19 Ekim’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) adayı Tufan Erhürman kazandı. Kıbrıs’ta temsiliyete dayalı federasyonu savunan Erhürman’ın zaferi, Türkiye siyasetinde de gündeme gelen konulardan biri oldu. MHP lideri Bahçeli’nin “82 KKTC” çıkışıyla ilhak çağrılarına, ana muhalefet partisi CHP’den Kıbrıs Türk halkının iradesine saygı gösterilmesi yanıtı geldi. 
Erhürman’ın zaferi Kıbrıs’ın geleceği hakkındaki tartışmaları da yeniden alevlendirdi. Hayal kırıklığıyla sonuçlanan Annan Planı’nın ardından 2015-2017 yılları arasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve KKTC arasında federasyonun yeniden inşasına yönelik bazı temaslarda bulunulsa da somut bir adım atılmadı. 2020 yılında başlayan Tatar hükümeti döneminde iki devletli çözüm daha çok tartışılırken, federatif Kıbrıs’ı savunan Erhürman hükümeti ile KKTC’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği merak konusu.
İşte adım adım Kıbrıs meselesinin kilometre taşları:
1960

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İlanı

1878’den itibaren fiilen, 1925’ten itibaren ise resmen İngiltere idaresi altında olan Kıbrıs’ta, Rumlar ilk olarak 1931’de Yunanistan’la birleşme (Enosis) talebiyle İngiliz idaresine isyan girişimi başlattı. 1955’te Enosis hedefleri doğrultusunda kurulan Ethniki Organosis Kyprion Agoniston (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Örgütü - EOKA) ile örgütlenen
1878’den itibaren fiilen, 1925’ten itibaren ise resmen İngiltere idaresi altında olan Kıbrıs’ta, Rumlar ilk olarak 1931’de Yunanistan’la birleşme (Enosis) talebiyle İngiliz idaresine isyan girişimi başlattı. 1955’te Enosis hedefleri doğrultusunda kurulan Ethniki Organosis Kyprion Agoniston (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Örgütü - EOKA) ile örgütlenen Kıbrıslı Rumlar, 1959’a kadar İngiltere’ye karşı Yunanistan ile birleşmeyi hedefleyen silahlı mücadelede bulunurken, adada yaşayan Türkler aynı dönemde Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurdu. 
İngiltere’ye karşı isyanların şiddetlendiği ve Türk-Yunan çatışması riskinin arttığı bu dönemde Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın garantör devletler olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması konusunda 1959’da anlaşmaya vardı. 1960 yılında Londra ve Zürih Antlaşmaları ile resmen kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı aynı zamanda Enosis hareketinin de lideri olan Makarios olurken, Başbakan ise Türkleri temsilen Fazıl Küçük oldu. 
1963’te Makarios’un adadaki Türklerin haklarına ciddi kısıtlamalar getiren 13 maddelik anayasa değişikliği önerisi, adada çatışma ortamının yeniden hakim olmasına neden oldu. ‘Kanlı Noel Olayları’ olarak da bilinen 21-25 Aralık 1963’te yaşanan silahlı çatışmalarda, EOKA silahlı grupları 5 günde toplam 103 Türk köyüne saldırdı. 25 binden fazla Türk’ün evlerini terk etmesine neden olduğu olaylar 1964 yılında BM Barış Gücü’nün adaya konuşlanmasıyla yatıştı. Ancak 1967’de Yunanistan’da gerçekleşen askeri darbe etkisini Kıbrıs’ta da gösterdi, cunta yönetimi adada kontrolünü artırdı.
1974

Kıbrıs Barış Harekatı

Yunan cuntasının desteğiyle Kıbrıs’ta yeniden örgütlenen EOKA-B silahlı grubunun 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetine darbe yapmasıyla adadaki Rumların Enosis ideali yeniden canlandı. Bu gelişmeler üzerinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in onayıyla Türkiye, Londra ve Zürih Antlaşmalarının 4. maddesindeki garantörlük hakkını kullanarak
Yunan cuntasının desteğiyle Kıbrıs’ta yeniden örgütlenen EOKA-B silahlı grubunun 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetine darbe yapmasıyla adadaki Rumların Enosis ideali yeniden canlandı. Bu gelişmeler üzerinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in onayıyla Türkiye, Londra ve Zürih Antlaşmalarının 4. maddesindeki garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı. 22 Temmuz’da BM’nin arabuluculuğuyla ateşkes ilan edildi, 1 gün sonra Yunanistan’da askeri cunta, yönetimi bırakarak Karamanlis liderliğindeki sivil hükümete devretti. 25 Temmuz’da tarafların ve garantör devletlerin katıldığı 6 gün sürecek Cenevre Konferansı gerçekleşti. 
30 Temmuz’da tarafların adadaki Türk ve Rum otonom varlıklarını kabul ettiği Cenevre Antlaşması uyarınca, konferansın devamının 8 Ağustos’ta gerçekleşmesi kararlaştırıldı. Ancak ikinci konferansa kadar Türk bölgelerinden çekilmesi beklenen Kıbrıslı Rum ve Yunan güçleri bölgeden çekilmeyince barış görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine Türkiye, 14 Ağustos’ta 2. Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı ve adanın kuzey bölgesi Türk hakimiyeti altına alındı. Atilla II harekatı günümüzdeki KKTC-GKRY sınırlarının ana hattının oluşmasıyla sonuçlandı.
1983

