Yapı Denetiminde 1999'dan Bu Yana Ne Değişti?
Kent & İmar
İlk yayın :
7 Mart 2023
6 Şubat 2023 depremlerinin ardından henüz hasar tespit çalışmaları tamamlanmamışken, depremde yıkılan binaların %98’inin 1999’dan önce yapılan yapılar olduğu dile getirildi. Fakat Türkiye’nin deprem tedbirlerini içeren mevzuat ve düzenlemelerine bir bakış, yapı sağlamlığında 1999 depremlerini bir dönüm noktası olarak seçmenin anlamsız olduğunu gösteriyor.
Yapı Denetim Kanunu Türkiye’nin Tamamı İçin 2001’de Yürürlüğe Girmedi
1999’da gerçekleşen Gölcük Depremi Türkiye’de doğal afetler ve yapı sağlamlığının önemine dair farkındalıkla ilgili önemli bir dönüm noktası oldu. Bu tarihten sonra mevzuatta gerçekçi tedbirlerin alınmaya başladığı söylenebilir. Türkiye’nin imar, afet önlem ve müdahale planının da bu yıldan itibaren ilerleme kaydettiği, özellikle 2001 tarihli Yapı Denetim Kanunu’nun bina sağlamlığı konusunda bir güvence mahiyetinde olduğu düşünülüyor.
Oysa ki Yapı Denetimi Hakkında Kanun, 2001’de yalnızca Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova illeri için yürürlüğe girmişti. Bu kanunun 81 ilde geçerli olacak hale 2011 yılında getirildi. Yani son depremlerde ‘afet bölgesi’ ilan edilen 11 şehrin 8’inde kanun 2011 yılından itibaren uygulanmaya başlamıştı.
Bunun yanında, Mühendis Odaları tarafından kanuna dair yapılan en önemli eleştirilerden biri olan, kanunun müteahhitlerin kendi seçtikleri yapı denetim firmalarıyla çalışabilmesini sağlayan madde ise ancak 2019’a gelindiğinde değiştirildi. Peki 1999’dan bu yana Türkiye’nin afet önlem ve müdahale planları başka hangi afetler ile tetiklenmiş ve nasıl değişmişti?
1999 Öncesi, Afetler Kanunu ve İmar Kanunu
Türkiye’de depremle ilgili ilk düzenlemeler mevzuata 27 Aralık 1939’da gerçekleşen ve 30 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Erzincan Depremi’yle girmeye başladı. Kuzey Anadolu fay hattında Erzincan Depremi’yle başlayan tetiklenme 1942’de Niksar-Erbaa, 1943’de Tosya-Ladik ve 1944’de Bolu-Gerede depremleriyle devam etmişti. Bu depremler sonucunda 1944’te “Yersarsıntısından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun” resmi gazetede yayınlandı. Bu kanunda afet sonrasının yanında afet öncesi alınacak önlemlerle ilgili taslak bir çerçeve çizildi. Fakat bu yeni düzenlemeler başka uygulamalarla desteklenmediğinden dolayı etkisi oldukça kısıtlı kaldı.
Türkiye’de afetlerle ilgili, bölgesel olmayan, kapsayıcı ilk kanun, 1959’da ‘Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’, kısaca ‘Afetler Kanunu’ adıyla yürürlüğe girdi. İmar ve İskan Vekaleti, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Deprem Araştırma Enstitüsü Başkanlığı’nı kuran bu kanun, bugün de afet yönetiminin yasal çerçevesini oluşturuyor.
Afetler Kanununda yalnızca afet sonrası koşullar tarif ediliyor. Önlem almayı değil afet ardından kamu müdahalesinin valilik ve kaymakamlık aracılığıyla tek elden ve planlı yapılmasına olanak tanıma amacını taşıyor.
1985’te İmar Kanunu da, kentin afetlere yönelik planlanmasını zorunlu kılan bir yasal zemin olmadan yürürlüğe girdi.
Ağustos 1999, Doğal Afetlere Karşı Önlem Alınması ve Zararların Giderilmesi İçin Düzenleme Yetkisi Kanunu
29 Ağustos 1999’da, ardından afetlere dair birçok KHK çıkarılmasını sağlayan Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanunu yürürlüğe girdi.
2001, Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
2001’de yapı denetimi hakkındaki yasal düzenleme ilk olarak 19 ilde, 13 Temmuz 2010 tarihli Bakanlar kurulu kararı ile yasada değişiklik yapılarak, 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren de 81 ilde uygulanmaya başladı.
Bu kanunla, yapı denetimi yetkisi özel firmalara tanındı. Mevzuata göre bir yapının denetlenmesini sağlamak için, yapı sahibi ile yapı denetim şirketi arasında yapılması gereken sözleşme yapı sahibinin verdiği vekalet ile müteahhit ile yapı denetim şirketi arasında yapılabiliyordu. Sözleşmelerin yapı denetim şirketi ile müteahhit arasında yapılması denetimin bağımsızlığı ilkesine aykırı olarak oluşturduğundan, binalar tamamen denetimsiz olarak yapılmasının da önü açıldı.
Kanunun müteahhitlerin kendi seçtikleri yapı denetim firmalarıyla çalışabilmesini sağlayan madde ise ancak 2019’a gelindiğinde değiştirildi ve kura sistemine geçildi.
