Türkiye’de iktidarından muhalefetine tüm siyasetçilerin üzerinde konuştuğu konuların başında ekonomik büyüme geliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafında üç ayda bir açıklanan verilerin haricinde, mecliste kanun teklifleri tartışılırken ya da seçim zamanlarında sıklıkla kullanılan büyüme rakamları, hükümetin olumlu veya olumsuz performansının yegane göstergesi olarak düşünülüyor. Sermayenin serbestçe dolaşabildiği bir piyasa ortamında ortaya çıkan bu verilerde hükümetin ekonomi politikasının ne kadar sorumlu olduğunu ayrı bir tartışma konusu olarak bir kenara bırakalım. Bu bültende, öncelikle TÜİK’in sağladığı bu veriyi nasıl okumamız gerektiğine dair birkaç ipucu vermeyi amaçlıyoruz. Zira yapılan Doğruluk Payı analizlerinde siyasetçilerin büyüme rakamlarını kullanış biçimi seçmende yanlış anlaşılmalara yol açacak nitelikte.
Örneğin hükümet kanadından bir bakan, 2015’te Türkiye’nin 12 yılda GSYH’yi 4 kat artırdığını iddia eden bir demeç vermişti, ki bu iddia diğer hükümet yetkilileri tarafından farklı kat sayılarıyla sıklıkla tekrarlandı. Muhalefet partilerinin sözcüleri de bu rakamların abartı olduğuna dair beyanatlar vererek bu açıklamaları eleştirdiler.
Peki Tarafsız Bir Seçmen Gözüyle Bu İşin Doğrusu Nedir?
Öncelikle büyümenin hesaplandığı ana ekonomik gösterge olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile ilgili birkaç not:
Diyelim ki bir ekonomide sadece ekmek ve televizyon üretiliyor olsun. 2014 yılı için tanesi 15 TL’den 20 ekmek ve tanesi 600 TL’den 10 televizyon üretilsin. Bu durumda bu ekonominin GSYH’si [(15 x 20) + (600 x 10)] 6.300 TL’dir.
GSYH belirli bir dönemde önceki döneme göre artış gösterdiyse ekonomik büyüme kaydetmiş demektir. Bu hesaplamada iki ana değişken var: Üretilen malın miktarı ve fiyatı. Bu bilgi de, nominal ve reel ekonomik büyüme arasındaki farkı bize vermekte. Ekonomik büyüme mal ve hizmet miktarındaki artışla ortaya çıkmışsa buna reel büyüme, fiyatlardaki artış sonucunda ortaya çıkmışsa nominal büyüme denir.
Örnekten gidecek olursak:
2015 yılında aynı ekonomi 20 TL’den 25 ekmek ve tanesi 750 TL’den 12 televizyon üretsin. Bu durumda söz konusu ekonominin 2015 yılı GSYH’si 9.500 TL olacaktır. Sonuç olarak ekonomi 2014’e göre %50,8 oranında büyümüştür. Fakat bu büyüme, hem mal miktarındaki artıştan hem de fiyat yükselmesinden kaynaklanmıştır.
Ekonomistlerin daha sağlıklı olduğu için dikkate aldığı ve uluslararası karşılaştırmalar için kullanılan gösterge üretim miktarındaki artışı dikkate alan reel büyümedir. Reel büyümeyi hesaplamak için de baz yılda fiyatlar sabit tutulur ve hesaplama o şekilde sürdürülür.
Örneğimize dönecek olursak; 2014 fiyatlarıyla 2015 GSYH’sini tekrar hesaplarsak, reel büyümenin aslında %20,2 olduğunu buluruz.

Şimdi öğrendiklerimizi TÜİK verilerinden yola çıkarak kullanalım. 1923’ten bu yana Türkiye ekonomisinin reel büyüme eğilimini görmek istiyorsak 1923, 1948, 1968 ve 1998 yıllarının baz yılı olarak kabul edildiğini hatırlatalım. Bir başka deyişle, mevcut reel büyüme rakamları 1998 yılı ortalama fiyatlarına göre hesaplanıyor.

1998’den 2015’e Türkiye’nin GSYH’si her yıl ortalama %22,6 büyüme kaydederek 26,8 kat genişledi. Fakat fiyatları 1998’de sabit tuttuğumuzda, GSYH’nin reel olarak aslında %86 oranında büyüdüğünü görüyoruz. Sonuçta, 1998 - 2015 döneminde kaydedilen ortalama %22,6’lık büyümenin %3,9’u üretim miktarındaki artıştan kaynaklanan reel büyüme iken geri kalan %18,8’lik kısmı fiyat artışlarından kaynaklanan nominal büyümeyi oluşturuyor.