15 Ağustos 1984 tarihinde PKK’nın Siirt'in Eruh ve Hakkari'nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdiği, bir askerin şehit olduğu, 9 asker ve 3 sivilin yaralandığı ilk saldırılar 40. yılını geride bıraktı. PKK’nın ilk saldırılarının ardından şiddet sarmalına giren Türkiye’de Kürt sorunu, ülkenin en temel meselelerinden biri olmaya devam ediyor. 
Türkiye, Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihli TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı, "Terörist başının tecriti kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın" açıklamasıyla Kürt sorununda yeni bir sürecin arefesinde görünüyor. 
PKK’nın ilk saldırısının ardından geçen 40 yılda zaman zaman demokratikleşme adımları ve barış girişimleri gerçekleşse de henüz herhangi bir çözüme ulaşılmış değil. 
1984

Çatışma Döneminin Başlangıcı

Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis (Ziyaret) Ovası’nda, 1978 yılında yapılan toplantıyla kuruluşunu ilan eden PKK, ilk silahları eylemini 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdi. PKK saldırıları Türkiye’de çatışma döneminin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, PKK’nın
Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Fis (Ziyaret) Ovası’nda, 1978 yılında yapılan toplantıyla kuruluşunu ilan eden PKK, ilk silahları eylemini 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdi. PKK saldırıları Türkiye’de çatışma döneminin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, PKK’nın ilk saldırılarını hafife alırken, "üç beş çapulcu" ve "üç buçuk eşkıya" ifadeleriyle değerlendirdi. O dönemde, hükümeti sert önlemler almaya kışkırtmak için yapılmış propaganda olarak görmüş ve öncelikli olarak ekonomik sorunlarla ilgilenmek zorunda kaldığını ifade etti. 
1991

Kürtçe Yayın Yasağının Kaldırılması

1991 yılında yapılan seçimlere Halkın Emek Partisi (HEP) adayları Ahmet Türk, Leyla Zana, Hatip dicle, Sırrı Sakık, Mahmut Alınak, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Sedat Yurttaş; Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) listelerinden girerek milletvekili seçildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Iraklı Kürt lider Celal Talabani’yle Çankaya’da görüşmesi de
1991 yılında yapılan seçimlere Halkın Emek Partisi (HEP) adayları Ahmet Türk, Leyla Zana, Hatip dicle, Sırrı Sakık, Mahmut Alınak, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Sedat Yurttaş; Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) listelerinden girerek milletvekili seçildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Iraklı Kürt lider Celal Talabani’yle Çankaya’da görüşmesi de kamuoyunca PKK ile dolaylı yoldan ilk temas olarak değerlendirildi. Aynı sene Süleyman Demirel hükümeti tarafından Kürtçe yayın yasağını kaldırılarak önemli bir adım atıldı.
1993

İlk Ateşkes

PKK’nın saldırılarını kaydadeğer ölçüde artırdığı 90’lı yıllarda 1993 yılı, Kürt sorununun çözümüne yönelik kritik yıllardan biri olarak öne çıktı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Kürt kimliğinin tanınması gerektiğini belirten açıklamalarına “federasyon modeli” gibi oldukça radikal, tartışmalı öneriler de eşlik
PKK’nın saldırılarını kaydadeğer ölçüde artırdığı 90’lı yıllarda 1993 yılı, Kürt sorununun çözümüne yönelik kritik yıllardan biri olarak öne çıktı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Kürt kimliğinin tanınması gerektiğini belirten açıklamalarına “federasyon modeli” gibi oldukça radikal, tartışmalı öneriler de eşlik etti. Bu süreçte PKK lideri Abdullah Öcalan’la dolaylı olarak görüşmeler gerçekleştirildiği de öne sürülürken, PKK’nın tek taraflı ateşkes ilan ettiği açıklandı. Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993’teki ani ölümünün ardından 24 Mayıs 1993’te PKK’lılar Elazığ-Bingöl karayolunda sevkiyat halindeki 36 Türk askerini kaçırdı ve kurşuna dizdi. Askerlerden 33'ü hayatını kaybederken, 3'ü ağır yaralandı. Bu olayla barış girişimleri kesintiye uğradı.
1999

