Yazar:
Gül Hür
Katkıda Bulunanlar:
Koray Kaplıca
Geçen hafta İtalya Başbakan Yardımcısı ve aşırı sağcı Lega Nord partisinin lideri Matteo Salvini’nin ünlü makarna üreticisi Rummo’nun fabrikasını ziyaret etmesiyle sosyal medyada geniş bir boykot kampanyası başladı. Boykot kampanyasına katılan kullanıcılar Rummo’nun aşırı sağcı lidere “siyaset” yapacağı bir alan sağladığı için tepkili. Rummo’nun sosyal medya hesapları eleştiri yağmuruna tutulurken makarna üreticisinin bu boykottan finansal olarak ne kadar etkileneceği ise merak konusu. 
Rummo boykotu ülke içi siyaset ile tüketici tercihleri etkileşimi için tipik bir örnek. Fakat etkisinin sadece tek ülkeyle sınırlı olmadığı boykot kampanyaları da var. En yakın örnek de İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ve insan hakkı ihlalleri nedeniyle tekrar sosyal medya gündemine giren İsrail ve İsrail’i destekleyen firmaların mal ve hizmetlerine yönelik boykot hareketi. Bu boykotun hedefindeki markalardan McDonald’s’ın CEO’su Chris Kempczinski Orta Doğu pazarında savaşın etkilerinden ve savaş ile ilgili olarak markalarına yöneltilen “mezenformasyon” saldırısını vurgulayan bir yeni yıl mesajını sosyal medya hesabından paylaşmıştı. McDonald’sın İsrail şubesinin İsrail ordusuna bedava yemek verme kararı alması nüfusun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde ciddi bir tepki çekmişti. İsrail’e yönelik boykot çağrılarının sosyal medyada çok etkili olduğu Türkiye’de de yine boykotun hedefindeki markalardan Coca Cola’nın satış hacmi yılın son çeyreğinde yaklaşık %22 azaldı. İsrail’in Gazze’ye saldırılarını yoğunlaştırdığı dönemde yine Türkiye’deki Starbucks boykotu şiddete varan görüntülere sahne olmuştu. 
Peki belirli hedeflere ulaşmak için veya bir amaç doğrultusunda tüketicilere belirli ürünleri/markaları satın almaktan kaçınmaya teşvik etme girişimi olarak tanımlayabileceğimiz boykotlar bu hedeflere ulaşmada ne kadar başarılı?
Aktivist Bir Aktör Olarak Tüketici
Bireysel tüketicilerin satın alma tercihleri ve davranışları yoluyla sosyal ve siyasi değişimin aracı olabilecekleri fikrinin tarihi aslında çok eskilere gider. Bu bakış açısı, tüketici tercihlerinin sadece ekonomik kararlar olmadığı, aynı zamanda etik, siyasi ve sosyal boyutları da olduğu fikrine dayanır. En geniş katılımlı örneklerine de sömürgecilik karşıtı hareketlerde bulmak mümkündür. Özellikle ABD ve Hindistan’ın Britanya İmparatorluğu’ndan bağımsızlık mücadelesinde yürütülen geniş çaplı boykotlar karşılığını bulmuştu. Tüketicinin bir özne olduğu modern hareketler de ilk olarak özellikle sanayi-sonrası toplumlarda kendini göstermişti. Bu hareketler başat olarak anti-kapitalist ve çevre hareketleri şemsiyesinde kendini gösterir.  Adil Ticaret (Fair Trade) hareketi gibi alternatif ticaret hareketleri tüketici tercihleri üzerinden kısıtlı da olsa anti-kapitalist bir gündemi ilerletme yolu güder. Yine etik alışveriş yoluyla sosyal ve çevresel hasarların asgariye indirilmesi amaçlanır. İklim değişikliği ilgili hassasiyetin geçtiğimiz yıllarda ciddi artış göstermesi ekolojik açıdan bilinçli bir tüketici profilini de ortaya çıkarmıştı. Tüm bu çerçevede veganlık da basit bir beslenme diyetinden öte sosyal ve çevresel adalete yönelik daha geniş taahhütlerle uyumlu olan ve kapitalizm ve diğer tahakküm sistemlerini aşındırmayı amaç edinen bir tüketici tercihi olarak pekala görülebilir. 
