Ülke gündeminde yer alan olaylar sürekli bir değişim halinde olsa da Türkiye gündeminde şu dönemde daimi yere sahip olan bir konu var: TCK madde 299, “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçu. Bu maddeyle alakalı neredeyse her gün siyasilerden farklı görüş açılarıyla açıklamalar duymaktayız. Dokunulmazlıkların kaldırılması, yargıdaki değişiklikler, üniversite yönetimlerinin akademisyenlere uyguladıkları politika gibi etkenlerle birlikte bu konu sürekli güncelliğini koruyor.
Adalet Bakanı Bozdağ, geçtiğimiz aylarda AK Parti Yozgat İl Danışma Meclis toplantısında, E-Adalet Uygulamaları, UYAP ve SEGBİS sempozyumunda konuyla alakalı birbirine benzer beyanlarda bulundu. Bozdağ, bahsi geçen maddeyi Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne taşıyan iki hakime yüklenerek, cumhurbaşkanına hakaret suçunun 90 yıldır var olduğunu, şu ana kadar bunu kimsenin sorgulamadığını söyledi. Bozdağ’ın konuşmasındaki dikkat çekici ve bu bültene de konu olan beyanı ise şuydu: “Avrupa Konseyi'ne 47 tane ülke üye bugün. Bu 47 üye ülkenin neredeyse tamamında cumhurbaşkanına, devlet başkanına hakaret suçtur.”

Adalet Bakanı’nın konuyla ilgili söylediklerini incelemeye geçmeden önce yıllardan beri TCK’de yer alan bu suçun, neden bu denli konuşulmaya başlandığının kısa bir analizini yapmak yerinde olacaktır. Geçtiğimiz haftalarda basında Bilgi Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla üniversiteyle ilişiğinin kesildiğinin duyurusu mevcuttu. Yine geçtiğimiz aylarda kendisini daha önce birçok kez ölümle tehdit ettiğini iddia ettiği nişanlısı tarafından şiddete uğrayan bir kadının haberi vardı. Nişanlısı savunmasında “Cumhurbaşkanına hakaret etti, ben de ittim.” sözlerini sarf ettiğinden, şiddet mağduru Hülya B.’nin cumhurbaşkanına hakaret suçundan ifade vermeye çağrıldığı yazıyordu. Bu haber esasen çok fazla anlam barındırıyor içerisinde. Şiddetin meşrulaştırılması için böyle bir savunmanın yapılması, cumhurbaşkanına hakaret suçunun toplumda nasıl algılandığının da açık bir göstergesi.
Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu Kovuşturma Talebinde Büyük Artış
Melda Onur’un Bilgi Edinme talebi doğrultusunda yayınlanan Adalet Bakanlığı cevabına göre, 7 yıllık görev süresince 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hakaret edildiği iddiasıyla 1359 kovuşturma izni talep edilmiş; 545’ine izin verilirken tutuklanan hiç olmamış. 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak ise, göreve başladığı ilk 7 ayda (Ağustos 2014-Mart 2015 arası) 236 kovuşturma izni talebinden 105’ine izin verilmiş; 8 kişi ise tutuklanmış. Venedik Komisyonu Türkiye Raporu’nda yer alan güncel bilgilere göre ise 2014 yılı içerisinde kovuşturma yapmak için Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi yönünde başvuru sayısı 397 iken, bu sayı 2015 yılının ilk 6 ayında 962’ye ulaşmış. Tüm bu verileri dikkate aldığımızda aslında Bozdağ’ın, “El birliği ile Türkiye’de Cumhurbaşkanımıza karşı içerden ki, bazı çevreler içerden ve dışarıdan el ele bir kampanya yürütüyorlar. Ne yapsanız boş. Ne ederseniz edin bu milletin cumhurbaşkanımıza olan muhabbetini yok edemeyeceksiniz.” sözleri kendi bakanlığının istatistiki verileriyle de doğrulayabildiğimiz bu olağandışı artışı göz ardı edip, konuyu saptırma amacı taşıyor.