2005, Kentsel Dönüşüm Yetkisinin Belediyelere Verilmesi, Kültürel Varlıkların Korunması
5393 sayılı Belediye Yasası’na 2005’te eklenen 73. madde ile, kentsel dönüşüm/gelişim proje alanının imarlı ya da imarsız alanlarda belirlenmesi ve ilan etme yetkisi belediyelere verildi. Kentsel dönüşüme dair yetki 2010 yılına gelindiğinde ise ilçe belediyelerinden büyükşehir belediyelerine geçti.
İlgili madde şöyle: “Konut alanları, sanayi alanları, ticaret alanları, teknoloji parkları, kamu hizmeti alanları, rekreasyon alanları ve her türlü sosyal donatı alanları oluşturmak, eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve restore etmek, kentin tarihi ve kültürel dokusunu korumak veya deprem riskine karşı tedbirler almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir”.
Proje bölgesinin en az 5 hektar büyüklüğünde olmasını gerektiren yasa, kentsel dönüşüm projelerinde üst ölçekli planlara uyma şartı, dönüşümün nasıl gerçekleştirileceğine dair detaylar ya da mülk sahiplerinin sürece nasıl katılacaklarına ilişkin herhangi bir düzenleme tanımlamadı.
Bunun yanında yine 2005’te kabul edilen Yıpranan Tarihi ve Kültürel Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun ile sit alanlarında kentsel dönüşüm ve yenileme konusunda yine belediyeler yetkili kılındı.
2012 Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Konuya dair ilk kapsamlı ve belirgin kanun olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile ilgili yetkili kurum Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak belirlendi ve kanunun amacı şöyle belirtildi:
“Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek.”
Bu kanuna göre riskli yapı ekonomik ömrünü tamamlamış yapıları ve ağır hasar görme riski tespit edilen yapıları kapsıyordu. Riskli yapılar mülk sahibi ve idare talebiyle tespit edildiğinde, idare ve malik arasında anlaşmalar sağlandığında 60 gün içinde yıkım gerçekleştirilebiliyordu. Hak sahibi ile anlaşılamama durumunda ise kamulaştırma yolu açılıyordu.
2018, İmar Barışı ve Mevzuatın Sonuçsuzluğu
3194 İmar Kanununa Geçici 16. Madde 2018’de eklendi ve imar barışı bir kez daha yürürlüğe girdi:
“Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için yapı kayıt belgesi verilebileceği konusu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile Boğaziçi Sahil Şeridi ve öngörünüm bölgesi ile İstanbul Tarihi Yarımada, Gelibolu Tarihi Alanı, başkasına ait taşınmazlar üzerinde yapılan yapılar ile hazineye ait olup sosyal donatı için tahsisli arazi üzerindeki yapılar dışında kalan kırsal ve kentsel alanlardaki tüm yapılar İmar Barışı kapsamına alınmıştır. Yapı kayıt belgesi alan yapılara geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir ve haklarında alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir. Yapı maliki tarafından müracaatı yapılan ve bedeli ödenen Yapı Kayıt Belgesi ile yapıya ilişkin cins değişikliği ve kat mülkiyeti gerçekleştirilebilir, her türlü bankacılık işlemlerinde değerlendirilebilir ve Hazine taşınmazı üzerindeki yapılar arsalarını rayiç bedel üzerinden satın alabilir Bu belge, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli görülmektedir. Kanun maddesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından belirlenir.”
Yapı izin belgesi veya ruhsatı olmayan, afete dayanıklılık esasına göre yapılmamış yapılara sağlanan bu imar affından, 7 milyon konut ve işyeri yararlandı.
Dolayısıyla, Türkiye’de şimdiye dek, özellikle 1999’dan bu yana deprem odaklı yapılar ve şehirler geliştirilmesini sağlayabilecek birçok mevzuatın geliştirildiğini ancak 2017’den önceki mevzuatın, özellikle 2018 imar barışı sebebiyle büyük oranda geçersiz kaldığını söylemek mümkün. İmar barışları ile 2017’den önce depreme dayanıklılık esasına göre yapılmamış, daha önce ruhsat verilmemiş 7 milyon üzerinde yapı, riskli olduklarına dair bir tespit talebi yapılmadığı müddetçe doğal afetler için riskli olmaya devam ediyor.
İLGİNİ ÇEKEBİLİR
Videonun Kaliforniya Depremini Gösterdiği İddiası Doğru mu?
Görsel 1930’dan Bir Şapka Reklamını mı Gösteriyor?
Az Bilenler İçin Suriye Rehberi: Kim Kimdir?
Kontoryum Elementinin Varlığına Türkiye’nin %34’ü İnanıyor mu?
Görsel Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreterinin Türkiye ve İsrail ile İlgili Açıklamalarını mı Gösteriyor?
Fotoğraf CHP Dönemi Yapılan Mayo Denetimini mi Gösteriyor ?
İbn-i Sina'nın Hacamat için Söylediği İddia Edilen Sözler Doğru mu?
Türkiye Siyasetinin Eskimeyen Kavramı: Sine-i Millet
Video İstanbul’daki Bir Motosiklet Sürücüsünü mü Gösteriyor?
Umut Hakkı Nedir?