Öcalan Yakalandı, Çatışmasızlık Süreci Başladı

2 Şubat 1999 tarihinde, Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı mensupları ile Kenya, Nairobi'de bulunan Yunan Konsolosluğu'na özel bir uçakla getirilen PKK lideri Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999'da, üst düzey Yunan yetkililerin baskısıyla konsolosluktan çıkarılarak Nairobi Havalimanı'na götürüldü. Havaalanına düzenlenen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) o
2 Şubat 1999 tarihinde, Yunan Ulusal İstihbarat Teşkilatı mensupları ile Kenya, Nairobi'de bulunan Yunan Konsolosluğu'na özel bir uçakla getirilen PKK lideri Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999'da, üst düzey Yunan yetkililerin baskısıyla konsolosluktan çıkarılarak Nairobi Havalimanı'na götürüldü. Havaalanına düzenlenen Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) operasyonuyla yakalanan Öcalan, Türkiye'ye getirildi. Türkiye’nin dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in yaptığı, “Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklamasıyla haberdar olduğu bu olayın ardından 30 bin kişinin katili olmakla suçlanan Öcalan’ın hakkında, "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçuyla, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu'nun mülga edilmiş 125. maddesi ile idam kararı alındı. Ancak, Avrupa Birliği uyum yasaları gereğince bu infazın yerini, 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'ndaki "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası" aldı. 
Öcalan’ın yakalanması süreçte oldukça büyük bir değişim yarattı. Eylül 1999'da PKK tek taraflı olarak ateşkes ilan ederek, Türkiye Cumhuriyeti topraklarından çekilerek Kandil dağlarında üsleneceklerini açıkladı. 2002 yılında ise dönemin PKK Avrupa sözcüsü Rıza Erdoğan, silahlı mücadelenin bittiğini açıkladı. PKK’nın saldırılarından kaçındığı bu dönemde Türkiye nispeten barışçıl bir dönem yaşadı. Ancak, ateşkes 2004 yılında sona erdi 1 Haziran 2004'te PKK silahlı faaliyetlerine yeniden başladı.
2009

Kürt Açılımı

AK Parti iktidarlarının ilk döneminde 2005 yılında Diyarbakır'da Toplu Konut Anahtar Teslim töreninde yaptığı konuşmada dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu ülkede yaşayan herkesin sorunu olarak nitelendirdi ve bu sorunla yüzleşilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan’ın açıklaması  Kürt sorun
AK Parti iktidarlarının ilk döneminde 2005 yılında Diyarbakır'da Toplu Konut Anahtar Teslim töreninde yaptığı konuşmada dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu ülkede yaşayan herkesin sorunu olarak nitelendirdi ve bu sorunla yüzleşilmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan’ın açıklaması  Kürt sorununa çözüm bulma yönünde bir sinyal olarak değerlendirildi. 2006 yılında Kürtçe ilk yerel televizyon Gün TV yayına başladı.
2009 yılındaysa AK Parti hükümeti, “Kürt Açılımı” adıyla bilinen demokratikleşme sürecini başlattı. “Demokratik Açılım” adıyla duyurulan süreçte, Kürtlerin haklarının genişletilmesi, PKK’yla süren çatışmaların sona ermesinin planlandığı duyuruldu. Açılım kapsamında Kürtçe televizyon kanallarının açılması, Kürtçe eğitim olanaklarının genişletilmesi ve kültürel hakların tanınması gibi adımlar atılırken, TRT Kurdi (TRT Şeş - 6) yayına başladı. Aynı yıl Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Kandil dağı ve Mahmur Kampı'dan gelen 34 PKK’lı Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yaparak teslim oldu. Habur’daki çalışmaları günümüzün İçişleri Bakanı, dönemin ise Şırnak Valisi Ali Yerlikaya yönetti. Olay, medyadaki ve kamuoyunda oluşturduğu tepkiyle büyük tartışmalara yol açtı. 
2009’daki Kürt Açılımı beklenen başarıya ulaşamadı. Sürecin muhalefet ve kamuoyunda ciddi tepkilerle karşılaşması, bazı kesimler tarafından hükümetin kararlı adımlar atamadığının öne sürülmesi ve PKK’nın bazı eylemleri açılımın sonunu getirdi.  2009-2011 MİT görevlileriyle PKK temsilcileri arasında Oslo’da birçok görüşme gerçekleşti. Görüşmelerden bir sonuç alınamamasıyla süreç daha fazla ilerleyemedi ve Oslo Süreci çökerek Kürt sorununda yeni bir çatışma dönemi açılmış oldu.
2013-2015

