Bir Instagram sayfası tarafından 2 Temmuz 2021 tarihinde yapılan paylaşımda Nuri Killigil’e ait silah fabrikasının İsrail’e karşı savaşan Araplara silah satmaya kalktığı için havaya uçurulduğu, devlet yetkililerinin cenaze törenine katılmadığı ve diyanet tarafından Nuri Killigil’in cenaze namazının kıldırılmadığı iddia edildi. Gönderi 27 binden fazla görüntülenme alırken 4 bine yakın da beğeni topladı.
Paylaşımda geçen metin şu şekilde:
İsmet İnönü Dönemi Türkiye’de özel silah sanayisini kurmak için bütün engellemelere rağmen mücadele eden Nuri Killigil Paşa silah fabrikası kurdu. İsrail’e karşı savaşan Araplara silah satmaya kalkınca fabrikası havaya uçuruldu, Şehit olan bedeninden geriye kalanlar bu ufacık tabuta sığdı. Devlet cenaze töreninde yoktu! Diyanet namazını kıldırmadı!

Nuri Killigil ve silah fabrikasıyla ilgili iddialara farklı sosyal medya platformlarında da rastlamak mümkün.
Nuri Paşa (Killigil) Kimdir?
Nuri Paşa; I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi'nde elde ettiği askeri ve siyasi başarılar ile Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasında oldukça önemli bir yeri bulunan Osmanlı komutanı. Bu dönemde ayrıca Trablusgarp Cephesi'nde savaştı. Kurtuluş Savaşı’nda Doğu Cephesi'nde görevler aldı. Nuri Killigil Paşa ayrıca İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en önemli isimlerinden olan, Osmanlı komutanı ve siyasetçi Enver Paşa’nın kardeşi.

(Enver Paşa, Babaları Ahmet Bey, Nuri Paşa)

Nuri Paşa, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk Ordusunun silah ve cephane ihtiyaçlarını karşılayan fabrika, tamirhane ve imalathanelerde görevler aldı. Cumhuriyet Dönemi'nde İstanbul’da metal eşya, silah ve mühimmat üreten fabrika sahibi bir özel girişimciydi. 2 Mart 1949’da İstanbul/Sütlüce’de bulunan fabrikasının henüz tespit edilemeyen bir sebep ile patlaması sonucu 6 itfaiye eri ve 22 işçi ile birlikte hayatını kaybetti.
Sütlüce Patlaması Neden Oldu?
2 Mart 1949 günü Nuri Killigil’in sahibi olduğu metal eşya fabrikasında kuvvetli bir patlama yaşandı. Patlamada Nuri Killigil ile birlikte 6 itfaiye eri ve 22 işçi hayatını kaybetti. İşçiler ve halk arasından yaralananlar oldu. Olay anında fabrikada bulunan Nuri Killigil’in hadiseden birkaç gün sonra bazı kıyafet ve eşyalarının dağılmış bir halde bulunması üzerine ölmüş olduğu kabul edildi.
Kamuoyunda ilgi uyandıran ve meclis toplantılarında da tartışılan Sütlüce Patlaması, dönem gazeteleri ve meclis tutanaklarından takip edilebilir.
İstanbul’da, şehrin oldukça yakınında bulunan fabrikada bu şiddet ve yıkıcılıkta bir patlamanın nasıl gerçekleştiği üzerine yapılan soruşturma ve tartışmalarda en çok iki ihtimal üzerinde durulmuş. Bu ihtimallerden ilki ihmaller zinciri ile önüne geçilememiş bir kaza olmuş olması.
Diğeri, Nuri Paşa’ya bir sabotaj yapıldığı iddiası. Bu ihtimal üzerinde durulurken vurgulanan en önemli nokta Nuri Killigil’in bir fabrika sahibi olmaktan öte taşıdığı askeri ve siyasi kimlik. İddiaların odak noktası ise olaydan sonra ilk olarak Muhasebeci Sengaras'ın açıkladığı üzere; o günlerde Suriye Hükümeti'nin siparişi üzerine üretilen ve henüz sevk edilmemiş mermiler.
Sengaras’ın 3 Mart 1949 tarihli gazetelere yansıyan ifadeleri şöyle:

Biz bu ikibin mermiyi Suriye Hükümetinin siparişi üzerine yaptık. Her an sevk emrini bekliyorduk. Fabrikamız ayrıca Pakistan’dan da top siparişleri almıştı."

Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması ve ardından Arap Birliği’nin İsrail’e savaş açması ile başlayan savaş sırasında Suriye Hükümeti'nin verdiği siparişi üzerine Sütlüce Fabrikası'nda üretilen mermiler hakkında Milli Savunma Bakanı Hüsnü Çakır’ın 18 Mart 1949'da gerçekleşen meclis görüşmelerinde dile getirdikleri ise şöyle:
“Bu zatın son 1948 senesi zarfında Suriye için, Mısır için ve Pakistan için sipariş müsaadesi istediği doğrudur. Suriye ve Mısır için, (Birleşmiş Milletler) Güvenlik Konseyinin bu memleketlere silâh ve mühimmat sevk edilmemesi yolundaki kararına binaen, Bakanlıkça kabul edilmemiştir. Yalnız Güvenlik Konseyinin Pakistan hakkında bir kararı olmaması hasebiyle Pakistan için senenin son ayında böyle bir sipariş müsaadesinin kabulünde bir mahzur görülmemiştir.”
Anlaşıldığı üzere Suriye Hükümeti'nden alınan siparişler, usulüne uygun olmayan bir şekilde Milli Müdafaa Vekaleti'nden üretim için gerekli izin alınmadan gerçekleştirilmiş.
Paylaşımda yer alan, Sütlüce Metal Eşya Fabrikası'nda o günlerde İsrail ile savaşan Araplara gönderilmek üzere harp malzemesi üretimi yapıldığı iddiası doğru. Fakat Nuri Killigil Paşa ve diğer patlama kurbanlarının bu üretim ile alakalı düzenlenmiş bir saldırı sonucu hayatlarını kaybettiklerine dair kesin bir karar vermek oldukça güç. 
Soruşturmalarda takip edilen diğer olasılık, patlamanın işleyişte yapılan ihmaller sebebiyle gerçekleşen bir kaza sonucu yaşanmış olması.
Tanıkların ifadeleri incelendiğinde ortaya çıkan tablo kapsüllerin korunduğu dolabın hararetinin 80 dereceyi aştığı ve bu durumun fark edilmemesi üzerine ilk patlamanın gerçekleştiği yönünde.
Çıkan yangının etkisiyle kimyahanede bulunan eczalar yangının kısa sürede büyümesine sebep olurken o sırada fabrikada bulunan Nuri Killigil’in Hasköy İtfaiyesi’ne haber verdiği ve yangın yerine koştuğu olaya tanık olanlar tarafından dile getiriliyor.
Fabrikanın Kapsül ve Fülminat Şefi Şadan, savcıya verdiği ifadede yaşananları şöyle anlatmış:
“Yangın çıkar çıkmaz Nuri Paşa benim bulunduğum yere geldi ve orada bulunan ve içinde ne olduğunu bilmediğim bir dolabı derhal dışarıya çıkarmamızı söyledi. Hâlbuki benim kapsüllerin rutubet derecesini ölçen tav dolabının önünden ayrılmamam lazımdı. Israrı karşısında dolabın nakline yardım etmek zorunda kaldım. Bu sırada dolapta bir takım çıtırdılar olmakta idi. Nitekim birkaç dakika sonra müthiş bir infilâk oldu.”
Olay yerine gelen itfaiye erlerinin kimyahanedeki yangını söndürmek için çatıya çıktıkları, şiddetlenen alevlerin yayıldığı alanın altında barut ve trotil gibi patlayıcı maddeler bulunan bir depo olduğu söyleniyor. Kısa bir süre sonra bu alan çöküp içerideki patlayıcı maddeler infilâk ettiğinde, İstanbul’da büyük bir gürültü ve sarsıntı ile hissedilen esas patlama meydana gelmiş.
Nuri Killigil’in Cenaze Töreni ile İlgili İddialar
Hadiseden birkaç gün sonra Nuri Killigil’e ait bir ayakkabı teki, not defteri, parçalanmış bir kravat ve onun olduğu iddia edilen bileğinden kopuk bir el tahribatın kaldırılması sırasında bulundu.
Patlamada hayatlarını kaybeden Nuri Paşa dahil 10 kişinin cenazeleri 7 Mart 1949’da Beyazıt Camii'nden törenle kaldırıldı. Cenaze töreninde İçişleri Bakanı Mehmet Emin Erişirgil, Çalışma Bakanı Reşad Şemsettin Sirer, İstanbul Savcısı İhsan Köknel ve Orgeneral Kazım Orbay hazır bulundular. Cenazeler şehitliğe defnedildi.

