükselebiliyor. Bu sebepten dolayı pandemi başlangıcından itibaren birçok kurum ve uzman bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi konusunda insanları uyarıyor.
İngiltere’de COVID-19 Aşısı Olduktan Sonra Düşük Yapan Kadın Sayısı %366 Arttığı İddiası Yanlış
İngiltere’de MHRA, haftalık olarak aşıların olumsuz yan etkilerini yayınlıyor. Rapor verilerine göre, 9 Aralık 2020 ile 24 Ocak 2021 tarihleri arasında toplam 6 kadın COVID-19 aşısı olduktan sonra düşük yapmış. Bu sayıya 24 Ocak- 7 Mart 2021 arasında ise 22 düşük vakası daha eklenmiş ve 9 Aralık 2020- 7 Mart 2021 tarihleri arasında toplam 28 kadının COVID-19 aşısı olduktan sonra düşük yaptığı raporlanmış. Bu artış da yaklaşık olarak %366’ya tekabül ediyor.
Reuters’a konuşan MHRA, bazı olayların yanlış rapor edildiğini ve bugüne kadar “gerçek ölü doğum” bildirilmediklerini açıkladı. Birleşik Krallık’ta her 100 doğumdan 8’inde erken doğum gerçekleştiğini belirtiyor. Aynı zamanda Birleşik Krallık’ta yaklaşık 4 gebelikten 1’inde ve çoğu gebeliğin ilk 12 haftasında düşük meydana geliyor. Paylaşımdaki iddia, Birleşik Krallık’ta meydana gelen ortalama düşük sayısını gözden kaçırırken 9 Aralık 2020 ila 7 Mart 2021 tarihleri arasında kaç kişinin aşılandığını da dikkate almıyor. Politifact’e konuşan MHRA yetkilisi ise “Herhangi bir şüpheli yan etki için yayınlanan raporların birbiriyle karşılaştırılmaması gerektiğini ve raporlar arasındaki kullanım kapsamını veya herhangi bir farkın hesaba katılmadığını ifade ediyor.