OECD’nin geçtiğimiz günlerde yayınladığı “Hükümetlere Bakış 2017” başlıklı raporunu incelemeye devam ediyoruz. Raporda yer alan ve dikkat çeken başlıklardan biri de hükümetlerin veya devletlerin risk yönetimi ve iletişimi konusundaki çalışmalarına ayrılmış. Bu başlık altında incelenen riskler arasında üzerinde durulan konu ise ülkelerin son yıllarda karşılaştıkları doğal veya doğal olmayan felaketler. Örneğin 2010 yılında İzlanda’da patlayan yanardağı ve arkasından oluşan zararlar ya da Şili ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde yaşanan büyük ölçekli depremler bu felaketler arasında sayılabilir. Risk yönetimi ve iletişimi başlığı da ülkelerin böyle felaketler karşısındaki çalışmalarını değerlendiren bir başlık.
OECD’nin geçtiğimiz günlerde yayınladığı “Hükümetlere Bakış 2017” başlıklı raporunu incelemeye devam ediyoruz. Raporda yer alan ve dikkat çeken başlıklardan biri de hükümetlerin veya devletlerin risk yönetimi ve iletişimi konusundaki çalışmalarına ayrılmış. Bu başlık altında incelenen riskler arasında üzerinde durulan konu ise ülkelerin son yıllarda karşılaştıkları doğal veya doğal olmayan felaketler. Örneğin 2010 yılında İzlanda’da patlayan yanardağı ve arkasından oluşan zararlar ya da Şili ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde yaşanan büyük ölçekli depremler bu felaketler arasında sayılabilir. Risk yönetimi ve iletişimi başlığı da ülkelerin böyle felaketler karşısındaki çalışmalarını değerlendiren bir başlık.
Karşılaşılan Riskler Açısından OECD Ülkeleri
OECD’nin raporundaki tanımlamaya göre bir olayın felaket olarak sayılabilmesi için 10 ya da daha fazla insanın ölmesi, 100 ya da daha fazla insanın yaşanan olaydan etkilenmesi, olaydan sonra olağanüstü hal ilan edilmesi veya uluslararası yardım talep edilmesi gerekiyor. Bu kriterlere göre tanımlanan felaketlerin yılda ortalama sayılarına bakıldığında, ABD’nin ilk sırada olduğu görülüyor. ABD’yi Meksika, Japonya ve Türkiye takip ediyor.
OECD’nin raporundaki tanımlamaya göre bir olayın felaket olarak sayılabilmesi için 10 ya da daha fazla insanın ölmesi, 100 ya da daha fazla insanın yaşanan olaydan etkilenmesi, olaydan sonra olağanüstü hal ilan edilmesi veya uluslararası yardım talep edilmesi gerekiyor. Bu kriterlere göre tanımlanan felaketlerin yılda ortalama sayılarına bakıldığında, ABD’nin ilk sırada olduğu görülüyor. ABD’yi Meksika, Japonya ve Türkiye takip ediyor.

Felaketlerin Ekonomik Zararları da Yüksek
Yaşanan bu doğal veya insan eliyle oluşan felaketlerin ülke ekonomilerine verdikleri zarar da yüksek. OECD’nin raporundaki 1995-2015 yıllarını kapsayan verilere göre bu tarz felaketlerin zararlarının GSYH’ye oranı açısından en kötü durumda olan ülke Yeni Zelanda. Yeni Zelanda’nın ardından Şili, Japonya, ABD ve Türkiye gelmekte.
Yaşanan bu doğal veya insan eliyle oluşan felaketlerin ülke ekonomilerine verdikleri zarar da yüksek. OECD’nin raporundaki 1995-2015 yıllarını kapsayan verilere göre bu tarz felaketlerin zararlarının GSYH’ye oranı açısından en kötü durumda olan ülke Yeni Zelanda. Yeni Zelanda’nın ardından Şili, Japonya, ABD ve Türkiye gelmekte.

Felaketler Karşısında Ülkeler Hazırlıklı mı?
