Yazar:
Gül Hür
İddia şöyle;

Bir Instagram hesabı tarafından 13 Ağustos 2025’te yapılan bir paylaşımda, Gudea Silindiri’nin Aleviliğin en eski belgesi olduğu iddia edildi

İddia YANLIŞ
Gudea Silindirleri, tamamen Sümerce yazılmış tapınak inşası ritüellerini anlatan metinlerdir ve Alevilikle bağlantılı herhangi bir içerik barındırmıyor.
Bilimsel literatürde bu silindirlerin Alevi inancı veya ibadetleriyle ilişkilendirildiğine dair herhangi bir kanıt bulunmuyor.
Alevi yazılı geleneğine ait en eski metinler 14–16. yüzyıllara tarihlenirken, Gudea Silindirleri MÖ 3. binyıla ait Sümer eserler. Dolayısıyla iddia tarihsel bağlamdan koparılmıştır.
Gudea Silindirleri’nin Alevilerle Herhangi Bir İlgisi Bulunmuyor
Sosyal medya, farklı disiplinlerde tartışmaların sürdüğü alanlarda bilimsel dayanağı olmayan iddiaların hızla dolaşıma girmesine aracılık edebiliyor. Akademik, dini ya da felsefi boyutlarıyla incelenmeye devam eden konular, sağlam kanıtlara dayanmayan, temelsiz anlatılarla iç içe geçtiğinde yanlış bilgi ekosistemi besleniyor. Bu durum, özellikle tarihsel ya da kültürel olgulara dair kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine ve gerçeğin bulanıklaşmasına yol açabiliyor.
İlgili gönderide yer alan iddia da benzer bir özellik taşıyor. Aleviliğin bilinenden çok eski bir inanç olduğunu kanıtlamak için Gudea Silindirleri’nin Aleviliğin en eski yazılı eseri olduğu öne sürülmüş. Bu iddianın doğruluğunu kontrol etmek için öncelikle Gudea Silindirleri’ne dair yazılan bilimsel çalışmalara bakmakta fayda var. Gudea Silindirleri, MÖ 2120‑2110 yılları civarında Yeni‑Sümer dönemi için çivi yazısıyla yazılmış iki büyük kil silindirdir. 1877’de Telloh’ta (bugünkü Irak’ta, eski Girsu) yapılan kazılarda bulunan bu silindirler bugün Louvre Müzesi’nin Yakın Doğu eserleri bölümünde sergileniyor. Silindir A yaklaşık 60 cm yüksekliğinde ve 30 sütunluk bir metin taşırken Silindir B’nin yüksekliği 56,5 cm’dir ve 24 sütun içerir. Çivi yazılı bu metinler bir tür ilahi ya da tapınak inşası ritüelini anlatır. Bu silindirler bilim insanları tarafından Sümerce dilinden günümüze kalan en uzun metin olarak değerlendiriliyor. Metin, Eninnu olarak bilinen ana tapınağın inşasını belgeliyor. Louvre’daki açıklamaya göre, Silindir A’da tanrı Enlil’in Ninĝirsu’ya Girsu’da bir tapınak yaptırma emrini verdiği, ardından Ninĝirsu’nun rüyasında Gudea’ya görünüp tapınak planını anlattığı, Magan ve Meluhha gibi uzak ülkelerden kereste ve taş getirileceği ve arınma törenlerinin ardından Gudea’nın tanrısına görkemli bir tapınak inşa ettiği anlatılırmış. Silindir B ise tapınak açılışını ve tanrının orada eşiyle birlikte yaşayacağını, her yeni yıl kutsal evlilik töreniyle dünyayı yeniden yaratacağını, Gudea’nın savaş, tarım, balıkçılık ve inşaat gibi hizmetler için ilahi ve insani görevliler atadığını ve tapınağın ülkeye bolluk getireceğini belirtiyormuş. Bu silindirler gerek boyutlarıyla gerek metnin uzunluğuyla Sümer yazınının önemli belgeleri arasında yer alıyor. 