Venedik Komisyonu Görüşü
Bozdağ konuşmasının devamında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin talebi üzerine Venedik Komisyonu uzmanları tarafından hazırlanan raporla ilgili “Avrupa Konseyi bu güne kadar bu ülkelerin herhangi biriyle ilgili böyle bir görevlendirme yaptı mı, yapmadı. Ama Türkiye’ye gelince yaptılar.” iddiasında bulunmuş. Venedik Komisyonu’nun niçin bu konuda inceleme yaptığını Avukat Benan Molu Venedik Komisyonu Görüşü makalesinde dile getirmiş. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından 29 Ocak 2015 tarihinde Avrupa’da basın özgürlüğünün ve gazetecilerin güvenliğinin sağlanmasına yönelik alınan tavsiye kararı uyarınca, Venedik Komisyonu’nun Türk Ceza Kanunu’nun 216, 301, 314. maddelerinin Avrupa insan hakları hukuku ile uyumu hakkında görüş hazırlaması istenmiş. Daha sonraki, 3 Kasım 2015 tarihli toplantılarında ise bu araştırmaya TCK madde 299’un da eklenmesi kararlaştırılmış. Dolayısıyla bu tavsiye kararı yalnızca cumhurbaşkanına hakaret suçunu incelemek için özel olarak verilen bir karar değildir, hatta bir sonraki toplantıda ek olarak kararlaştırılan bir durumdur.

Avrupa Konseyi Niçin Var?
İddiada Türkiye ile Avrupa Konseyine üye ülkeler karşılaştırıldığı için bunu açıklayarak devam etmemiz uygun olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde Avrupa Konseyi’nin amacı şöyle özetlenmiş: Avrupa Konseyi (AK)’nin amaçları, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve çoğulcu demokrasi ilkelerini korumak ve güçlendirmek; azınlıklar, ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve yabancı düşmanlığı, sosyal dışlanma, uyuşturucu madde ve çevre konularındaki sorunlara çözüm aramak; Avrupa kültürel benliğinin oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmaktır. Konseyi kuran Londra Antlaşması 5 Mayıs 1949’da 10 Avrupa ülkesi tarafından imzalamıştır. AK’nin belkemiğini oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ise 4 Kasım 1950’de Roma’da imzalanmıştır. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki hukuki statüsü ise, kurucu üyeliktir. Konsey, bütün taraf ülkelerin bireysel başvuru hakkını kabul ettiği yargı organı AİHM başta olmak üzere, birçok denetim mekanizmasına sahiptir.
Venedik Komisyonu Nedir?
TBMM Araştırma Merkezinin Venedik Komisyonu yayınında yer alan bilgilere göre, Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu ya da daha çok bilinen adıyla Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’nin anayasal konularda danışma organıdır. Bir nevi Avrupa Konseyi bünyesinde “bağımsız düşünce kuruluşu” gibi çalışmaktadır. Avrupa Konseyi'nin 47 üyesinin tümü Venedik Komisyonu'nun da üyesidir. Bunlara ek olarak, 2004'te Kırgızistan, 2005'te Şili, 2006'da Güney Kore, 2007'de Fas ve Cezayir, 2008'de de İsrail ve Tunus, 2009’de Peru ve Brezilya, son olarak da 2010 yılının başlarında Meksika, Komisyona üye olarak katılmıştır. Böylece, Komisyonun üye sayısı 57’ye ulaşmıştır. ABD dâhil sekiz ülke Venedik Komisyonu'nda gözlemci statüsünde bulunmaktadır.
