1954’ten beri her 20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanıyor. Bununla birlikte 20 Kasım 1959’da Çocuk Hakları Bildirgesi’nin yayınlanması ve 1989 yılının 20 Kasım’ında ise Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmesi, bugünün tarihsel önemine de işaret ediyor.
Dünyada Çocuk Haklarının Gelişimi
Çocuk hakları alanında uluslararası düzeyde atılmış ilk adım, 1924 yılında imzalanan Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Milletler Cemiyeti’nin bir ürünü olan ve toplam beş kısa maddeden oluşan bu bildiride, çocukların bedenen ve ruhen sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşaması, felaket anlarında çocuklara öncelik verilmesi ve çocukların istismara karşı korunması gerektiği dile getiriliyordu. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Milletler Cemiyeti’nin dağılması ile birlikte bildiri de geçerliliğini yitirdi.
Çocuk haklarına ilişkin ikinci uluslararası gelişme, 1959 yılında Çocuk Hakları Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmesi oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın çocukları maruz bıraktığı şiddet ve felaket olayları göz önünde tutularak Bildirgede, çocukların doğum öncesinde ve sonrasında özel korunmaya ve bakıma ihtiyaçları olduğu vurgusu yapıldı. Bu doğrultuda, çocuklara karşı herhangi bir ayrımcılık yapılmaması ve gelişimleri için tüm imkanların sağlanması başta olmak üzere vatandaşlık ve sosyal güvenlik hakları gibi konularda belli ilkeler kabul edildi.
Her iki bildiri de çocuk hakları konusunda önemli adımlar olsa da ikisinin de hukuki bağlayıcılığı ve yaptırım gücü olmadığı için imzacı devletlerin iyi niyet göstergesi olmaktan ileri gidemediği biliniyor. Bu nedenle çocuk haklarına dair gerçekleşen en büyük gelişme, 1989 yılının 20 Kasım’ında BM Genel Kurulu’nda onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi. Sözleşme ile birlikte daha önce imzalanan ancak bağlayıcılığı olmayan bildirilerin iç hukuk normuna dönüşmesinin yolu açıldı.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi İle Neler Kabul Edildi?
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesine göre, erken yaşta reşit olma durumu hariç 18 yaşına kadar her insan, çocuk olarak kabul ediliyor. Sözleşmenin ikinci maddesinde yer aldığı haliyle ise; Sözleşme ile tanınan tüm haklar, “ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım yapmaksızın” her çocuğa tanıyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kapsamına giren önemli başlıklardan biri çocukların eğitim hakkı. 28. maddede yer aldığı üzere; taraf devletler çocukların eğitim hakkını kabul ederek bu hakkın fırsat eşitliği temelinde sağlanması ile yükümlü. Bu bağlamda ilköğrenimin herkese açık ve parasız olması öngörülürken ortaöğretim seviyesinde de genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde eğitim olanağı sağlanması gerektiği belirtiliyor.
Çocuk haklarına ilişkin bir diğer önemli husus, çocukların çalıştırılmasına ilişkin. Sözleşmenin ilgili 32. maddesine göre, çocukların ekonomik sömürüye maruz kalacağı ve bedensel, zihinsel, ruhsal ya da toplumsal gelişimi için zararlı olabilecek koşullarda çalıştırılmasına karşı taraf devletlerin çocukları koruma yükümlülüğü bulunuyor. Bu doğrultuda; yasal, idari, toplumsal ve eğitsel her önlemin alınması gerektiği vurgulanırken taraf devletlerin işe kabul için bir ya da birden çok asgari yaş sınırı belirlemesi ve çalışma saatleri ve koşullarına dair düzenlemelerin yapılması bekleniyor. Bu yasal ve idari düzenlemelere uymayanlar içinse uygun ceza ve yaptırımların uygulanması belirtiliyor.
Bunların yanı sıra sözleşme, cinsel sömürüden çocuk yargılanmalarına kadar çocuklara dair birçok konuyu barındırıyor ve bu alanlarda gerçekleşebilecek çocuk hakkı ihlallerine yönelik önlemler ve yaptırımlar alınması gerektiği belirtiliyor.
Türkiye’de Çocukların Durumu
Türkiye, yukarıda sözünü ettiğimiz iki bildiriye de imza atmış ayrıca Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni de kabul etmiş ülkeler arasında yer alıyor. Bununla birlikte Türkiye, 1963 yılında BM’nin hazırladığı bildirgeye uyacak şekilde bir Türk Çocuk Hakları Bildirgesi yayınladı. Bildirgede diğer bildirilere benzer bir şekilde, çocuklara iyi bakım sağlamak için uygun koşulların sağlanması gibi temel gereksinimler vurgulanırken çocuk işçiler gibi konulara da değiniliyor. Örneğin, 16 yaşından önce hiçbir çocuğun resmî öğreniminden alıkonularak özel işlerde çalıştırılamayacağına ilişkin bir madde mevcut. Bunun yanı sıra yine sözleşmeye paralel bir biçimde, ilköğreniminden sonra eğitime devam edemeyen çocukların gerekli mesleki bilgi ve beceriyi elde etmeleri için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kurslar açılması da öngörülenler arasında.