Ülkelerin, bu kadar zarar getiren felaketler karşısında hazırlıklı olup olmadıkları da OECD raporundaki ilgili konu başlığında ele alınıyor. Buna göre OECD’nin önerilerinin başında ulusal bir risk yönetim stratejisinin oluşturulması geliyor. Dahası, felaketlerin oluşmasından önce de önlem alınabilmesi için ülkelere bütünsel bir risk tanımlama ve değerlendirme sistemi oluşturulması ve böylece risklerden kaçınabilme, risklerin etkilerini azaltma, oluşabilecek felaketlerin ardından yeniden yapılanma ve toparlanma aşamalarının hızlıca hayata geçmesi de önerilerin arasında yer alıyor. Bu amaçla OECD tarafından oluşturulan bir değerlendirme anketine göre 29 ülkede ulusal bir strateji varken, 28 ülkede risk yönetimi konusu ulusal hükümetlere devredilmiş durumda. Sadece 4 ülkede risk yönetiminin başında koordine eden bir devlet organı bulunmuyor.
Risk yönetimine OECD’nin önerdiği hükümet fonksiyonları açısından bakıldığında Türkiye’nin önerilen 11 fonksiyondan, 6 tanesini sağladığı görülüyor. Henüz sağlanmayan diğer 5 bileşen ise sırasıyla: risk yönetimi politikaları tasarlama, bu politikaların hayata geçmesi için teşvikler sağlama, risk yönetimine dair değerlendirme sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması, hükümet organlar arasında politika birliği sağlama çalışmaları ve birbiriyle çatışan politikaların tespit edilmesi var. Bu 11 bileşenin hepsini sağlayan ülkeler ise Lüksemburg, Meksika, Hollanda, Birleşik Krallık, ABD, Kosta Rika, Kolombiya ve Litvanya.
Risk iletişimi açısından ise Türkiye’nin riskleri önleme konusunda kamuoyu tartışması sağlayacak platformlar kurma ve paydaşları dahil etme konularında bir politikasının olmadığı ancak risklerle ilgili halkı bilgilendirme, risk altındaki grupları koruma ve eğitim sistemi aracılığıyla halkı bilgilendirme açısından görevini yerine getirdiği dikkat çekiyor.
Ülkelerin, bu kadar zarar getiren felaketler karşısında hazırlıklı olup olmadıkları da OECD raporundaki ilgili konu başlığında ele alınıyor. Buna göre OECD’nin önerilerinin başında ulusal bir risk yönetim stratejisinin oluşturulması geliyor. Dahası, felaketlerin oluşmasından önce de önlem alınabilmesi için ülkelere bütünsel bir risk tanımlama ve değerlendirme sistemi oluşturulması ve böylece risklerden kaçınabilme, risklerin etkilerini azaltma, oluşabilecek felaketlerin ardından yeniden yapılanma ve toparlanma aşamalarının hızlıca hayata geçmesi de önerilerin arasında yer alıyor. Bu amaçla OECD tarafından oluşturulan bir değerlendirme anketine göre 29 ülkede ulusal bir strateji varken, 28 ülkede risk yönetimi konusu ulusal hükümetlere devredilmiş durumda. Sadece 4 ülkede risk yönetiminin başında koordine eden bir devlet organı bulunmuyor. Risk yönetimine OECD’nin önerdiği hükümet fonksiyonları açısından bakıldığında Türkiye’nin önerilen 11 fonksiyondan, 6 tanesini sağladığı görülüyor. Henüz sağlanmayan diğer 5 bileşen ise sırasıyla: risk yönetimi politikaları tasarlama, bu politikaların hayata geçmesi için teşvikler sağlama, risk yönetimine dair değerlendirme sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması, hükümet organlar arasında politika birliği sağlama çalışmaları ve birbiriyle çatışan politikaların tespit edilmesi var. Bu 11 bileşenin hepsini sağlayan ülkeler ise Lüksemburg, Meksika, Hollanda, Birleşik Krallık, ABD, Kosta Rika, Kolombiya ve Litvanya. Risk iletişimi açısından ise Türkiye’nin riskleri önleme konusunda kamuoyu tartışması sağlayacak platformlar kurma ve paydaşları dahil etme konularında bir politikasının olmadığı ancak risklerle ilgili halkı bilgilendirme, risk altındaki grupları koruma ve eğitim sistemi aracılığıyla halkı bilgilendirme açısından görevini yerine getirdiği dikkat çekiyor.