Başkanlık sistemi tartışmaları darbe sonrası süreçte Türkiye’de bir kez daha gündeme geldi. İlk olarak 2010 referandumu öncesindeki yeni anayasa sürecinde ortaya çıkan tartışmalar, siyasi partilerin ve liderlerin de konuya dahil olmasıyla toplumun genelini ilgilendiren bir boyut kazandı. Gelinen noktada, ülkemizin gündemini yıllardır meşgul etmiş ve geleceğinin belirlenmesi konusunda önemli yeri olabilecek bu konuya dair sağlıklı ve objektif fikirlere sahip olmak açısından, başkanlık tartışmalarının partizanlıktan uzak, iletişime açık ve yapıcı ilerlemesi önem kazanıyor. Başkanlık sistemi tartışmalarının gündemde ve ülkemiz siyasetinin refleksleri üzerinde belirleyici etkilerinin olduğu bir gerçek. Bu nedenle yıllardır süregelen tartışmalara konu olan sistemin, henüz hayata geçmeden dahi ülkede birtakım somut etkilere yol açtığını görmek açısından sizler için bir derleme hazırladık. Başkanlık sisteminin, belki de onlarca defa duyduğumuz, tanımına ve dünya genelindeki yaygınlığına kısaca göz attıktan sonra konunun geçmişten günümüze ülkemiz gündeminde yer alış şekline ve buna bağlı gelişen tartışmalara göz atacağız.
Başkanlık Sistemi Nedir? Hangi Ülkelerde Var? Neden Tartışıyoruz?
Başkanlık sistemi tarihsel süreç içerisinde parlamenter sisteme alternatif olarak gelişen bir yönetim biçimi. Başta ABD olmak üzere, Kolombiya, Bolivya, Brezilya, Arjantin, Peru, Şili gibi Latin Amerika ülkelerinde ve Meksika, Nijerya, Endonezya gibi diğer çeşitli ülkelerde de uygulanıyor. Başkanlık sisteminin parlamenter sistemden ana farklarından biri, parlamenter sistemde bakanlıklar tarafından bölünen yürütme yetkisinin başkanlık sisteminde tek bir başkan tarafından toplanmış olmasıdır. Başkanlık sistemi denince akla ilk gelen ve kendine özgü bir örnek olan ABD sistemini inceleyecek olursak, ABD’de bakanlar olarak belirtilen unsurlar aslen “sekreter (secretary)” olarak adlandırılan unsurlardır ve başkanın yardımcılığını yaparlar. Bu bağlamda, başkanlık sisteminde sekreterlerden oluşan kurulun da aslen parlamenter sistemdeki gibi genel siyaseti belirleyici bir görevi yoktur. Bu kurul, başkanın istişare organıdır. Ayrıca Amerikan tipi başkanlık sisteminde yasama organı Kongre’dir ve iki meclisten oluşur: Temsilciler Meclisi ve Senato.
Başkanlık sisteminin demokratik olarak nitelenmesini sağlayan önemli özelliklerinden biri de başkanın halk tarafından seçilmesi gerekliliğidir. Yürütmenin yasamanın içinden çıktığı klasik parlamenter sistemden farklı olarak, başkanlık sisteminde güçler ayrılığı keskin bir şekilde belirlenmiştir.
Başkan, yasama organını fesh edemediği gibi, yasama organı da başkanı görevden azledemez. Başkan, doğrudan kendisini seçen halka karşı sorumludur. Ayrıca başkanlık sisteminde yasama organı genellikle iki meclisli olarak oluşmaktadır. İki meclisli yasama organı aracılığıyla siyasi gücün sadece yürütme organının elinde toplanmasının önüne geçilmek istenmiştir. Bu amaçla alınan önlemlerden biri de, başkanlık sisteminin olduğu ülkelerin önemli bir kısmında var olan federatif yönetim sistemleridir. Böylelikle siyasi otorite yukarıdan aşağıya doğru genişlemekte ve aşırı merkezileşmeye karşı set oluşturmaktadır.