Her ne kadar etik ya da belli bir tahakküm sistemine yönelik ve içinde belli mal ve hizmetlere karşı boykotu da barındıran bilinçli tüketici tercihleri belli gruplarda yaygın olarak devam etse de görünür olan boykotlar genel olarak bir ülkeye veya şirkete yönelik organize olanlar. 
İsrail Boykotu
Hamas’ın 7 Ekim saldırısının ardından başlayan İsrail - Hamas Savaşı süresince birçok ülkede başvurulan başlıca protesto yöntemlerinden biri boykotlardı. Türkiye’de de sosyal medya platformları yoluyla paylaşılan ve her gün çoğalan bir marka listesiyle kitleler boykota çağırılıyor. Bu listelere markaların neden eklendiğiyle ilgili net bir bilgi bulmak güç. Bazen bu markaların sahiplerinin veya büyük sermayedarlarının İsrailli (veya Yahudi) olması bir neden olarak gösterilirken bazen de markanın İsrail’e destek açıklaması yaptığı iddia ediliyor. Marka listesinin geniş, kriterlerin de oldukça keyfi olması boykot hareketini maddi çıkarlara bulaşmış bir karalama kampanyasının veya bir gruba yönelik ayrımcılığı körükleyen bir hareketin aracı olmasına da açık hale getiriyor. 
Konu İsrail - Filistin meselesi olduğunda boykot önemli bir mücadele alanı olarak öne çıkar. 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan sonra İsrail’i çevreleyen Arap devletleri ekonomik boykotu güçlü diplomatik bir silah olarak kullanmış ve özellikle Orta Doğu’da iş yapan ABD firmaların kaldıkları ikilem onları Arap devletlerini seçmeye zorlamıştı. Bu tarihten bu yana da ülkeler bazında ekonomik boykot Orta Doğu diplomasisinde önemli bir yer edindi. Bunun yanında sivil boykot girişimleri de İsrail - Filistin meselesi bağlamında öne çıkıyor. 
“Boycott, Divestment, Sanctions” (BDS) hareketi 2005 yılından bu yana faaliyetlerini yürüten kurumsal boykot organizasyonlarından biri. Kendini özgürlük, adalet ve eşitlik için Filistinlilerin öncülük ettiği bir hareket olarak tanımlayan BDS her kıtada onlarca insanı temsil eden sendikalar, kiliseler, STK'lar ve hareketler tarafından destekleniyor. BDS’nin hareket repertuvarında boykot, yatırım yönlendirme ve yaptırım yer alıyor. Hareketin stratejisi ise İsrail'in insan hakları ihlallerinde açık ve doğrudan rol oynayan ve boykotla etki yaratılabilecek şirketlere odaklanmak. İsrail devlet kurumlarıyla tedarik anlaşması içinde olan HP ve İsrailli yasadışı yerleşimcileri destekleyen İsrail Futbol Federasyonu’na sponsor olan Puma BDS’nin halihazırda boykot ettiği şirketlerden birkaçı. 

BDS başta ABD olmak üzere dünya çapında yürüttüğü boykot çağrılarıyla dikkat çeken bir kurum. Hatta ABD’de 2018’de BDS’in boykot çağrılarına karşı bir kanun (Israel Anti-Boycott Act) teklif edilmiş durumda. Yasa, eyaletlerin yüklenicilerin İsrail'den gelen malları boykot etmeyeceklerine dair taahhütname imzalamalarını, aksi takdirde sözleşmelerinin feshedileceğini öngören yasalar çıkarmasına izin veriyor. Bu yasa ABD Kongresi’nden geçmemiş olsa da en az 32 eyalet buna benzer yasaları mevzuatlarına ekledi. Bunun yanında Malezya’daki McDonalds şubesi BDS’ye markaya yönelik boykot çağrıları nedeniyle 1,3 milyon dolar talep ettiği bir dava açtı. 