Resmi cenaze törenine ait fotoğraf. Cumhuriyet, 8 Mart 1949.

Nuri Paşa’nın şehit olan bedeninden geriye kalanlar için cenaze namazı kılınmadığı ve düzenlenen törene devlet yetkililerinin katılmadığına dair iddiaların dayanağı 22 Mart 1949’da Nuri Paşa’ya ait olduğu düşünülen kolları ve bacakları kopuk, kafatası parçalanmış bir üst beden bulunmuş olması.
Nuri Paşa ailesi, bu buluntular için de bir cenaze merasimi talep etmiş.
23 Mart 1949’a ait Yeni Sabah Gazetesi olayı şöyle anlatıyor:
“Nuri Paşa (Killigil) ailesi Sütlüce’de infilak sahasında son arama ve taramalar esnasında sahilde bulunan bir ceset parçasının Nuri Paşa’ya ait olduğunu iddia ederek bunun için bir cenaze merasimi yapmak istediklerini bildirmişlerdir. Alakalı idare makamları keyfiyeti müftülüğe bildirerek bu vaziyette bir cenaze merasimi yapılıp yapılamayacağını sormuşlardır. İstanbul müftülüğü de bu hususta verdiği cevapta cenaze merasimi için cenaze namazı kılınması icap ettiğini, halbuki herhangi bir ceset parçası için cenaze namazının dinen caiz bulunmadığını bildirmiştir.”
İslamiyet’te yanmış, parçalanmış, ya da bir parçası bulunmuş bedenlerin nasıl defnedileceği konusu mezhep ve görüş farklılıklarına bağlı olarak ayrı hükümlere varılabilen bir konu. Bu kararı veren dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nin 544. maddesine göre;
“Ölmüş olan bir Müslüman'ın başı ile beraber vücudunun çoğu bulunuyorsa yıkanır; kefenlenir ve namazı kılınır. Fakat başsız olarak yalnız vücudun yarısı bulunsa veya gövdesinin çoğu kaybolmuş olsa yıkanmaz, kefenlenmez ve üzerine namaz kılınmaz. Bir beze sarılarak gömülür.”
Cenaze merasimi tamamlandıktan sonra bulunan beden parçalarının hangi uzuvları barındırdığına dair teyit edilebilen kesin bir bilgi bulunmuyor. Bulunan parça ile alakalı yukarıda verilen betimlemeler Atilla Oral’ın Nuri Paşa adlı kitabından alındı. Oral, beden ile ilgili bilgilerini fabrika işçileri ve olayın görgü tanıkları ile yaptığı görüşmelerden elde etmiş.
Facebook’ta paylaşılan iddiada yer alan fotoğraf, bu buluntular üzerine aile tarafından düzenlenen cenaze törenine ait.