Başkanlık sistemi tartışmalarının güçlü ve zayıf yanları, belki de bu tartışmaların ülkemiz gündeminde yer almasının en temel nedenlerini oluşturuyor. Sistemin bu yanlarını iyi bilmek, hem ülkemizdeki potansiyelini, hem de tartışmaların temel dayanak noktalarını bilmek adına çok önemli. Bu nedenle başkanlık sisteminin bu yönlerini, maddeler halinde paylaşmak uygun görünüyor.
Güçlü yanları;
Zayıf yanları;
Başkanlık sistemine dair bu kısa girişi yaptıktan sonra, tartışmaların ülkemizdeki geçmişini inceleyen analizimize geçebiliriz.
Tartışmaların Analizi ve Günümüze Kadar Olan Süreç

Yazı boyunca başkanlık sisteminin ülkemizin gündeminde yer alması sürecinin Google Trends verileriyle elde edilen grafikler üzerinden analizi mümkün. Google Trends herhangi bir kelimenin zaman içindeki aranma oranlarını istatistiksel olarak gösteren, son derece kullanışlı bir platform. Böylelikle, ülkemiz gündemindeki başkanlık tartışmalarını ve bu tartışmaların gündemde zaman içinde yer alma sıklıklarını “başkanlık sistemi”, “yeni anayasa”, gibi kelimeler üzerinden inceleyebildik. Analizde özellikle belirtilen tarihler, grafikte artan trendden de anlaşılabileceği gibi, başkanlığın fazlaca konuşulduğu tarihlerdeki gündemin bir analizi olarak incelendi. Grafikte mavi renkte belirtilen çizgi “başkanlık sistemi” ifadesinin Google’a bağlı aranma sıklıklarındaki artış ve azalışı simgeliyor. Bu sıklıklar, tartışmaları başlatan ve devam ettiren söylemlere göre değişebiliyor. Analiz, bu sıklıkları göz önünde bulundurarak, tartışmaları  son altı yılda yaşadığımız üç genel ve bir yerel seçim, bir anayasa referandumu ve bir Cumhurbaşkanlığı seçimi bağlamında incelemeyi hedefliyor.
“Başkanlık Tartışılsın”
Başkanlık sistemi tartışmalarının başlamasında kilit sayılabilecek dönem, 2012 Mayıs dönemi oldu. O dönem Erdoğan’ın "Yeni anayasanın yazım sürecinde başkanlık mı olur, yarı başkanlık sistemi mi olur, tartışılabilir" demeci, manşetlere “Başkanlık Tartışılsın” şeklinde yansımıştı. Hemen ardından dönemin Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu "Başkanlık sistemi demokratik bir yönetim biçimi, sultanlık değil ve avantajlı. Değişiklikten bir şey kaybetmezsiniz. Yeni anayasada demokratik ve laik cumhuriyet mutlaka korunsun. Üst kurulların faydası yok." şeklindeki açıklamasıyla tartışmalara “laiklik” vurgusunu getirdi. Sonraki süreçte başkanlık tartışmaları, bir tarafta başkanlığın ülkenin bürokratik ve demokratik yapısına yararlı, karar alma mekanizmalarını hızlandırıcı bir sistem olduğunu düşünenler ve diğer tarafta başkanlığın ülkedeki çoğulcu iktidarın mekanizmalarını yerleştirmek amacıyla dizayn edilmiş, otoriter bir yönetime evrileceği kaygısıyla hareket edenler olmak üzere iki ana eksende devam etti. Tartışmalar, ülkenin gündemini siyasi liderlerinin, partilerin, üst düzey bürokratların da katılımıyla geniş bir koldan sarmıştı.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Sonrası
10 Ağustos 2014 (Cumhurbaşkanlığı Seçimi) ile başlayan süreç başkanlık tartışmalarını alevlendirdi. Ülkedeki birtakım yazar ve siyasiler seçim sonucunun başkanlık sisteminin ülkedeki potansiyel zemini için avantaj sağladığını düşünürken, diğerleri Erdoğan'ın aldığı toplam oyu yetersiz bularak "sistem zora girdi" değerlendirmesini yaptı.