Öte yandan Türkiye, çocuk nüfusu açısından önemli ülkelerden biri. TÜİK’in güncel verilerine göre, Türkiye nüfusunun %28’i çocuklardan (0-18) oluşuyor. Çocuk nüfus oranını geçmişten günümüze incelediğimizde, bu oranın 1970’de %48,5’e ulaştığını ancak o tarihten itibaren düşüş eğiliminde olduğunu görmekteyiz.
Bunun yanı sıra TÜİK’in yayınladığı eğitim istatistiklerine göre, Türkiye’de 2018-2019 öğretim döneminde, ilkokullarda net okullaşma oranı %91,9, ortaokullarda net okullaşma oranı ise %93,3 olarak gerçekleşti. Aynı oran, ortaöğretim için %84,2 iken okul öncesi eğitimde yalnızca %39,1. UNICEF, ERG, AÇEV ve benzeri sivil toplum örgütlerinin de sık sık dile getirdiği üzere; Türkiye’de okul öncesi okullaşma oranı halen düşük bir seviyede. Bu doğrultuda bahsi geçen sivil toplum kuruluşları, okul öncesi eğitimin Türkiye’de zorunlu hale getirilmesi için çalışmalar yürütüyor.

Bununla birlikte, eğitim alanında ulaşabildiğimiz bir diğer istatistik, taşımalı eğitimden yararlanan engelli öğrenci ve kursiyer sayısına ait. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, söz konusu hizmetten yararlanan engelli öğrenci ve kursiyer sayısı son on yılda neredeyse 4 katına çıktı. Böylelikle 2017-2018 öğretim döneminde, 96 bin engelli öğrenci ya da kursiyer, taşımalı eğitimden yararlandı.

Çocuk hakları denince akla gelen bir diğer önemli mesele, çocuk işçiler oluyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin de bir gereği olarak Türkiye’de çalışabilmek için asgari yaş sınırı bulunuyor. İş Kanunu’nun 71. maddesine göre, 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmaları yasak. Bununla birlikte ilgili maddenin devamında yer aldığı üzere; 14 yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış olan çocuklar; bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler. Ayrıca çocuk işçilerin günde 7, haftada ise 35 saatten fazla çalıştırılamayacağı da belirtiliyor.
TÜİK’in açıkladığı verilere göre, 2018 yılında Türkiye’de erkek çocukların %30’u, kız çocukların ise %11,8’i işgücüne katıldı.

Bunun yanı sıra, Türkiye’de özellikle kız çocuklarının maruz kaldığı bir diğer çocuk haklı ihlali ise çocuk yaşta gerçekleşen evlenmeler. Yine TÜİK’in açıkladığı verilere göre, 2018 yılında yapılan evliliklerin %3,8’i 16-17 yaş grubu kız çocukları ile yapıldı. Aynı yaş grubundaki erkek çocuklarında ise bu oran %0,2 oldu.

Öte yandan Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı Adli İstatistiklere göre, çocukların cinsel istismarı hakkında açılan davalardaki suç sayısı, 2018 yılında 18.290’a ulaştı. Bir başka deyişle 2018 yılında, 2004’ten beri gerçekleşen en yüksek suç sayısına ulaşıldı.

Bununla birlikte 2018 yılında suça sürüklenen çocuk oranı bir önceki yıla göre azalarak %1,6 olarak gerçekleşti. Bir başka ifadeyle her 100 bin çocukta 1.598 çocuk suça sürüklendi.