Nuri Paşa’nın cenazesine devlet görevlilerinin katılmadığı ve diyanet tarafından cenaze namazının kıldırılmadığı iddiaları kısmen yanlış. Nuri Paşa için iki cenaze töreni düzenlendi. Biri, diğer bazı kazazedelerle birlikte devlet görevlilerinin de katıldığı bir törenle şehitliğe defnedildi. Diğeri, olaydan günler sonra bedenine ait olduğu iddia edilen buluntular için ailesi tarafından, İstanbul Müftülüğü bir imam atamadığı halde düzenlendi ve aynı şehitliğe defnedildi.
Sütlüce Metal Eşya Fabrikası'nın ve İhmallerin Kısa Öyküsü
Patlamanın neden kaynaklandığına dair döneme ait tartışmalarda olayın bir sabotaj olma ihtimalinden daha fazla üzerinde durulan husus, ihmaller. Dışarıda savcılar tarafından kaza veya sabotaj olmak üzere iki olasılık üzerinden yürütülen soruşturmalar, meclis içerisinde de tartışmaya açıldı. Bu tartışmalara dayanarak, Sütlüce Metal Eşya Fabrikası'nın öyküsü ve yapıldığı öne sürülen ihmaller kısaca anlatılabilir.
Sütlüce Fabrikası'nda ilk defa 1935 yılında bir limited şirket tarafından madeni eşya üretilmeye başlanmış.
Fabrika, 1938’de Nuri Killigil tarafından satın alınmış. 1933’ten beri Zeytinburnu Demir Eşya Fabrikası'nda silah ve mühimmat üreten Nuri Killigil’in bu yeni fabrikası, madeni eşya üretme ve işletme şartları ilerletildiği takdirde silah ve mühimmat imal etme izinlerine sahip.
Sütlüce Fabrikası'na tezgah ve makine eklemeleri yapılması üzerine İstanbul Belediyesi tarafından 1940 ve 1941’de denetimler düzenlenmiş. Bu incelemelerde işletmenin madeni eşya fabrikası olduğu, bina vaziyetinin iyi olduğu, binada yangın söndürme tertibatı bulunduğu, fabrikanın daha çok harp sanayisi için çalıştığı belirtilmiş. Sıhhi önlemler için sunulan öneri işçilerin çalışırken göz koruyucu kullanmaları olmuş. Fabrika tetkiklerden sonra madeni eşya imalathanesi ruhsatı ile çalışmaya devam etmiş.
1940'ta yürürlüğe giren 3763 sayılı “Türkiye’de Harp Silah ve Mühimmatı Yapan Hususi Sanayi Müesseselerinin Kontrolü Hakkında Nizamname” den önce ve sonra Milli Müdafaa Vekaleti ile birlikte çalışan Nuri Killigil’in fabrikası için Kanun sonrası yeni bir işletme müsaadesi oluşturulmamış.
1947 yılına gelindiğinde Nuri Killgil; İşçi Sigortaları Kurumu ve Çalışma Bakanlığı'na müracaat etmiş ve artık fabrikasının harp imalatı ile meşgul olmayacağını, bu sebeple tehlike sınıfının indirilmesini ve sigorta primlerinin azaltılmasını talep etmiş.
Talep üzerine Bakanlık müfettişleri tarafından yapılan teftişlerde, işletmede harp silah ve mühimmatı üretimi yapılmadığı ve fabrikada hiçbir patlayıcı madde bulunmadığı kaydedilmiş. Bu kayda bakanlık tarafından verilen cevapta; fabrikada 1946 yılından beri patlayıcı madde üretimi yapılmadığı, tekrar böyle bir üretime geçildiği takdirde fabrikanın en yüksek tehlike sınıfında kabul edilmesi gerektiği ve işyerinin düzenli olarak teftiş edilmesi gerektiğinden bahsedilmiş.
Böyle bir rapor bulunduğu halde Sütlüce Fabrikası'nda silah ve mühimmat üretiminin devam etmesi kanuni işleyişteki ihmallere ve suistimallere bağlanır.
Milletvekili Ali Rıza Arı tarafından dile getirildiğine göre 1948 yılı öncesinde silah kapsülü siparişlerini Genelkurmay’dan alan fabrika bu tarihten itibaren kendi kapsül ve fülminatlarını üretmeye başlamış. Ali Rıza Arı ve şahitlerin ifadelerinden bu üretimlerin gerçekleştirildiği binanın linyit ve kok yakan iki soba ile ısıtıldığı ve tahta döşemelere sahip olduğu anlaşılmakta. Arı, patlamanın gerçekleşmesinde ihmallerin payının büyük olduğunu savunuyor.
