Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 28´den 17´ye, ortaöğretimde 18´den 13´e düştü. Bu rakamlarla Kore, Japonya ile aynıyız, Avrupa´daki İngiltere, Fransa birçok ülkeden de daha iyiyiz.
Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayıları Azalıyor
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Antalya'da düzenlenen "Türkiye'de ve Dünyada Değerlendirme Sistemlerinin Eğitime Etkisi" programının açılışında ülkenin eğitim istatistiklerini değerlendirdi. Eğitim düzeyindeki herkese fırsat eşitliği temelinde eğitim vermeyi amaçladıklarını ifade eden Yılmaz, eğitime ayrılan kaynağın yıllar içerisinde arttığını ve yaşanan çeşitli diğer olumlu gelişmeleri aktardı. Eğitimin verimliliğinin ve kapasitenin yeterliliğinin önemli bir ölçütü olan öğretmen başına düşen öğrenci sayısı hakkında da veriler açıklayan Milli Eğitim Bakanı, bu oranın hem ilköğretim hem de lise düzeyinde bir düşüş yaşadığını iddia ederek, iddiasını çeşitli ülkelerle de karşılaştırma yaparak destekledi.
Öğretmen ve öğrenci sayıları ve bu ikili arasındaki oran her akademik yıl için TÜİK'in Eğitim İstatistikleri veritabanı içerisinde ve MEB'in yayınladığı yıllık raporlarda gösteriliyor. Bu sebeple basit bir kaynak taraması yapıldığında Yılmaz'ın işaret ettiği sayılara ulaşmak mümkün.
2012 tarihinde yürürlüğe giren 4+4+4 yasası ile 2013-2014 akademik yılına kadar kesintisiz 8 seneyi kapsayan "İlköğretim"; bu tarihten itibaren 4 yıllık zorunlu ilkokul ile 4 yıllık zorunlu ortaokuldan oluşacak şekilde bölünmüş oldu. Bu sebeple TÜİK'in istatistikleri 2012 yılından sonra aynı başlıklar altında iki farklı veri sunuyor. Daha doğru bir karşılaştırmanın yapılması için o tarihten itibaren ilkokul verilerini yeni tanımına göre, lise düzeyindeki veriler için de "ortaöğretim" başlığı altında yer alan sayıları derlediğimizde bu tabloyla karşılaşıyoruz.
TÜİK’in verileri sadece 2015-2016 akademik yılına kadar mevcut. Bu sebeple 2016-2017 için Milli Eğitim Bakanlığı’nın o yıla ilişkin örgün eğitim raporunu incelediğimizde Milli Eğitim Bakanı’nın iddiasının doğrulanması mümkün. İktidara geldikleri dönemde 28 olan öğretmen başına öğrenci sayısı bu zamana kadar neredeyse her yıl düzenli bir düşüş göstererek 17’ye kadar gerilemiş. “Ortaöğretim” adı altında yine lise düzeyinde bu oranlara baktığımızda da benzer bir durum söz konusu. Lise düzeyindeki okullarda eğitim veren öğretmen başına 2002-2003 döneminde 18 öğrenci düşüyorken, geçtiğimiz örgün öğretim döneminde bu sayı 13 öğrenci olarak hesaplanmış.
Diğer Ülkelere Göre Ne Durumdayız?
Avrupa İstatistik Ofisi(Eurostat)'ın eğitim veritabanı içerisinde AB ülkelerinde ilköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki öğretmen başına öğrenci oranına ulaşmak mümkün. Ülkelerin ortak olarak en güncel 2015 verisi bulunduğu için, karşılaştırmayı bu sene üzerinden yapmamız gerekiyor. 2015 yılında, Türkiye'de bu oran, Milli Eğitim Bakanı'nın iddia ettiği gibi diğer ülkelerden oldukça iyi bir konumda değil. Hatta ilköğretim seviyesinde tüm AB ülkeleri içerisinde Türkiye en yüksek orana sahip. Karşılaştırmada referans gösterilen İngiltere ve Fransa'da bu sayı Türkiye'den daha düşük. Ortaöğretimdeki öğretmen başına düşen öğrenci sayısına ilişkin ulaştığımız sayılar ise Bakan Yılmaz'ın iddiasını nispeten destekler nitelikte. Çünkü lise düzeyine örneğin İngiltere'nin ortalaması 26'ya kadar çıkmış durumda. Ancak yine burada da diğer AB ülkelerine kıyasla Türkiye'deki durumun daha kötü olduğu görülüyor.
Ülkemizin bu alandaki istatistiklerinin benzer olduğu iddia edilen Kore ve Japonya'nın verilerine ise UNESCO'nun eğitim veritabanından ulaşabiliyoruz. Ancak bu iki ülke için de en güncel veriler 2014 yılına ait. Karşılaştırma 2014 özelinde yapıldığında Türkiye'deki öğretmen başına düşen öğrenci sayısının Kore ve Japonya'dakinden daha fazla olduğu açık. Hatta yıllar içerisindeki değişim seyri göz önünde bulundurulduğunda, her 3 ülkenin oranında da yıllar içerisinde bir azalma söz konusu olduğu ancak Türkiye'nin hep Japonya ve Kore'den daha yüksek bir sayıya sahip olduğu da yine tablodan okunabiliyor. En güncel sayılar iki ülke için de resmi kaynaklarca açıklanmamış olsa da, genel eğilimin devamı düşünüldüğünde Türkiye'nin güncel rakamlarının yine bu iki ülkenin üstünde kaldığını tahmin ediyoruz. Böylece ulaşabildiğimiz veriler Bakan'ın iddiasının bu kısmıyla örtüşmüyor.