KKTC’nin Kuruluşu

Cenevre görüşmelerinde kabul edilen otonom bölgeler uyarınca 1975’te Rauf Denktaş liderliğinde Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi. Sonraki yıllarda Denktaş ile Makarios ve Kiprianu arasında federasyon ilkesine dayalı görüşmeler devam etse de önemli bir ilerleme sağlanamadı. 1983’te ise Denktaş liderliğinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bağımsız Kuzey
Cenevre görüşmelerinde kabul edilen otonom bölgeler uyarınca 1975’te Rauf Denktaş liderliğinde Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi. Sonraki yıllarda Denktaş ile Makarios ve Kiprianu arasında federasyon ilkesine dayalı görüşmeler devam etse de önemli bir ilerleme sağlanamadı. 1983’te ise Denktaş liderliğinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nden bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) resmen kuruldu, adanın güney tarafı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olarak isimlendirildi. Ancak KKTC, BM’nin çağrıları sonrasında uluslararası alanda Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadı. 
1988 yılından sonra BM’nin girişimleriyle adanın yeniden birleşmesine yönelik müzakereler başlatıldı. Ancak özellikle 1990 yılında GKRY’nin Avrupa Topluluğu’na (AT - günümüzde Avrupa Birliği - AB) üyelik başvurusu ve AT’nin başvuruyu olumlu karşılaması, adadaki bölünmenin derinleşmesine neden oldu.
2004

Annan Planı ve GKRY’nin AB Üyeliği

GKRY’nin AT (1993’ten itibaren AB) üyelik başvurusunun kabulü ve müzakerelerin başlamasıyla Kıbrıs sorunu bir iç çatışmadan uluslararası mesele haline geldi. Türkiye’nin on yıllardır “kapısında beklediği” AB üyelik müzakereleri, Post-Sovyet ülkeleri ve Kıbrıs için 1990’lı yıllarda AB’nin genişleme hedefleri doğrultusunda hızlı bir şekilde ilerledi.
GKRY’nin AT (1993’ten itibaren AB) üyelik başvurusunun kabulü ve müzakerelerin başlamasıyla Kıbrıs sorunu bir iç çatışmadan uluslararası mesele haline geldi. Türkiye’nin on yıllardır “kapısında beklediği” AB üyelik müzakereleri, Post-Sovyet ülkeleri ve Kıbrıs için 1990’lı yıllarda AB’nin genişleme hedefleri doğrultusunda hızlı bir şekilde ilerledi. 1999 yılında gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin aday ülke statüsüne getirilmesi ile somut ilerleme kaydedildi. Diğer yandan AB üyeliği şartlarından biri olan “iyi komşuluk ilişkileri” ilkesi kapsamında sınır ihtilaflarının üyelik sürecinde engel oluşturma potansiyeli, fiilen bölünmüş GKRY’nin adaylığı sürecinde görmezden gelindi.
Helsinki Zirvesi’nin başlattığı yumuşama süreci Kıbrıs meselesinde de etkisini gösterdi. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimleriyle adada yeni bir müzakere çerçevesi başladı. Plan iki otonom bölgeli ve federal düzeyde eşit bir federasyonu öngörüyordu. Annan Planı toplamda 5 kez revize edilerek referanduma hazırlanırken, GKRY’nin AB üyelik müzakereleri de sona ermek üzereydi. 
GKRY’nin AB üyeliğinin neredeyse kesinleştiği bir diplomatik ortamda, Annan Planı 24 Nisan 2004’te her iki tarafta da oylamaya sunuldu. KKTC tarafından %64,9 ile “Evet” sonucu çıkarken GKRY %75,8 ile plana “Hayır” oyu verdi. Oylamadan 1 hafta sonra, 1 Mayıs 2004’te GKRY AB’ye tam üye oldu. GKRY’nin üyeliği; Kıbrıslılar, garantör ülkeler Birleşik Krallık, Türkiye ve Yunanistan’ı ve AB üyesi 26 ülkeyi daha içine alarak çok boyutlu bir sorun haline geldi.