Hadise hakkında milletvekillerince sunulan soru önergeleri Milli Savunma Bakanı Hüsnü Çakır, Çalışma Bakanı Reşad Şemseddin Sirer ve Başbakan Şemsettin Günaltay tarafından yanıtlandı. Son sözü alan Şemsettin Günaltay’ın açıklaması şöyle:
“Umumi ve süratli bir teftişin ağır ve ezici mesuliyetinden vareste bırakılan bir kısım memurlar da tamamiyle lâkaydiye sürüklenmişlerdir. Bu hâdiseye el koymuş olan adalet teşkilâtı vazifesini ifa edecek ve faciaya sebep olanları meydana çıkararak şüphesiz cezalarını verecektir. Fakat bunun haricinde bâzı dairelerde, kanunların kendilerine tahmil etmiş olduğu vazifeleri hakkiyle ifa etmeyenlerin veya ihmal edenlerin bulunduğu anlaşıldığından bunlar hakkında bakanlıklarca esaslı ve ciddî tetkikler yapılacaktır. Lâkaydi gösterenlerin, vazifelerini ihmal edenlerin meydana çıkarılmasını arkadaşlarımdan rica ettim. Bu hususta tetkikata başlanmıştır. Şüphesiz bunlarda cezalarını göreceklerdir. Aynı zamanda bu mahiyette bulunan müesseseler de sıkı bir surette teftiş edilerek gerekli şeraiti haiz olmayanların faaliyetlerine son verilecektir.”
İsmet İnönü Dönemi'nde Özel Silah Sanayisinin Gelişmesi Engelleniyor muydu?
İsmet İnönü Dönemi'nde uygulanan silah sanayisi politikalarının özel girişimleri engelleyici nitelikte olup olmadıkları Atatürk Dönemi'nde uygulanan sanayi politikaları ile kısaca karşılaştırılarak daha iyi anlaşılabilir. 1923’te Cumhuriyet’in iktisadi politikalarının yönünün belirlenmesi için toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde silah sanayisi adına; baruthane, tophane ve diğer savaş sanayi kollarının geliştirilmesi yönünde bir karar alındı. Kongre kararları bir bütün olarak “kalkınmayı özel teşebbüse dayanarak başaracak, himayeci ve milliyetçi bir iktisat politikası” mahiyetindeydi.
1929 yılında neredeyse tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizin de bir sonucu olarak başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde de “devletçilik” iktisadi politikalarda giderek daha çok benimsenen bir konum aldı. 1932'den beri uygulana ve devletçi politikaların bir ürünü olan Kamu İktisadi Teşekkülleri'nin gelecekteki akıbetleri hakkında Atatürk ve İnönü o tarihten itibaren ters düşmeye başladılar. İnönü liberal girişimlere şüphe ile yaklaşırken; Atatürk, yaşanan ekonomik buhran nedeniyle ihtiyaç duyulmuş bu kurumların ileride halka arz edilerek liberal bir yapıya kavuşmasını arzulamıştı.
1938’den itibaren hız kazanan devletçi politikalar 1942-1946 arasında daha yoğun olarak uygulandı.
Nuri Paşa, ilk fabrikası olan Zeytinburnu Demir Eşya Fabrikası'nda 1933’ten beri silah ve mühimmat üretiyor ve Milli Savunma Bakanlığı ile harp sanayi imalatı için zaman zaman birlikte çalışıyordu.
1940 yılında yürürlüğe giren “Türkiye’de Harp Silah ve Mühimmatı Yapan Özel Sanayi Müesseseleri Hakkında Nizamname” ile birlikte harp sanayi ürünlerinin üretim, sipariş ve ihracatlarının kontrolü Milli Müdafaa Vekaleti'ne bağlandı. Bu Kanun, o dönem uygulanan devletçilik politikalarının bir yansıması olarak özel harp sanayi teşebbüslerini Milli Savunma Bakanlığı çatısı altında topladı.
Döneme ait özel sanayi teşebbüslerinin zorluklarla karşılaştıklarına dair örnekler verilebiliyor olsa da bu değişikliği takip eden yıllarda Milli Savunma Bakanlığı ile yaptığı işbirliklerinde karşılaşılan zorluklar için bakanlığın fabrikaya birden çok defa kolaylık sağlandığı bilgisine ulaşılabilir.

