Bir Twitter kullanıcısı tarafından 1 Eylül 2021 tarihinde yapılan paylaşımda; aşıların virüsün zarar vericiliğini artırdığı gibi, aşılar üretilmeseydi salgının kendiliğinden son bulacağı iddia edildi. Gönderi binin üzerinde beğeni ve üç yüzden fazla retweet almış.
Paylaşımda geçen metin şu şekilde:
Aşılarla virüsün 
-hem bulaşıcılığını
-hem hastalandırma gücünü
-hem aşıya direncini artırdınız
-ve hem de salgının süresini uzattınız
edebinizle oturup Bilimsel gerçekleri ayaklar altına almasaydınız salgın şu ana kadar belki de kendiliğinden sonlanmıştı!

İddia, temelde doğal yollar ile enfekte olarak kazanılacak toplum bağışıklığı düşüncesine ve Covid-19 salgını ortaya çıktığında virüsün yayılımını engellemek için önlemler alınmasaydı veya üretilen aşılar kullanılmasaydı, salgının toplum içinde engelsiz yayılarak kendiliğinden son bulacağı fikrine dayanıyor.
Salgının başından beri süregelen tartışmalardan biri, Covid-19 hastalığına karşı toplumsal bağışıklığın nasıl sağlanacağı konusu.
Toplumsal Bağışıklık Nedir?
Toplumsal bağışıklık ya da sürü bağışıklığı, salgın boyutuna ulaşmış bir hastalığın etkisi altında olan topluluklarda, topluluğun büyük bir kesiminin hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olduğu bir durumu ifade ediyor. Toplumsal bağışıklığa ulaşılabilmesi için topluluğun yüzde kaçının bağışıklık kazanması gerektiği pek çok değişkenden etkileniyor. Bunları; hastalık oluşturucu patojenin bulaşıcılık oranı, insanların birbirleri ile temasları gibi durumlar oluşturuyor. Söz edilen eşik aşıldığında, hastalık verici kazanılmış bağışıklıkları geçemeyerek gittikçe daha az kişiyi etkileyebilen bir hâle gelir, yeterince bulaş sağlayamaz. Dolayısıyla salgının etkileri, topluluğun bağışıklığı devam ettiği sürece düşüştedir.
Toplumsal bağışıklık eşiğine, aşılama ya da doğal yollarla patojene maruz kalarak hastalığı atlatma yoluyla ulaşılabilir.
Covid-19 Salgınında Çözümün Neden Aşılar Olduğu Savunuluyor?
Covid-19 küresel bir salgın hâline geldiğinde, pandeminin en az zarar ve kayıpla son bulması adına nasıl bir politika izlenmesi gerektiği tartışılıyordu. Aşının henüz ufukta görünmediği dönemlerde İngiltere gibi bazı ülkeler kontrollü serbestlik gibi yöntemlere başvurarak doğal enfeksiyon yoluyla toplumsal bağışıklık eşiğinin aşılmasını, salgının böylece hızlıca sona ermesini sağlamaya çalıştılar. Bazı durumlarda, böyle bir gayesi olmayan fakat hastalığa çok fazla maruz kalmış topluluklarda toplumsal bağışıklığın kısa süren sinyalleri bile görüldü.
Fakat, salgın süreci boyunca bu yöntemin ideal bir yaklaşım olmadığını gösteren, hastalığın toplumsal seyrine dair pek çok veri ortaya kondu. Verilere göre toplumsal bağışıklık sinyalleri görülen küçük topluluklarda bile; kazanılan bağışıklık kısa sürüyor, dolaşımı devam eden virüs yeni ve daha etkili varyantlar oluşturabiliyor, topluluk içine giren yeni varyantlar öncesinde bağışıklığı olan bir kişiyi ikinci kez enfekte ve hasta edebiliyordu. Dolayısıyla bağışıklık yitiriliyor ve bulaşıcılık ile beraber salgın etkileri tekrar yükselişe geçiyordu. Küçük topluluklarda dahi aşılması oldukça uzun süren ve korunması basitçe mümkün olamayan toplumsal bağışıklık eşiği, küresel çapta bir bağışıklık düşünüldüğünde oldukça zor bir süreç ve birçok farklı değişkenin etkisi altında.
Covid-19 salgınının sona ermesi için aşılması gereken toplumsal bağışıklık oranının oldukça yüksek olması gerektiği düşünülüyor. Bu yüzden Covid-19 için doğal yollar ile sağlanacak bir toplumsal bağışıklık, ulaşılması çok uzun sürebilecek, bağışıklık süresi olan 6-9 ayda bir tekrarlanması gereken, belirsiz ve çok fazla değişkene bağlı bir eşik. Serbest ve engelsiz dolaşımda olan virüs, bu belirsiz süreç içinde risk grubunda olan milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi ve sağlık sistemine aşırı yüklenilmesi başta olmak üzere sosyo-ekonomik açıdan oldukça kötü sonuçlara sebep olabilir. Covid-19 için yapılan aşı çalışmalarının hızı ve aşılardan alınan verimli sonuçlar da hesaba katıldığında, elde bulunan kanıtlar ve kıyaslamalar, Sars-Cov-2'ye karşı bağışıklık için serbest dolaşım ve doğal enfeksiyon fikirlerinin uygun çözümler olmadığına dair önemli belirleyiciler oldular.
