
Küresel Ekonomik Eşitsizlik: Biriken Servet, Derinleşen Uçurum
BüyümeGenel Ekonomi
İlk yayın :
7 Kasım 2025
Küresel ölçekte gelir dağılımı son kırk yılda giderek bozuluyor. World Inequality Lab’in verilerine göre, en zengin %10 dünya gelirinin yarısından fazlasını alırken, en yoksul %50 sadece %8’le yetiniyor. Eşitsizlik tarih boyunca karşılaşılan bir olgu olsa da bu oranlar 1980’lerden bu yana ciddi bir eşitsizlik artışını gösteriyor. Küreselleşme ve finansallaşmanın hız kazandığı son kırk yılda, büyümeden elde edilen kazançlar büyük ölçüde en üst gelir diliminde toplanıyor. Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi yükselen ekonomilerde yüksek büyüme oranları bile bu tabloyu değiştiremedi; çünkü ekonomik genişlemenin getirisinin çoğu zaten güçlü sermaye sahiplerine aktı.
Gelir uçurumu kadar dikkat çekici bir başka dengesizlik servet dağılımında görülüyor. En zengin %1, küresel servetin neredeyse yarısına sahipken, en yoksul %50’nin payı %1’in bile altında. Son otuz yılda servet piramidinin tepesindekiler, varlıklarını miras, finansal yatırımlar, gayrimenkul ve teknoloji hisseleri üzerinden katlayarak farkı büyüttü. Gelir her yıl yeniden kazanılırken, servet birikiyor ve mirasla aktarılıyor; bu da eşitsizliği kalıcı ve kuşaklar arası bir hale getiriyor.
Neden Zenginler Daha da Zengin Oluyor?
1980’lerden bu yana artan gelir ve servet eşitsizliğinin nedenleri, ekonomistler arasında uzun süredir tartışma konusu. En çok öne çıkan görüş, Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin dikkat çektiği, sermaye ve emeğin farklı hızlarda değer kazanmasıyla ilgili. Sermaye getirisi ekonomik büyümeden daha yüksek olduğunda, servet sahipleri her yıl gelirden daha büyük pay alıyor. Böylece üretimden kazanmak yerine, finansal varlıklardan kazanç elde etmek zenginliğin asıl kaynağı haline geliyor. Hisse senetleri, gayrimenkuller ve teknoloji yatırımları değer kazandıkça, çalışarak değil, sahip olarak zenginleşen bir düzen ortaya çıkıyor.
Bu süreci hızlandıran diğer faktörler de var: Sendikaların zayıflaması, kamu vergilerinin düşmesi ve yüksek gelir gruplarına sağlanan vergi avantajları emeğin payını giderek azaltıyor. Finansallaşma ve dijital ekonominin büyümesiyle birlikte servet, üretimden çok varlık fiyatlarının şişmesiyle artıyor. Böylece gelir farkı, bir kuşakla sınırlı kalmıyor; miras ve yatırım yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
Eğer yapısal bir müdahale (servet vergisi, küresel asgari vergi, yeniden dağıtım politikaları) olmazsa, Dünya Eşitsizlik Raporu 2023 projeksiyonuna göre 2040’a kadar en zengin %1’in servet payı %50’yi aşacak.
Pandeminin Derinleştirdiği Eşitsizlik
2020’den başlamak üzere, COVID-19 pandemisinin etkisiyle küresel ekonomi ciddi bir sarsıntı yaşadı. Aynı yıl dünya ekonomisi yaklaşık %3 küçülerek İkinci Dünya Savaşı sonrası en sert daralmayı gördü. Üretim, ticaret ve hizmet sektörlerindeki aksaklıklar, tedarik zincirlerinin bozulması ve enerji fiyatlarındaki artış 2021–2022’de enflasyonu küresel ölçekte yükseltti. Bu süreç, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşam pahalılığını artırırken hanehalklarının alım gücünü zayıflattı.
Dünya Bankası verilerine göre pandemi, yaklaşık 90 milyon kişiyi yeniden aşırı yoksulluğa sürükledi ve küresel yoksulluk oranı 2024 itibariyle nüfusun %8–9’una ulaştı. Eşitsizlikler derinleşirken, özellikle çatışma ve kırılganlık yaşayan bölgelerde gelir kayıpları belirginleşti. Tüm bu göstergeler, pandemi sonrası dönemin ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma açısından kalıcı zorluklar yarattığını ortaya koyuyor.
2020’den itibaren küresel ekonomide yaşanan daralmaya rağmen, varlık sahibi zenginlerin servetleri olağanüstü bir hızla artmış durumda. Örneğin, gelir ve servet eşitsizliği üzerine araştırmalar yürüten bağımsız platform Inequality.org’un verilerine göre pandeminin ilk iki yılında dünya milyarderlerinin toplam serveti yaklaşık 3,9 trilyon dolar artarken, bu dönemde dünya işçilerinin toplam kazançları yaklaşık 3,7 trilyon dolar azalmış. Ayrıca, pandeminin ardından zenginlerin servet artışına dair başka çarpıcı ölçütler de var. Örneğin, pandeminin başlangıcından itibaren sadece beş en zengin erkeğin serveti nominal olarak 405 milyar dolardan 869 milyar dolara yükselmiş. Bu durum, kriz döneminde genel nüfusun gelir kaybı ve yoksullaşması yaşarken, varlıklı azınlığın daha da zenginleştiğini, eşitsizliğin derinleştiğini açıkça gösteriyor.
