Alice Oseman’ın ergenlik çağına gelmek üzere olan iki çocuğun hikayesini anlattığı Kalp Çarpıntısı eseri, Türkiye'de LGBTİ+ unsurlara sahip olduğu gerekçesiyle muzır neşriyat kabul edildi. Eserin kitapçılarda bir poşet içinde, üzerinde yalnızca “küçüklere zararlıdır” ibaresi bulunacak şekilde satılması konuyu ilk defa gündeme taşıdı. 
Dünya genelinde büyük bir başarı yakalayan kitabı Netflix, bir diziye dönüştürdü. Tüm dünya ile aynı anda Türkiye'de de yayına giren çocuk dizisi, birkaç ay içinde önce +18 kategorisine dahil edildi, üzerine eserin 'muzır neşriyat' sayıldığına dair bir ibare eklendi. Muzır Neşriyat Kanunu'na dayanarak uygulanan kısıtlamalar LGBTİ+ bireyler, yayıncı, yazar ve okuyucuların gündeminde yer tutmaya devam ediyor.
Uluslararası Yayıncılar Birliği'nin Yıllık Rapor 2020 ve Freemuse Organizasyonu’nun Sanatsal Özgürlükler Bildirgesi 2021 raporlarına göre, dünya genelinde çocuk edebiyatında sansüre uğrayan eserler; çoğunlukla LGBTI+ unsurlar barındıran, cinsiyet kavramını anlatan veya cinselliğe dair bilgilendirici temalara sahip kitaplardan oluşuyor. Çocuklara toplumsal cinsiyet konusunda bilgiler veren veya bu konuda normlardan farklı hikayeler barındıran kitapların kısıtlamalara uğraması, yalnızca Türkiye’de değil, son yıllarda dünyada da yükselişte olan bir trend. Öyle ki, henüz 2016’da Yasaklı Kitaplar Haftası etkinlikleri, “Çeşitliliği Kutlamak” başlığıyla düzenlenmişti.
Küçükler; yetişkinliğe erecekleri çocukluk çağları boyunca doğal olarak anne-babaları, aileleri, koruyucuları ve nihayetinde devletleri, kısaca yetişkinlerin koruması altında bulunuyor. Uzmanlar, özellikle cinsellik ve toplumsal cinsiyet rollerinin çocuklara anlatılması konusunda yetişkinler tarafından hissedilen derin çekincelerin sebeplerini, yetişkinlerin bahsedilen konularda taşıdıkları anlayış, kavrayış ve kaygılarını küçüklerin dünyasına atfetmelerinde arıyor. Dünyaları merak, keşif ve oyun üzerine kurulu çocukların eylemleri ve anlayışları ile yetişkinlerin amaç ve kaygıları arasında bulunan ayrılıklar unutuluyor. Büyüklerin eylemlerinde taşıdıkları kaygı ve amaçların çocuklar için de geçerli olduğu varsayılarak, küçükler korunmaya çalışılıyor.
Raporlara göre, 2019-2020 döneminde Türkiye, sanat ve sanatçılarının ifade özgürlüğünde endişe verici bir noktada bulunuyordu. Uluslararası raporlar bir yana, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin raporları, yazar, çevirmen ve yayıncıların konuya dair açıklamalarında da gazetecilik, habercilik veya diğer konu başlıklarında özgürlüklerin seyrini takibe almadan, yalnızca kitap yayıncılığı özelinde kısıtlamaların en çok 1927’den beri yürürlükte olan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu”na dayanarak yapıldığı konusunda bir fikir birliği görülüyor.
Türkiye’de Çocukların Ahlakı: Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu ve Bazı Belirsizlikler
2018’de Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçiş ile Başbakanlık bünyesinden alınıp yükümlülüğü Çalışma, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına verilen 1117 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanununun amacını belirleyen ilk maddesine göre;
“18 yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacağı anlaşılan mevkute ve mevkute tanımına girmeyen diğer basılmış eserler aşağıdaki maddelerde gösterilen sınırlamalara tabi tutulur.”