Gudea Silindirleri ile Alevilik arasında ise bilimsel literatürde herhangi bir bağ kurulmamış. Louvre’daki açıklamalar da metnin tamamen bir tapınak inşa ritüeli olduğunu detaylarıyla birlikte belirtiyor. Metinlerin tamamı Sümerce ilahi ve tapınak inşası ritüeli niteliğinde olup herhangi bir akademik çalışma tarafından iddia gönderisinde yer aldığı gibi cem evi veya Alevi ibadeti ile ilişkilendirilmemiş. Metinde listelenen on iki hizmetli ise Sümer tapınak personelidir. Bunlar kapıcı, kahya, müzisyen, balıkçılık denetçisi gibi görevlerdir. Alevi cemlerinde görülen on iki hizmetli anlayışıyla isim benzerliği dışında bir bağlantısı bulunmadığı gibi metinde Alevi terimleri de geçmiyor. Özetle, Girsu tapınağının düzeninin anlatıldığı bu listeyi Alevilik belgesi ilan etmek, metni bağlamından koparmak anlamına geliyor.
Aleviliğin En Eski Metinleri
Alevi yazılı geleneğini belgeleme konusunda son yıllarda önemli akademik çalışmalar yapılmıştır. En erken metinler ise hâlâ 15. yüzyıl sonu ile 16. yüzyıl başında kaleme alınan eserler olarak kabul edilir: Hacı Bektaş Veli’nin menakıbnamesi (Vilâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı Veli) II. Bayezid döneminde derlenmiştir. Bu eserin en eski nüshaları 16. yüzyıla tarihleniyor. Kızılbaş-Alevi cem erkanını düzenleyen buyruk metinlerinin ise Safavî Şahı Tahmasb’ın (ö. 1576) iktidarında ortaya çıktığı, en eski nüshasının 17. yüzyıl başlarına ait Şeyh Safî Buyruğu olduğu ve Konya Mevlâna Müzesi’nde saklandığı akademik kaynaklarda belirtilir. 
Zeynep Oktay’ın “Historicising Alevism” adlı makalesi ise Alevi-Bektaşi literatüründeki en eski eserlerin 14. yüzyılda yaşayan Kaygusuz Abdal’ın yazılarıyla başladığını, Sâdık Abdal, Yemînî ve Viranî gibi yazarların 14–17. yüzyıllarda kaleme aldıkları divan ve risalelerin Alevi inanç doktrinini şekillendirdiğini ortaya koyuyor. Araştırmaların kapsamı bu temel eserlerle sınırlı değil. İranlı akademisyen Mustafa Dehqan, Diyarbakır’da bulduğu ve Zazaca dilinde yazılmış bir Alevi el yazmasını incelemiş. Hicri 1212 (M. 1798) ile 1246 (M. 1831) yılları arasında kopyalandığı anlaşılan bu risaleyi tanıtarak yerel Alevi inanç ve toplum yapısı hakkında bilgiler sunmuş. Diğer taraftan tarihçi Ayfer Karakaya‑Stump, Alevi dede ailelerinin özel arşivlerinden çıkan Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça belgeleri ve buyruk el yazmalarını sistematik olarak inceleyerek Alevi‑Bektaşi tarihine dair yeni veriler sağlamış. Karakaya‑Stump’ın çalışması, bu belgelerin emic (içerden) bakış sunması açısından önemini ve farklı ocaklarda korunmalarının yarattığı zorlukları vurgulaması açısından önemli görünüyor. 
Bu akademik araştırmalar, Alevi yazılı kültürünün 14–17. yüzyıllarda şekillenmeye başladığını, ancak 18. ve 19. yüzyıllarda da yerel dillere ve ocaklara ait yeni metinlerin üretildiğini ortaya koyuyor.

Sonuç olarak;

Gudea Silindiri'nin Aleviliğin en eski belgesi olduğu iddiası yanlıştır.