Forbes verilerine göre 2020 yılında dünyanın en zengin 10 kişisinin toplam serveti yaklaşık 686,4 milyar dolar düzeyindeydi. Listenin başında Jeff Bezos, Bill Gates ve Bernard Arnault yer alırken, 2025’e gelindiğinde ilk 10’un toplam serveti 1 trilyon 821 milyar dolara ulaştı. Yani yalnızca beş yılda 2,6 katlık bir artış gerçekleşti. Bu dönemde Elon Musk ve Mark Zuckerberg gibi teknoloji milyarderlerinin servetleri yüz milyarlarca dolar artarken, küresel ekonomide büyüme oranı ise %36’da kaldı. Dolayısıyla milyarderler tarafındaki bu servet birikimi, küresel ekonomik büyümeden çok daha hızlı ilerleyerek gelir eşitsizliğini keskin biçimde derinleştirmiş durumda.
Artan Servetler ve Yeni Zenginler
2000’ler sonrası küresel ekonominin en dikkat çekici dönüşüm hikâyesi kuşkusuz Çin’e ait. 1978’de Deng Xiaoping’in öncülük ettiği reformlarla merkezi planlı ekonomiden piyasa temelli bir modele geçen ülke, kısa sürede “dünyanın fabrikası”na dönüştü. 1980’lerden itibaren dışa açılan özel sektör, ucuz işgücü ve ihracat odaklı büyüme stratejisiyle Çin ekonomisi yıllık ortalama %9’un üzerinde büyüdü. Bu süreç, yüz milyonlarca insanı yoksulluktan çıkarırken, aynı zamanda yeni bir zenginler sınıfı yarattı. 2010’da yaklaşık 100 milyarderi bulunan Çin, bugün 700’ü aşan milyarder sayısıyla ABD’nin ardından dünyanın en büyük ikinci zenginler topluluğuna sahip. 2025’te ilk 200 listesinde 82 Amerikalı milyardere karşılık 22 Çinli milyarder bulunuyor. Üstelik Çin merkezli teknoloji ve yeşil enerji şirketleri, küresel servet artışında yeni bir ivme yaratmış durumda.
2010’ların başında Forbes milyarderler listesinde ABD ve Batı Avrupa açık ara öndeydi; küresel servetin neredeyse üçte biri ABD’li milyarderlere aitti. 2025 verilerine göre tablo hâlâ ABD merkezli, ancak zenginliğin doğası farklılaşmış durumda. Sanayi ve finansın yerini teknoloji aldı. Elon Musk, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg ve Larry Page gibi isimlerin devasa servetleri, ABD’nin toplam payını korurken zenginliğin birkaç teknoloji şirketinde yoğunlaşmasına yol açtı.
Sonuç olarak, küresel ekonomi son kırk yılda büyümeye devam etse de bu büyümeden elde edilen kazanç eşit dağılmadı. Servet, giderek daha az sayıda kişinin elinde toplanırken; gelir, fırsat ve yaşam koşulları arasındaki farklar derinleşiyor. Pandemi, bu kırılgan tabloyu daha da görünür hale getirdi: Kriz dönemlerinde bile milyarderlerin serveti katlanırken, milyonlarca insan yeniden yoksulluk sınırının altına düştü. Çin’in yükselişi, teknoloji sektöründeki devlerin zenginleşmesi ve sermayenin küresel ölçekte yoğunlaşması, ekonomik gücün artık birkaç ülke ve şirket etrafında şekillendiğini gösteriyor. Eğer bu eğilim sürerse, 21. yüzyılın ortasına doğru dünya daha üretken ama çok daha eşitsiz bir yer haline gelecek. Bu eşitsizlik gerçeği yalnızca ekonomik değil, politik ve toplumsal istikrarı da belirleyecek.
İLGİNİ ÇEKEBİLİR
Dijital Boykot Kültürü
Müslüman Ülkelerin Nüfusu ve Dünya Üretimindeki Paylarıyla İlgili İddialar Doğru mu?
İspanya’da Coca Cola Afişine ‘Genocide’ Yazıldığı İddiası Doğru mu?
Forbes’un Kapağında Hamas’ın Eski Siyasi Lideri Halid Meşal’e Yer Verildiği Doğru mu?
CHP ve İYİ Parti’ye 16 Kentte İttifak Yasağı mı Getirildi?
6284 Sayılı Kanun Neden Tartışılıyor?
200.000 TL’lik Aracın Fiyatı Bir Yılda %80’in Üzerinde Artış mı Gösterdi?
Domatese İhracat Yasağı mı Getirildi?
Anne Frank'e Atfedilen Alıntıya Yönelik İddia Doğru mu?
Covid-19 Salgını Sırasında Dünyanın En Zengin 100 Milyarderi Listesinde Yer Alan Kişilerden Yalnızca 9 Çinli mi Para Kazandı?