2015 yılının başlangıcındaki artış yine başkanlık sistemiyle ilgili çeşitli taraflarca yapılan demeçlerle doğrudan ilgili. O dönem yine yeni anayasa tartışmalarıyla paralel olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "Ben başkanlık sisteminin bu sürece güç katacağına inanıyorum. Seri karar almak çok daha çabuk netice almayı getirecektir. Bizdeki sistemde karar süreci süratle işliyor dersek kendimizi aldatırız. Başkanlık, belediye başkanlığımdan beri savunduğum bir tezdir. Ahmet Bey (Davutoğlu) için de savunulacak en önemli tezlerden bir tanesidir.” açıklamasını yapmıştı. Aynı dönemde AK Parti Seçim İşleri Başkanı ve başkanlık sistemi çalışmaları mimarı Şentop, "Bana göre Türkiye'ye en uygun model yarı başkanlık sistemidir." dedi. Ocak ayının sonuna denk gelen bu çıkışlara muhalefetin tepkisi partilerinin 3 Şubat 2015 tarihli grup toplantılarında gerçekleşti. Aynı gün konuşan Kılıçdaroğlu ve Bahçeli sırasıyla "Getirmek istediği sistem diktatörlük olacak. Parlamento, yargı, yürütmenin kontrolü altında. Böyle giderse halkın direnme hakkı ortaya çıkar” ve "Türk milleti iflah olmaz bir despotla, anayasa tanımazla yüz yüze. Diktatörlük istiyor. Vatandaşı korkuttun. Senin de korkacağın günler yakın." açıklamalarını yaparken, Demirtaş; "Tutturmuş 'Başkan olacağım' diye. Olamayacaksın! Birileri onu inandırmış. 'Sen halifesin' diyorlar. Hukuksuzluğun başı haline gelmiş durumda." şeklinde konuşmuştu. Tartışmaların tansiyonunun, yavaş yavaş girilen seçim döneminin de etkisiyle, gittikçe arttığı gözlerden kaçmıyordu.
Bu tartışmaların devamında, 7 Şubat tarihinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Cumhurbaşkanı için siyaset yapıyor diyorlar. Ben yeni Türkiye için kanaatlerimi söylüyorum. 7 Haziran seçimlerinde yeni Türkiye istiyorsak, başkanlık istiyorsak, çözüm sürecini gümbür gümbür sonuçlandırmak istiyorsak 400 milletvekilini vermek lazım." açıklaması başkanlık tartışmalarındaki kilit tarihin 7 Haziran seçimleri olacağını açıkça gösterdi. Bu tarihten itibaren başkanlık sistemi, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti kampanyasının ana unsurlarından biri olmuştu ve gündemdeki yeri, grafikten de anlaşılacağı üzere, önemini korudu. Sonraki süreçte, Mart ayı ortasında tekrar artış gösteren grafik, Demirtaş'ın "seni başkan yaptırmayacağız" çıkışıyla hareketlenmişti. O dönemde HDP’nin seçime parti olarak girme kararı gündemdeki önemli gelişmeler arasındaydı.
7 Haziran ve 1 Kasım Seçimleri Süreci
Başkanlık sistemi trendi 5-11 Nisan 2015 tarihleri arasında yeniden artmaya başlamış görünüyor. Bu dönemde, partiler Haziran ayındaki seçimler için milletvekili adaylarını belirliyorlardı. Sonraki süreçte, özellikle Mayıs ayının ortasından itibaren armaya başlayan trend, 7 Haziran seçimleriyle beraber zirveyi gördü.
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinden önceki üçer aylık periyodlara sırasıyla göz attığımızda iki dönem arasında enteresan bir fark göze çarpıyor. Bahsedildiği gibi 7 Haziran öncesinde, özellikle AK Parti'nin gündeme getirdiği tartışmalarla gündemde giderek artan başkanlık sistemi trendi, 1 Kasım seçimleri öncesi birkaç istisna dışında gündem belirleyici bir tartışma olmaktan uzak görünüyor.
