Son yıllarda iklim değişikliği ve karbon salınımı, tarım ve hayvancılık politikalarının şekillenmesinde giderek daha fazla gündeme geliyor. Türkiye, Paris İklim Antlaşması’nı 2021’de TBMM’de kabul etmiş ve yasal mevzuatın antlaşmaya uyumlaştırılması için çalışmalar başlamıştı. Bu çalışmaların en sonuncusu Şubat 2025’te TBMM’ye sunulan İklim Kanunu Teklifi. Çevre Komisyonu’ndan geçmesinin ardından genel kurulda görüşülmeye başlanan teklif hem TBMM’de bulunan siyasi partilerden hem de kamuoyundan gelen eleştiriler nedeniyle geri çekildi. Eleştiriler, Türkiye’nin en çok sera gazı salan ülkeler arasında yer almasına rağmen, teklif metninde sera gazı emisyonları ya da fosil yakıt kullanımıyla ilgili somut ve bağlayıcı hedefler yer almaması nedeniyle teklifin iklim kriziyle mücadele açısından yetersiz kaldığı ve önceliğin ticari çıkarlara verildiği noktalarına odaklanıyordu. 
Sosyal medyada kanuna yöneltilen eleştirilerin beslendiği diğer bir damar ise dezenformasyon ve komplo teorileri üzerinden üretilen iklim değişikliği inkarcılığı. Kanunun gündeme gelmesiyle sosyal medyada kanun metninde yer almayan fakat iklim değişikliği üzerine üretilen komplo teorileriyle beslenen birçok iddia dolaşıma girdi. Bu iddialar klasik Yeni Dünya Düzeni (New World Order) komplo teorisine atıfta bulunarak iklim değişikliğinin küresel elitlerin bir oyunu olduğu ve kanunun tarımı bitirmek ve karbon izleme uygulamalarıyla insanları dijital kimlik sistemine entegre etme planının bir ayağı olduğu üzerineydi. İklim Kanunu teklifi tartışmaları komplo iddialarıyla birlikte farklı boyutlara genişlerken, teklifin sunduklarını iddialarla birlikte mercek altına aldık.

Bu konuda şu içeriği faydalı bulabilirsin

Yeni Dünya Düzeni
İddia: Tarım ve Hayvancılık Kısıtlanacak ve Yapay Gıdaya Mahkum Bırakılacak
İklim Kanunu karşıtlarının ürettiği argümanların başında bireysel tarım ve hayvancılığın kısıtlanarak, tarım alanlarının kırsal bölgelerde yaşayan vatandaşların elinden alınacağı ve yapay gıdaya zemin oluşturulacağı iddiaları geliyor. Kanun teklifinin hiçbir bölümünde bireysel tarımın kısıtlanacağına yönelik bir madde bulunmazken, teklif metninde “hayvancılık” sözcüğü de bulunamıyor. Bunun yanında, teklifin 125. sayfasında yer alan 6. maddenin 6. fıkrasında 
“İlgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından; tarım sektörünün sürdürülebilirliğini teminen iklim değişikliğine dirençli ürün deseni ile gıda güvenliğinin sağlanması hedefleri doğrultusunda; doğal kaynakların, ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin koruma kullanma dengesinin gözetilmesi ile ihtiyaç duyulan tekniklerin ve teknolojilerin yaygınlaştırılması suretiyle, tarım sektöründe ekosistem temelli uyum yaklaşımını, doğa temelli çözümleri ve su bütçesini dikkate alan planlama araçları geliştirilir ve buna uygun iklim değişikliğine dirençli uygulamalar yaygınlaştırılır.” metni okunuyor. 
Bu fıkrada ‘ekosistem temelli uyum yaklaşımı’, ‘biyolojik çeşitliliğin koruma kullanma dengesi’, ‘ ve ‘gıda güvenliği’ ibareleri, esasında mevcut tarım ürünlerinin sürekliliğini ve çeşitliliğini korumayı hedeflediğini gösteriyor. Teklifin değiştirilmesini öngördüğü maddelerde ve madde gerekçelerinde yapay, sentetik, suni gıda veya et ibareleri yer almıyor. Ancak bu uygulamaya dair bir yol haritası teklifte yer almıyor.
İddia: Karbon Takibi ile Fosil Yakıtların Kullanımını Yasaklanacak
Kömür, doğal gaz ve petrolün kullanımının bitirilerek ve karbon vergisi getirilerek ağır ekonomik krizlere neden olunacağı ve Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) uygulaması ile karbon takibi gerekçesiyle seyahatlerin takip altında olacağı ve istenirse kısıtlanabileceği iddiaları İklim Kanunu karşıtlarının sunduğu diğer argümanlardan. Teklif incelendiğinde “karbon takibi” ibaresinin teklifin hiçbir bölümünde yer almadığı görülüyor. Karbon takibi ile kısıtlama iddialarının kaynağı olan Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) ise akaryakıt piyasasında rekabet eşitliğinin sağlanması ve kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadele edilmesi amacıyla kuruldu. Ayrıca teklifin hiçbir bölümünde UTTS hakkında bir ifade yer almıyor.