Çözüm Süreci

2013 yılında Türkiye, Kürt sorununda yeni bir sürecin içine girdi. “Çözüm süreci” olarak adlandırılan en önemli gelişmelerinden biri, devletin doğrudan Abdullah Öcalan ile görüşmelere başlamasıydı. Dönemin MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın da bu görüşmeleri yürüten önemli isimlerden biri olduğu sonradan ortaya çıktı. Sürece dair gelişmeler ilk olarak 20
2013 yılında Türkiye, Kürt sorununda yeni bir sürecin içine girdi. “Çözüm süreci” olarak adlandırılan en önemli gelişmelerinden biri, devletin doğrudan Abdullah Öcalan ile görüşmelere başlamasıydı. Dönemin MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın da bu görüşmeleri yürüten önemli isimlerden biri olduğu sonradan ortaya çıktı. Sürece dair gelişmeler ilk olarak 2012 yılının sonlarında kamuoyuna yansıdı. 2012 yılının Aralık ayında dönemin Başkabakanı Recep Tayyip Erdoğan, “İmralı’yla görüşüyoruz ve görüşmeye devam edeceğiz” açıklamasında bulundu. 2013 Nevruz’unda Diyarbakır’da Abdullah Öcalan’ın mektubu okundu. Öcalan mektubunda, silahların susturma çağrısı yaptı. Bu olay, PKK’nın Türkiye sınırlarından çekilmeye başlamasını teşvik eden en kritik adımlardan biriydi. Bu gelişme, barış umutlarını artırdı ve süreç toplumsal düzeyde geniş destek buldu.
Süreçte  Türkiye genelinde barışa dair farkındalık oluşturmak için Akil İnsanlar Heyeti oluşturuldu. Farklı görüşlerden oluşan bu heyet, hem bölgedeki hem de Türkiye’nin batısındaki vatandaşlarla bir araya gelerek, sürecin önemini anlatmaya çalıştı. Aynı dönemde, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri de İmralı Adası’na giderek Öcalan’la birçok görüşme yaptı ve bu görüşmeleri kamuoyuyla paylaştı. PKK'nın silahlı güçlerini sınır dışına çekme kararı da bu dönemde açıklandı. Ancak bu çekilmenin tam olarak uygulanmamasıyla taraflar arasında karşılıklı güven sorunu ortaya çıkmaya başladı.
2013-2014 yılları arasında sürecin ilerleyişi zaman zaman sekteye uğradı. PKK’nın sınır dışına çekilme sürecinin beklenenden yavaş ilerlemesi, hükümet tarafından eleştirilirken, KCK ise hükümetin yasal ve anayasal reformları gerçekleştirmekte yavaş kaldığını savundu. Kalekol inşaatları ve askeri operasyonların sürmesi, Kürt siyasi hareketi içinde rahatsızlık yarattı. Buna ek olarak, Suriye’deki iç savaş ve Kobani’deki gelişmeler de sürecin kırılganlığını artırdı. Özellikle 2014 yılının sonlarına doğru, IŞİD’in Kobani’ye saldırması ve Türkiye'nin PYD’ye yönelik tavrı, çözüm sürecine olan güveni sarsmaya başladı.
2014’te Kobani olayları patlak verdiğinde süreç önemli bir dönemece girdi. Türkiye’nin Kobani’ye yardım konusundaki tutumu eleştirilirken, PKK ve hükümet arasında gerilim yeniden yükseldi. Kobani’de yaşanan olaylar, HDP’nin sokak çağrıları ve ardından çıkan şiddet olaylarıyla süreç büyük ölçüde zedelenmesine rağmen 2015 yılına kadar devavm etti. Şubat 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı adı verilen anlaşmayla AK Parti hükümeti yetkilileri ve HDP heyeti masaya oturdu. Bu mutabakat, Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapacağı beklentisini güçlendirdi. Ancak kısa süre sonra Mart 2015’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı'nı “Açıklanan 10 maddelik metinde bir demokrasi çağrısı yok. Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim?” sözleriyle reddetti ve süreçte önemli bir kırılma yaşandı.
Sürecin sona ermesine neden olan en kritik gelişmeler 2015 yazında yaşandı. 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin mecliste çoğunluğu kaybederken, HDP’nin yüzde 13’le barajı aştı. Suruç’ta yaşanan IŞİD saldırısı, süreci büyük ölçüde çıkmaza soktu. Suruç saldırısının hemen ardından Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde öldürülmesiyle, PKK’yla güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar hız kazandı. Temmuz 2015’te yaşanan bu olayların ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan sürecin "buzdolabına kaldırıldığını" ilan etti. 8 Ağustos 2015’te ise Mart 2016’ya kadar sürecek Hendek Olayları başladı. PKK'nın şehir yapılanmaları, bazı il ve ilçelerde hendekler kazarak ve barikatlar kurarak kontrol sağlamaya çalıştı. Devlet ise bu duruma karşı operasyonlar başlattı. Şehir merkezlerinde çatışmalar yoğunlaştı, birçok sivil hayatını kaybetti ve yerleşim yerleri tahrip oldu. Erdoğan, 20 Ocak 2016’da yaptığı açıklamada, çözüm sürecinin bittiğini açıkladı.