Türkiye’de TCK m.299
Türk Ceza Kanunu’nun Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar bölümünde özel bir hakaret suçu olarak yer alan cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesine göre cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
TCK m.299’un Zımnen İlgası
Kerem Altıparmak ile Yaman Akdeniz’in konuyla ilgili olarak yazdığı makalede  ise cumhurbaşkanına hakaret suçunun aslında “olmadığına” ilişkin tartışmaların kaynağı Anayasa madde 90 olarak gösterilmiş. Bu maddenin son fıkrasındaki hükme göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

Konuyla ilgili açıklayıcı olabilecek kaynaklardan biri Anayasa Mahkemesi’nin Neşe Aslanbay Akbıyık başvuru kararıdır. Bu kararda şöyle bir bölüm yer almaktadır: Anayasa’nın 90. maddesi ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarının açık olarak gösterdiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla Sözleşme’ye aykırı olduğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit edilmiş olan hükümlerin hukukumuzda uygulanabilirliği yoktur, çünkü bu hükümler Anayasa Mahkemesi’nin ifadesiyle “zımnen ilga edilmiştir” (Neşe Aslanbay Akbıyık Başvurusu, B. No. 2014/5836, 16/4/2015, § 44). Dolayısıyla bu durumda AYM’ye göre bir hüküm Anayasa’ya uygun ve fakat AİHS’e aykırı ise zımnen ilga edilmiştir ve esas alınıp uygulanamaz.
AİHM’in Devlet Başkanına Hakaret Suçuna Bakışı
AİHM’in devlet başkanına hakaret kapsamında verdiği kararlarda tutumu devlet başkanının herkes için geçerli olağan başvuru yollarını kullanması gerektiği, ayrıcalıklı bir koruma altında bulunmamasının doğru olduğu ve özel yasalarla bazı kişilere ayrıcalık yaratmanın sözleşmenin ruhuna ters düştüğü yönündedir. Mahkemeye göre, ifade özgürlüğü karşısında devlet başkanının ayrıcalıklı statüsü kabul göremez. Bu AİHS’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 90.maddesine ve uygulamalara baktığımızda bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınmasının zorunlu olduğunu görürüz. AİHM’in Colombani/Fransa (no. 51279/99), Tuşalp/Türkiye (no. 32131/08 ve 41617/08), Artun ve Güvener/Türkiye (no. 75510/01), Eon/Fransa (no. 26118/10), Otegi Mondragon/İspanya (no. 2034/07), Pakdemirli/Türkiye (no. 35839/97) gibi pek çok davada verdiği kararlara bakacak olursak bir devlet başkanını, o ülkede yaşayan diğer insanlardan daha fazla koruyan tüm ceza hükümleri AİHS m.10’a aykırı görmektedir.
Bu koşullar altında; AİHM tarafından açıkça AİHS’e aykırı olduğu saptanmış olan TCK’nin 299. maddesinin, Anayasa Mahkemesi içtihadında da açık olarak belirttiği gibi, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca AİHS’in 10. maddesi karşısında esas alınması mümkün değildir. Bu madde zımnen ilga edilmiştir.
Avrupa’da Devlet Başkanına Hakaret Suçu
Gözlerimizi Avrupa’ya, Avrupa Konseyi üyesi ülkelere çevirdiğimizde ise bu suçun Macaristan’da 1994’te, Çek Cumhuriyeti’nde 1998’de kaldırıldığını görüyoruz. Avusturya’da cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen (madde 171) var ancak 1975’ten bu yana kullanılmıyor. Hollanda’da kral ve ailesine yönelik hakaret suçu var olmasına karşın 60’lardan bu yana kullanılmıyor. Benzer bir durum Belçika, Portekiz, Romanya ve İspanya için de geçerli. Polonya ve İtalya’da bu konuda ceza hükmü bulunuyor ve nadiren uygulanıyor olsa da mahkemeler bunu para cezası ile (tazminatla) sınırlandırmış. Fransa’da 2000’de verilen kararla artık, devlet başkanına hakaret suçundan dolayı hapis cezası verilemiyor. Almanya’da ise ceza kanunu devlet başkanına hakareti suç saymasına rağmen Federal Anayasa Mahkemesi çok ağır bir eleştiri olsa dahi bunun bir suç sayılamayacağına karar vermiş. Zaten Almanya’da bu hükümden yargılanma da oldukça nadir görülmekte. Avrupa Konseyi gözlemci üyelerinden Amerika’da ise başkana hakaret suçu yok ancak tehdit suçu düzenlenmiş.