“Karbon vergisi” ibaresi de hiçbir sayfada yer almazken, teklifin 2. maddesinin (o) fıkrasında “Karbon fiyatlandırma araçları: Sera gazı emisyonlarının azaltımı amacıyla uygulanabilecek ETS ve/veya karbon esaslı vergiler ve benzeri araçları” ibaresi yer alıyor. ETS sistemi ile ilgili en çok çarpıtılan nokta ise sistemin tüm vatandaşları kapsayacağı iddiası. Fakat ETS yalnızca belirli sektörlerdeki işletmeleri kapsıyor. 
Geniş tanımıyla ETS; sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedefleyen piyasa temelli bir mekanizma. Sistem, belirli sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere emisyon sınırları getirerek, bu sınırlar dahilinde emisyon haklarının alınıp satılmasına olanak tanır. Böylece, toplam emisyon miktarı kontrol altına alınırken, işletmeler arasında maliyet etkin bir emisyon azaltımı sağlanır. Dolayısıyla ETS’nin vatandaşlara vergi yükümlülüğü getirmesi söz konusu değil. 
Fosil yakıtların kullanımının ne zaman sona ereceği teklifte yer almazken, net sıfır emisyon hedefi birçok yerde vurgulanmış. Net sıfır emisyon hedefinde ETS sisteminde olduğu gibi sektörlere yönelik bir uygulama öngördüğü anlaşılıyor. Bu hedef doğrultusunda yeşil enerji ve karbon salınımını azaltmaya yönelik teşvikler açıklanırken fosil yakıtlara getirilecek bir fiyat artışı yer almıyor.
İddia: Mülkiyet ve Seyahat Özgürlüğü Kısıtlanacak
Fosil yakıtlarla ilgili olan bir diğer argüman ise İklim Kanunu ile mülkiyet ve seyahat özgürlüklerinin kısıtlanacağı iddiaları. Kanun teklifinin herhangi bir bölümünde seyahat özgürlüğü veya fosil yakıtlara dayalı taşıtların yasaklanacağı ve mülkiyet devri hakkında  ifadeler bulunamıyor. Teklifin cezai hükümler bölümünde de mülkiyet veya seyahat kısıtlaması bulunmazken, çoğunlukla sera gazı ile ilintili cezai yaptırımlar para cezalarından oluşuyor.
Ayrıca anayasanın 23. maddesine göre; ‘’Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.’’. Yine anayasanın 35. maddesine göre; ‘’Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.’’ 
Türk hukukundaki normlar hiyerarşisine göre TBMM’de onaylanabilecek İklim Kanunu anayasaya aykırı olamaz ve her vatandaşın mülkiyet ve seyahat hakları anayasal güvence altında. Bu haklar anayasada da belirtildiği üzere, sadece vatandaşların suç işlemesi durumunda kısıtlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet ve seyahat haklarının kısıtlanacağına yönelik iddialar gerçeği yansıtmıyor.
İddia: Sosyal Kredi Sistemi Getirilerek Vatandaşlar Puanlanacak
Sosyal kredi sistemi İklim komplolarının yanında, Yeni Dünya Düzeni ve COVID-19 komplolarında sıkça bahsedilen kavramlardan. Sosyal medyada Türkiye dahil çeşitli ülkelere sosyal kredi sistemi uygulamasının getirileceği iddiaları zaman zaman paylaşılıyor. Karbon kredisi kavramı dışında “kredi” ibaresi teklifte yer almıyor. Bunun yanında, sosyal kredi sistemi de abartılı söylemlerle çarpıtılıyor. 
Sosyal kredi sistemi, aslında Çin’deki finansal kredi derecelendirme sisteminin bir uzantısı. Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu (NDRC), Çin Halk Bankası (PBOC) ve Yüksek Halk Mahkemesi (SPC) tarafından yönetilen sistem, işletmeler, devlet kurumları, bireyler ve sivil toplum kuruluşları için kredi derecelendirme işlevini standartlaştırmayı ve mali ve sosyal değerlendirmeyi gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. Çin hükümeti, sistemle toplumda güveni artırmayı ve gıda güvenliği, fikri mülkiyet hırsızlığı ve finansal dolandırıcılık gibi konularda işletmeleri düzenlemeyi hedefliyordu.
Fakat sisteme yönelik eleştiriler de geldi. Sistemdeki çeviri hataları, sansasyonel ve çelişkili bilgiler ve kapsamlı analiz eksikliği nedeniyle medyada büyük miktarda yanlış raporlama ve kavram yanılgısı oluştu. Bu yanılgılara örnek olarak, Çin vatandaşlarının sistem tarafından atanan sayısal bir puana göre ödüllendirilip cezalandırıldığı, kararlarının yapay zekâ tarafından alındığı ve Çin vatandaşlarını sürekli olarak izlediği şeklindeki yaygın kanılar yer alıyor.
Sosyal kredi sisteminin asıl odak noktası ise şirketlerin denetlenmesi üzerine kuruldu. Şirketler için derecelendirme sistemleri, risk seviyelerini belirlemeye ve denetim yoğunluğunu ayarlamaya yönelik olarak kullanılırken, bireylerin geniş çaplı bir sosyal puanlamaya tabi tutulduğu distopik senaryolar gerçeği yansıtmıyor. Ayrıca, Çin’deki güncel bireysel puanlama sistemi gönüllülük ve olumlu teşvik esasına dayalı.