Türkiye, aynı biyolojik cinsiyetten iki kişinin cinsel ilişkiye girmesinin bir suç unsuru olmadığı 98 ülkeden biri. Bu tür ilişkilere bir ceza öngörmeyen Fransa ceza kanunu örnek alınarak hazırlanan 1858 Osmanlı Ceza Kanunnamesi, sonrası için de önemli bir eşik yarattı. Örneğin 19. yüzyılda eşcinsel ilişkileri cezalandırıcı yasaları bulunan Britanya'nın sömürgesi olan Hindistan'da ise eşcinsel ilişkiler yasal hale ancak 2018'de gelebildi. Bugün Britanya sömürge geçmişi olan birçok ülkede eşcinsel ilişkiler ya yasal değil ya da son 20 yıldaki düzenlemelerle yasal hale geldi.

2019 itibariyle, dünyada toplam 71 ülkede eşcinsel ilişkiler cezalandırılıyor. Suudi Arabistan, İran, Moritanya ve Afganistan'da eşcinseller ölüm cezası ile yargılanma riskiyle karşı karşıya. Diğer taraftan ise 1990'ların başından itibaren özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde gay ve lezbiyen hareketinin etkinlik kazanmasıyla haklar alanında önemli gelişmeler kaydedildi. Kendini heteroseksüel olarak nitelendirmeyen grupların farklı alanlarda yaşadıkları adaletsizlikler, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılıklar başlığı altında hukuki bir kapsama alındı ve bu ayrımcılıkların yasaklanması için adımlar atıldı. Aile kurma ve çocuk sahibi olma konusunda LGBTİ+ çiftlerin diğer heteroseksüel çiftlerle aynı haklara sahip olmasını sağlayacak düzenlemeler, yasama veya yargı organlarından çıkan kararlarla ülke mevzuatlarına dahil edildi. Son olarak, ABD Yüksek Mahkemesi eyaletlerden eyaletlere değişen uygulamalara son vererek aynı biyolojik cinsiyette iki kişinin evlenebilmesinin tüm ülkede uygulanması gereken bir insan hakkı olduğuna hükmetti.
LGBTİ+ haklarının tanınması konusundaki gelişmeler sadece belli bir coğrafyayla da sınırlı kalmadı. Bu eğilime Latin Amerika ile Japonya ve Tayvan gibi bazı Asya ülkeleri de ayrımcılık karşıtı yasalar ve aile haklarıyla ilgili düzenlemelerle katıldı. Fakat dünya coğrafyasında bu konuda büyük bir ayrım olduğu hemen göze çarpıyor. Asya kıtasının büyük bölümünde ve Afrika'da yaşayan bir LGBTİ+ olmak zor. Rusya ve Uganda gibi bazı ülkelerde ise, konunun daha da siyasileşmesi yüzünden, bu varoluş daha da zorlaşıyor.

Birleşik Krallık mahkemeleri dünyaca ünlü yazar Oscar Wilde'ı cinsel yönelimi nedeniyle yargılamış, devletin uygulamaları 2. Dünya Savaşı'nda kırdığı şifrelerle Müttefikler’in savaşı kazanmasında önemli rol oynayan Alan Turing'in intiharına sebep olmuştu. Birleşik Krallık, eşcinsel ilişkileri 1967'de yasal hale getirdi, 2005'ten beri ise LGBTİ+'lar yasal olarak evlat edinebiliyorlar. Hukuksal anlamda birçok düzenleme son yirmi yıla yayılsa da bu düzenlemeleri mümkün hale getiren uzun yıllara yayılmış kültürel değişimin rolü yadsınamaz.

Avrupa ve Kuzey Amerika'daki ülkelerde 1980 başlarında toplumun eşcinsellere bakış açısı, şu an birçok Asya ve Afrika ülkesiyle benzer durumdaydı. Örneğin ABD'de 1981'de yapılan anketlerde toplumun sadece %7'si eşcinsellere olumlu bakıyordu ki bu rakam Türkiye'de 2014'te yapılan anketlerde %3 seviyelerinde. Fakat son otuz yılda, birçok yapısal faktörün etkisiyle tetiklenen kültürel değişim sonucunda toplumun bakış açısı derin bir şekilde değişti. Bu dönemde Arjantin'de eşcinsellere olumlu bakış oranı %6'dan %39'a çıktı. İsveç'te nüfusun %27'si olumlu bakarken 2014'te oran %72'ye çıkmıştı. Toplumun tabanındaki bu kültürel değişimin toplumu düzenleyen kurallara sirayet etmesi de çok zaman almadı.

Toplumun bakış açısındaki değişimin en önemli tetikleyicisi de kuşkusuz 1968’in özgürleştirici ortamını da arkasına alan Stonewall olayı. Eşcinsellerin yoğun olarak gittiği barlardan birine rutin hale gelen keyfi polis baskınlarına yönelik oluşan tepki, tüm dünyada dışlanma ve yasaklanma sorunlarıyla karşı karşıya gelen eşcinsellerin en önemli sembolü haline geldi. İlki 1970’te New York, Los Angeles ve San Francisco’da düzenlenen onur yürüyüşü, şu an dünyanın büyük kentlerinde bir karnaval havasında kutlanıyor. Türkiye’de ilk onur yürüyüşü 1993’te düzenlenmeye çalışılsa da valilik yasaklamaları ve polis baskınları nedeniyle başarılı olamadı. 2003’te sadece 30 kişinin katıldığı ilk resmi onur yürüyüşü, 2013’te Gezi protestolarının da etkisiyle yüzbinlere ulaşan katılıma ulaştı. Sonraki yıllar ise polis müdahalesinin rutin hale geldiği bir dönem olarak hatırlanıyor.

Osmanlı Devleti ve Türkiye’nin ceza kanunlarında eşcinsel ilişkiler hiçbir zaman suç unsuru olarak dahil olmadı; fakat “genel ahlak” ve “kamu düzeni” başlıkları altında meşrulaştırılan devlet uygulamaları heteroseksüel olmayan gruplara yönelik adaletsizlikleri devam ettirdi. Şu an itibariyle Türkiye yasalarının ayrımcılıkla ilgili maddelerinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibaresi yer almıyor. Bazı grupların Türkiye’nin imzasını çekmesi için kamuoyu oluşturma çabalarında olduğu İstanbul Sözleşmesi, metninde bulundurduğu cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği ibareleriyle Türkiye’deki kadınların yanı sıra LGBTİ+’lerin de birkaç referans metninden biri.