Sınırlamalar şunlardır;
“ (...) Eser sahipleri, telif hakkı sahipleri ve sorumlu müdürler, ellerinde mevcut eserlerin ön kapaklarına ‘Küçüklere zararlıdır.’ damga veya işaretini basmak zorundadırlar. ‘Küçüklere zararlıdır.’ ibaresinin herkesin kolayca görüp okuyabileceği şekil ve büyüklükte yazılması zorunludur. Bu suretle damgalanan eserler, açık sergilerde ve seyyar müvezziler tarafından satılamaz. Dükkanlarda, camekanlarda ve benzeri yerlerde teşhir edilemez. Bir yerden bir yere teşhir maksadıyla açık bir surette nakledilemez ve müvezziler tarafından bunlar için sipariş kabul olunamaz. Gazeteler, mecmualar, duvar ve el ilanları, radyo ve TV ile veya diğer suretlerle ilan edilemez, satışı için reklam ve propaganda yapılamaz. Para mukabili veya parasız küçüklere gösterilemez, verilemez ve hiçbir suretle okul ve benzeri yerlere sokulamaz. Bu tür eserler, ancak 18 yaşından büyük olanlara içi görülmeyen zarf veya poşet içinde satılabilir. Bu zarf ve poşetlerin üzerinde eserin ismi ile ‘Küçüklere zararlıdır.’ ibaresinden başka hiçbir yazı ve resim bulunamaz. (...)”
Bir eserin çocukların genel ahlaki gelişimlerine zararlı olup olmadığını belirleyen kurul, 2018’de yapılan değişiklikler öncesinde Başbakanlığa bağlıydı. Kurulun geçmişteki yapısı,
"Başbakanlık tarafından en az on beş yıl kamu hizmeti yapmış kişiler arasından seçilecek bir üye;
Adalet Bakanlığı tarafından idari nitelikte görevlerde bulunan hakim ve Cumhuriyet savcıları arasından seçilecek bir üye;
İçişleri Bakanlığı tarafından üst kademe yöneticileri arasından seçilecek bir üye;
Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından, Talim ve Terbiye Kurulu üyeleri arasından seçilecek iki üye;
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca tıp dalından seçilecek bir üye;
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, güzel sanatlar dalında ün yapmış kişiler arasından seçilecek bir üye;
Yüksek Öğretim Kurulunun, sosyal bilimler dalında akademik kariyer yapmış ve en az doktor unvanını almış üniversite öğretim elemanları arasından seçeceği bir üye;
Diyanet İşleri Başkanı tarafından Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri arasından seçilecek bir üye;
Ankara, İstanbul ve İzmir Gazeteciler cemiyetlerinin tespit edecekleri birer basın mensubu aday arasından Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce kura ile tespit edilecek bir üye olmak üzere 10 üye” şeklindeydi.
2004’te yapılan bir değişiklik ile görevliler arasında Milli Güvenlik Kurulundan bir üye aranması yöntemi kaldırılmış fakat Diyanet bünyesinden bir din görevlisinin bulunması ibaresi korunmuştu. Kurulda bir Diyanet görevlisinin bulunması, birkaç defa Anayasa Mahkemesi’ne taşındı ve kanunun anayasada yer alan laiklik ilkesi ile bağdaşmadığı gerekçesi ile çokça tartışıldı. Nihayetinde, kurulda Diyanete bağlı bir üye bulunmamasına karar verildi.
2018’de Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi ile aynı gün resmi gazetede yer bulan kanun hükmünde kararname ile kurul günümüzde Çalışma, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesine bağlı ve Bakanlık içinden beş üye ile bir başkandan oluşuyor. Uzmanlıkları veya nitelikleri belirtilmeyen ve açıklanmayan Muzır Neşriyat Kurulu, bir eserin çocuklar üzerinde zararlı olup olmadığını resen yani kendiliğinden, ya da şikayetler üzerine belirliyor ve eserin kısıtlanma süreci başlıyor.