Doğal enfeksiyondan farklı olarak aşılar, hastalık oluşturmadan bağışıklık oluşturabilirler. Aşılar şimdiye kadar, çiçek hastalığı, çocuk felci, kızamıkçık ve birçok farklı salgın hastalık için kritik bağışıklık eşiklerinin aşılmasını ve kontrol altına alınabilmelerini sağladı. Covid-19 için geliştirilen aşılar, gerçekten hasta olmaksızın bağışıklık kazandırıyor, hastalığın ciddi seyretmesini büyük oranda önlüyor, ölüm riskini azaltıyor ve bulaşıcılığın belirli oranlarda azalmasını sağlayarak toplumsal bağışıklığa giden yolda önemli bir rol oynuyor.
Fakat dünyanın her yerinde hâlen ve sürekli dolaşımda olan Sars-CoV-2 virüsünde görülen değişimler, dolaşımda olan varyantların bölgeden bölgeye farklılaşması, aşılama oran ve kriterlerinin her yerde aynı olmaması, aşılama yolu ile sağlanan bağışıklığın da geçici olması ve aralıklarla takviye gerektirmesi, salgına karşı alınan sosyal önlemlerin gevşetilmesi, aşı karşıtlığının yayılıyor olması ve aşılama oranlarının artamaması, topluluklar arasında uzun sürecek ya da küresel çapta sağlanabilecek bir toplumsal bağışıklıktan bahsedilmesini oldukça zor bir hâle getiriyor. Bilim insanlarının toplumsal bağışıklığa dair umut ve söylemlerinin yerini gitgide, aslında salgının başından beri söylenegelen bir ihtimal olan, Covid-19’un bir pandemiden, grip gibi bir epidemi haline gelmesi ihtimali alıyor.
Aşılar Virüsün Daha Zarar Verici Hale Gelmesine mi Yol Açıyor?
Tüm virüsler, bir aşısı olsun ya da olmasın mutasyona uğrarlar. Oldukça rastlantısal olduğu düşünülen mutasyonlar, virüsün daha farklı etkilerde bulunmasına yol açan değişimlere sebep olduğunda ve bu durum; yeni, tekrar eden, sürekli ve baskın hâle geldiğinde bir varyanttan bahsedilebiliyor. Yeni varyantlar daha az etkin ya da Delta Varyantı örneğinde görüldüğü gibi, çok daha zarar verici olabilirler. Virüsler, mutasyona uğramak için öncelikle mutlaka bulaşıcılık sağlamak ve kendini tekrar edebileceği bir ortama kavuşmak durumundalar. Aşılar, hastalığa karşı bağışıklık kazandırdıkları için dolaylı olarak bulaşıcılığın azaltılmasına da katkı sağlamış oluyor. Aşılar, virüsün bulaşıcılığını artırmıyor, doğru ve adil aşılama yapılabilirse aksine bulaşıcılığı azaltıyor. Bulaşıcılığı azalan virüsün, daha zarar verici yeni varyantlar oluşturma ihtimali de böylece düşüyor.
Covid-19 gibi küresel boyutta yaşanan bir salgından bahsederken, virüsün ne kadar büyük bir alanda ve hızda dolaşımda olduğu unutulmamalıdır. Salgın ile mücadele; yeni varyantlar ve aşılar ya da doğal yollarla kazanılmış bağışıklıkların oldukça küçük farklar ile yarış içinde olduğu bir savaş alanında sürdürülmeye devam ediyor. Virüse karşı en kuvvetli silahlar, dolaşım oranı ve hızının düşürülmesi. Bunun sağlanması için ise; geniş çapta aşılamanın yapılması ve bölgesel/kişisel önlemlerin sürdürülmesi gerekiyor.
İddia YANLIŞ
Bir Twitter hesabı tarafından, aşıların virüsün zarar verici etkilerini artırdığı gibi, aşılar hiç kullanılmasaydı salgının kendiliğinden son bulacağı iddia edilmişti. İddia, ardında aşılama olmadan doğal enfeksiyon yoluyla sağlanacak toplumsal bağışıklık fikrini barındırıyor. Aşılar olmadan sağlanan bir toplumsal bağışıklık oldukça uzun bir sürede, milyonlarca insanın ölümüne, sağlık sistemlerinin aşırı yüklenmesine sebep olarak sağlanabilir. Aşılar, gerçekten hastalığa yakalanmadan bağışıklık sağlayan araçlar olarak toplumsal bağışıklığa giden süreçte insanlar için çok daha az zarar ve üzüntü verici bir alternatif oluşturuyor. Sağladıkları bağışıklık ile aşılar; eşit, adil ve büyük oranda aşılama sağlanabilirse hastalığın ağır hissedilen seyrini önlemenin yanında bulaşıcılığın düşmesine de yol açıyor ve böylece daha tehlikeli yeni varyantlar oluşması riskini düşürüyor.

Sonuç olarak;

Aşıların virüsün bulaşıcılığını, hastalandırma gücünü, direncini artırdığı, salgının süresini uzattığı, aşılar üretilmeseydi salgının kendiliğinden son bulacağı iddiaları yanlış.