Hakaret Suçuyla İlgili Avrupa’da Yapılan Reformlar
Türkiye’de ise Avrupa’daki bu yeniliklere karşın TCK madde 299 üzerinden ifade ve basın özgürlüğü gibi pek çok özgürlüğe sınırlar çizilmeye çalışılıyor ve bunun meşruiyeti “Avrupa’da da bu suç var.” savunmasına dayandırılıyor. Bozdağ da açıklamasında bu anlayış doğrultusunda benzer cümleler kurmuş. Avrupa’da hakaretin “suç” olarak sayılmasıyla alakalı reformlar yapılsa da, hala bu konuda ideal düzeye gelemedikleri tartışılıyor. Örneğin devlet başkanına hakaret suçuyla alakalı olarak International Press Institute’nün raporuna göre Belçika, Danimarka, Hollanda, İspanya, Almanya, Yunanistan, İtalya, Malta, Polonya, Portekiz, İzlanda, Slovenya’da bu suçun cezalandırılması hapisle olabiliyor. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi çeşitli reformlar öngörülmüş olsa da, kriterler ağırlaştırılmış da olsa, nadiren uygulansa dahi hala Avrupa’daki ülkelerin azımsanamayacak kısmında ceza kanunları devlet başkanına hakaret suçuna yer veriyor. Sırbistan iftirayı; Makedonya, Romanya ve Karadağ ise hakaret ve iftirayı suç olmaktan çıkarmış.
Tutuklama En Ağır Koruma Tedbiridir
Toparladığımızda, Bekir Bozdağ’ın Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerinin tamamına yakınında devlet başkanına hakaret suçtur iddiasında yalnızca lafzi bir yorum yapmak buradaki yönlendirmeyi görmemek anlamına gelecektir. Zira Avrupa’da pek çok ülkede geçmiş zamandan kalan bu yasalar nadiren uygulanmaktadır. Tutuklama, Ceza Muhakemesindeki hürriyeti sert şekilde kısıtlayan en ağır koruma tedbiridir. Ülkemizde bu suçtan dolayı oldukça sıklaşan “tutuklama tedbiri” Avrupa ülkelerinde devlet başkanına hakaret suçu sebebiyle neredeyse hiç görülmemektedir. Analizin girişinde de belirttiğimiz gibi, bu konuda müthiş bir hızla artan dava sayıları şu an dünyanın dikkatini Türkiye’ye çekmektedir. Bu sebeple Bozdağ’ın “Venedik Komisyonu Rapor’unu Tanımıyoruz! Diğer ülkelerin de bununla ilgili hükümlerini incelesinler.” çıkışları anlam ifade etmekten uzak kalıyor.
Genel değerlendirmede, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden olduğunu düşündüğümüzde bu Konseyin bel kemiğinin  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olduğunu hatırladığımızda ve Türkiye’nin 1954 yılında AİHS’yi onayladığını, 1987’de  denetim mekanizması olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuruyu tanıdığını, zorunlu yargı yetkisini ise 1990’da kabul ettiğini göz önünde bulundurduğumuzda büyük resmi görmek daha kolay olacaktır.
Kaynaklar
Fikrit İlkiz- Cumhurbaşkanına Hakaret ve 299 Zamanı
World Press Freedom Committee - Hiding From The People Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Normal Tablo"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-priority:99; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; border:none;}
Hurriyet Daily News- Article on insulting the president must change
Venedik Komisyonu Raporu
International Press Institute