Ağustos ayı ortalarındaki bu ara dönemde, başkanlık sisteminin trendini belirleyen tartışmalar Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi gerçeği etrafında şekillendi. Bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin yönetim sistemi değişmiştir. Fiili gücüm var." açıklamalarında bulunmuştu. Açıklamalar muhalefetin tepkisini çekti. Kılıçdaroğlu, "Evren'in darbe sürecinin aynısı. Artık yasa, anayasa dinlemem diyor. Çok tehlikeli bir süreç." derken, Bahçeli "Yönetim sistemimizin harcı savaş meydanlarında karıldı. Bu bahis hiç açılmamak üzere ebediyen kapatıldı. Türkiye'nin yönetim sistemi değişmiş! Hayırdır, savaş ya da darbe oldu da biz mi kaçırdık" şeklinde konuşmuştu.
Seçim arasında trendin yükseliş gösterdiği Eylül başındaki ikinci dönem, seçime iki ay kala kamuoyunun karar alma sürecindeki gidişatında önemli etkilere sahip, karışık bir dönemdi. Bir gün arayla art arda 16 asker ve 13 polisin şehit olduğu, Hürriyet gazetesinin saldırıya uğradığı bu süreçte ülkenin belirsiz durumu tartışmaya açıldı. Başkanlık sistemini savunan kesim bu dönemde ülkedeki belirsizlik ortamını koalisyon tartışmalarının yönetim sistemindeki etkisizliğine bağlıyordu. Aynı günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bugün siyasi bir belirsizlik ortamından geçiyorsak bunun sorumlusu iktidar partisi veya bir kişi midir? Sırtını terör örgütüne dayayan siyasi partinin, muhalefet partilerinin hiç mi sorumluluğu yoktur?" açıklamasında bulunmuştu.
 Seçim Sonrası Dönem
Başkanlık sisteminin trendinin, ve haliyle tartışmalarının, zirve yaptığı ikinci dönem 1 Kasım seçimleri ile başlayan dönem oldu. Seçimlerin sonucunda AK Parti %49.48 oyla mecliste çoğunluğu elde etmişti. Sonuçlar kesin bir AK Parti zaferi olarak yorumlandı. Seçim sonrasında, iki seçim dönemi arasında artan terör ve şiddet olaylarından kaynaklı istikrarsızlığın dağılacağı vurgusu yapıldı. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasında oldukça kısıtlı bir platformda ilerleyen başkanlık sistemi tartışmaları da bu vurguyla paralel olarak gündemdeki yerini almaya başlıyordu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, seçimi takip eden hafta içinde başkanlık sistemiyle ilgili bir soruya "Başkanlık tartışması sistemi en etkin hale getirme meselesidir. Şahısla ilgili değildir. Bizim için en uygun model hangisi, milletimize tekrar sorulmak suretiyle bir karara varılacak. Sayın Cumhurbaşkanı'nın tavrı bellidir; başkanlık sistemi Türkiye'ye lig atlatacak. Böyle önemli bir tartışma milletten bağımsız, milletten ayrı düşünülemez. Bunun kapsamı referandumsa referanduma gidilir" açıklamalarında bulunmuştu.
2016 yılı başı yine tartışmaların alevlendiği bir dönem oldu. Ocak ayının ilk günlerinde Davutoğlu, Bahçeli ile gündemini yeni anayasa ve başkanlık sisteminin oluşturduğu bir toplantıda buluştu. Bahçeli, görüşmede "Her konuyu ele almaya hazırız ama başkanlık sistemini kabul etmeyeceğiz." dedi. Takip eden günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Fransa yarı başkanlığa geçerken biz parlamenter sistemi fetiş haline getiren bir anlayışa saplanıp kalmışız. Parlamenter sistem diktatör üretmez diyenler var. Benim söylediğim şey gayet basit. Almanya parlamenter sistemle yönetiliyordu, buna rağmen Hitler gibi bir diktatör ülkenin başına musallat oldu." diye konuşmuştu. Doğruluk Payı’nın, Cumhurbaşkanı’nın bu iddiasını analiz eden çalışması için tıklayınız.