Bir boykotun örgütlemesinin yanında belirlenmiş amaçlara ulaşması için kararların da katılımcılar gözünde tutarlılığı önemli bir faktör. Fakat ekonomik küreselleşmenin ileri boyutlarında bu tutarlılığın sağlanması oldukça zor. Küresel tedarik zincirinde bir ürün belli bir markaya ait olsa da üretim aşamaları birçok ülkeyi kapsayabiliyor. Dezavantajlı grupları savunmak için bir markaya yapılan etkili bir boykot, üretim zincirinde yer alan başka bir ülkenin aynı ölçüde dezavantajlı şartlardaki işçilerine zarar verebiliyor. Bazı markaların onlarca ülkede imtiyaz sahipleri bulunuyor. Bu imtiyaz sahipleri markanın ya da markanın başka ülkede faaliyet gösteren bir imtiyaz sahibinin eylem ve görüşlerinden ne kadar sorumlu tutulmalı sorusu da önemli bir tartışma konusu. Örneğin İsrail - Hamas Savaşı sırasında İsrail’deki McDonalds şubesi İsrail ordusuna bedava yemek verme kararı almış ve  bu karar Müslüman ülkeler ve topluluklar arasında ciddi bir tepki çekmişti. Özellikle Orta Doğu ülkelerinde McDonald’s zincirinin imtiyaz sahibi olan firmalar resmi açıklamalarla bu kararın İsrail şubesinin bağımsız kararı olduğunu ve diğer ülkelerdeki McDonald’s zincirlerinin bağlamadığını belirtmişlerdi.
Ne Kadar Etkili?
Boykotlar ne kadar etkili sorusuna farklı boyutlardan verilebilecek çeşitli cevaplar var. Öncelikle sosyal medyada başlatılan boykot kampanyalarının yaygınlaşması durumunda o markaya kısa vadede finansal olarak dönemlik zararlar verebiliyor. Fakat boykotların sürekli ihtiyacı olduğu motivasyonu devam ettirememesi hedef markalara uzun vadeli hasarlar vermesini engelliyor. Boykotun gerekçesine bağlı olarak katılımcılarda oluşan duygusal yoğunluk boykotun devamlılığı ve etkinliği için önemli bir değişken. 
1978-2017 arası ABD’de yapılan 125 boykotu inceleyen bir araştırmada boykot çağrılarının hedef firmaların hissedar servetine istatiksel olarak anlamı negatif etkileri olduğunu ortaya koymuş. Sendika sorunları, hayvan hakları, az gelişmiş ülkelerde yaşam ücretleri, ırk/cinsel ayrımcılık, ideolojik sorunlar ve siyasi/dinsel gibi kategorik konularda medyada yer alan boykot tehditlerinin bile negatif etkiye yol açtığı bulgulanmış. Başka araştırmalar ise boykotun hangi bağlamda gerçekleştiğinin boykot etkinliğini önemli ölçüde etkilediğini ortaya koyuyor. 
Araştırmalar boykotların hedefledikleri sonuçlara ulaşmada etkili olabileceğini ama bu etkinin sınırlı kalabileceğini gösteriyor. Sosyal medya sayesinde hızla yayılan boykot çağrıları, kısa sürede markalara maddi zarar verebiliyor. Ancak bu boykotların uzun vadeli başarısı, insanların ilgisini ve desteğini sürdürebilmelerine bağlı. Bunun yanında internet ortamında saman alevi gibi büyüyebilen boykot kampanyasının ayrımcı amaçlara yönelmemesi de önemli bir konu.