Kurulun verdiği kararlara getirilen eleştirilerden en önemlisi, eserin küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacağının nasıl ve neye göre tespit edildiğinin açık olmaması. Kanun, alınan kararların 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen temel amaç ve ilkelere bağlı olduğunu belirtiyor. Fakat birçok uzman Milli Eğitim Temel Kanununun da çocukların ahlaki gelişimlerinde “muzır” olduğu tespiti yapılıp esere kısıtlama uygulanması yoluna gidilmesinde belirsizlik veya keyfiyete yol açmayacak net ve kesin hükümlerin bulunmadığından bahsetmekte.
Belirsiz ve sınırları kesin olarak çizilemeyen konular olarak “maneviyat” ve “ahlak”a seslenen Muzır Neşriyat Kanununa dayalı hükümlerin; hükümetler ve hakim ideolojiler değiştikçe, nitelikleri ve sansür uygulamalarının kapsadığı konuların da ideolojilere göre değişebildiği veya yer değiştirebildiği bir kapı açtığından bahseden birçok akademik çalışma mevcut.
Son Yıllarda Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanununa Dayanarak Kısıtlanan Eserler
Türkiye’de Temmuz 2019’dan Aralık 2020’ye dek Çocuk ve Genç Yetişkinler kategorisinde bulunup Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu çerçevesinde yasaklanan kitaplar incelendiğinde de, sansüre uğrayan eserlerin çoğunluğunun toplumsal cinsiyet, cinsiyet eğitimi gibi temalara sahip kitaplar olduğunu görmek mümkün;
Francesca Cavallo Elena Favilli - Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler 2
Heinz Janisch - Bazı Günler
Christine Nöstlinger - Evde ve Uzakta
Tedvan Lieshout - Ben Bir Sihirbazım
Duran Yılmaz - Keloğlan Ak Ülkede
Musa Dinç - Gül ve Düşün
Doris Rübe - Bebekler Nereden Gelir
Defne Ongun Müminoğlu - Burcu ve Berk / Cinsellik - Cinselliği Keşfediyoruz
Mehmet Güler - İçim Dışım Gökkuşağı
Francesca Cavallo Elena Favilli - Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler 1
Elisabeth Brami - Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi
Elisabeth Brami - Kız Çocuk Hakları Bildirgesi
Halime Erdoğan - Hayalci Çocuk
Buket Uzuner - Ayın En Çıplak Günü
Türkiye ve Dünyada, yayın özgürlüğü önünde devletlerin yanı sıra başka kısıtlayıcı yapılar da bulunuyor. Raporlarda özgürlükler önünde büyük engeller olarak hükümetler, oto-sansür ve sosyal medyada yürütülen linçler bir arada veriliyor. Sosyal medyanın bu konuda önemini ifade edebilmek için 2020 yılında Türkiye’de konuya örnek bir hadise yaşandı. Dünya genelinde çok satan Doris Rübel’in “Bebekler Nereden Gelir?” isimli kitabının Türkiye’de yayın hakları sahibi Mikado Yayınları, kitabın Türkiye’de Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu kapsamında kısıtlanması ve sosyal medyada başlayan linç kampanyası ile bir süre sonra konkordato ilan etmişti.
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında; Çalışma, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Whatsapp ihbar hattı ile de muzır içeriğin bildirilebileceği yeni bir “Muzır İçerikle Mücadele Programı”na başladıklarını ilan etmişti. Bu program sonrasında nasıl bir uygulamaya gidildiği, var olan uygulamalardan farkın ne olduğu, kurulun kimlerden oluşacağı, ne gibi değişiklikler yapılacağı ise açıklanmadı.