2016 yılının ilk yarısında başkanlık sistemi gündemi belirleyen önemli bir unsurdu. İlgili tartışmalar sık sık gündeme geliyordu. Grafikten de anlaşıldığı üzere yıl başından bu yana trendde iki büyük yükseliş söz konusuydu. 2016 Mayıs ayı ortaları, Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlık görevini henüz bıraktığı sıralarda, Kılıçdaroğlu'nun sert açıklamaları yeni bir polemiğin önünü açmıştı. "Diyorlar ki, 'Başkanlık sistemi getireceğiz.' Nasıl başkanlık? Bir kişi konuşacak Türkiye susacak, bir kişi konuşacak hakim ona göre karar verecek, bir kişi konuşacak ona göre milletvekili listeleri hazırlanacak, bir kişi konuşacak istediği adam hapse gelecek. Böyle bir başkanlığı kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz. Açık ve net." diyerek tartışmalara yeni bir boyut getiren Kılıçdaroğlu'na karşılık Erdoğan "Bu sözleri eden siyasetçi milletin iradesine, Meclis'e ihanet etmiş demektir." diyerek çıkışmıştı. Siyasiler arasındaki yeni "kan" tartışması sonucunda Ankara Başsavcılığı Kılıçdaroğlu'na "suç işlemeye tahrik" suçlamasıyla soruşturma açmıştı.
Başkanlık sistemi tartışmaları günümüze kadar olan süreçte son olarak Temmuz ayı içerisindeki Suriyelilere vatandaşlık tartışmalarıyla yoğun olarak gündeme geldi. Tartışmalar öncesinde TBMM'nin Anayasa Komisyonu Başkanı AK Partili Mustafa Şentop, başkanlık sisteminin geçmemesi halinde partili cumhurbaşkanlığı tercih edeceklerini ifade etmişti. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan Suriyelilere vatandaşlık açıklaması, muhalefet partileri liderlerince başkanlık sisteminin yerleşmesiyle ilintili bir çaba olarak görüldü. 12 Temmuz 2016 tarihinde partisinin grup toplantısında açıklama yapan Kılıçdaroğlu, "Başkanlık için, oy için yapılıyorsa bu Türkiye'ye ihanettir. Sen düne kadar milli irade diyordun, var mısın referandum yapalım, hodri meydan." şeklinde konuşmuştu. Kılıçdaroğlu'nun bu açıklamalarından üç gün sonra, 15 Temmuz gecesi Türkiye, 36 yıl sonra bir askeri darbe girişimine sahne oldu. Darbe sonrası süreçte "Yenikapı Ruhu" ile bir araya gelen liderler, Bahçeli'nin 15 Ekim tarihli başkanlık sistemini gündeme getiren açıklamalarına kadar olan süreçte konuyla ilgili yeni bir tartışma yaşamadılar.

Başkanlık sistemi tartışmaları grafikte de görüldüğü üzere geçmişten bu yana yeni anayasa tartışmalarıyla paralel olarak ilerledi. Tartışmalar, ülkenin gündeminde düzenli olarak yer almayan, belirli siyasiler ve partiler kontrolünde sistematik olarak gündeme gelen bir görünümde. Ayrıca ülkedeki kutuplaşmanın da etkisiyle, insanlar konu hakkında objektif ve gerçekçi bilgilere ulaşmakta zorlanıyorlar. Tartışmaların belirli kalıplar ve kişiler üzerinden ilerlemesi ülke yönetimi ve dolayısıyla da insanların hayatları üzerinde son derece etkili olabilecek bir konunun kısıtlı ve kısır bir zeminde yürütülmesine neden oluyor.
Kaynaklar
Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, Bursa, Ekin, 2010, Cilt I, s.569-586 Prof. Dr. Levent Köker, Türkiye’nin Yeni Anayasa Düzeninde Denge ve Denetleme Yapılanması Bakımından Hükümet Sistemlerinin Değerlendirilmesi https://www.google.com.tr/trends/explore?q=ba%C5%9Fkanl%C4%B1k%20sistemi https://www.google.com.tr/trends/explore?q=ba%C5%9Fkanl%C4%B1k%20sistemi,yeni%20anayasa