Nejdet Karaköse, Afrika Gruplar Komutanı - Kafkas İslâm Ordusu Komutanı - Sütlüce Fabrikasının Sahibi - Enver Paşa'nın Kardeşi Nuri Paşa, Ötüken Kitap, İstanbul: 2012, s. 397.

1940’lı yıllar; II. Dünya Savaşı ve ekonomik bunalımların yanında uygulanan devletçi politikalar sebebiyle özel sanayi teşebbüslerinin her zaman sorunsuz işleyebildiği bir dönem değildi. Bununla birlikte, Nuri Killigil veya silah fabrikasının  özellikle uygulanan engeller ile karşılaştığı da söylenemez. Fabrika için gösterilen müsamaha örnekleri bulunmakta. Bundan başka, Nuri Killigil’in silah sanayisi girişimlerine başladığı tarih İsmet İnönü Dönemi'ne değil Atatürk Dönemi'ne rastlamakta. Dolayısıyla Nuri Killigil’in İsmet İnönü döneminde Türkiye’de özel silah sanayisini kurmak için bütün engellemelere rağmen mücadele ederek silah fabrikası kurduğu iddiası yanlış. 1938’de Sütlüce Metal Eşya Fabrikası Nuri Killigil tarafından devralınırken engellemelerle karşılaştığına dair bir bilgi bulunmamakta.
İddia KISMEN YANLIŞ
Bir Instagram sayfası tarafından yapılan paylaşımda Nuri Killigil’in İsmet İnönü Dönemi'nde karşılaştığı engellemelere rağmen silah fabrikası kurduğu, İsrail’e karşı savaşan Araplara silah satmaya kalktığı için havaya uçurulduğu, devlet yetkililerinin cenaze törenine katılmadığı ve diyanet tarafından Nuri Killigil’in cenaze namazının kıldırılmadığı iddia edilmişti.
İsmet İnönü Dönemi, devletçi politikalar sebebiyle Cumhuriyet’in ilk yıllarına göre özel sanayi için kısmen daha zor bir dönem. Fakat Nuri Killigil’in 1938’de Sütlüce Fabrikası’nı devralırken veya sonrasında yaptığı işbirliklerinde özellikle yapılmış engellemeler ile karşılaştığına dair bir bilgi yok. Fabrikada İsrail ile savaşan Araplara satılmak üzere üretilen mermiler bulunduğu iddiası doğru. Nuri Killigil’in fabrikasının bu yüzden havaya uçurulduğuna dair iddia ise halen şüpheli. Patlamanın sebebi kesin olarak bilinmiyor. Diyanet tarafından Killigil’in cenaze namazının kıldırılmadığı ve devlet yetkililerinin törene katılmadığı iddiası kısmen yanlış. Killigil için biri resmi iki cenaze töreni düzenlendi. İlk cenaze devlet yetkililerinin de katılımıyla gerçekleşti ve cenaze namazı kılınarak şehitliğe defnedildi. İkinci cenaze için, müftünün kararı doğrultusunda, bir imam atanmadı.

Sonuç olarak;

Nuri Killigil İsrail’e karşı savaşan Araplara silah satmaya kalktığı için fabrikasının havaya uçurulduğu, cenaze törenine devlet yetkililerinin katılmadığı, diyanet tarafından Nuri Killigil’in cenaze namazının kıldırılmadığı iddiaları kısmen yanlış.