Doğruluk Payı olarak üç yılı aşkın süredir gündemdeki konuları, açık kaynaklardan faydalanarak hazırladığımız içerikler ile değerlendiriyor ve takipçilerimizle paylaşıyoruz. Yayınladığımız içerikler, zaman içinde farklı temalar altında birikiyor ve geriye dönüp bakıldığında, anlamlı bir tablo görme olanağı sağlıyor. Örneğin, 2015 yılında Türkiye’de düzenlenen ve gündemindeki konulardan birisi de enerji güvenliği olan G-20 Liderler Zirvesi vesilesiyle hazırladığımız “Türkiye’nin Enerji Gündemi” raporu, siyasilerin enerji konusundaki farklı yaklaşımlarını ve resmi enerji politikasının önceliklerini bir arada incelememize olanak veren bir çalışma olmuştu.
Doğruluk Payı editörleri olarak, bu kez de sitemizde biriken hukuk temalı içeriğe el attık. Bu derlemede son üç yılda doğruluğunu analiz ettiğimiz siyasi demeçleri ve hukuk odaklı tematik bültenleri, mümkünse yeni yayınlanan verilerle güncelleyerek bir araya getirdik. Çalışmamızda, Türkiye’de hukukun uygulanışı ve yargı kurumlarının durumunu dört alt başlık altında inceledik.
Derlemenin birinci kısımda hukukun üstünlüğü kavramını ve Türkiye’yi bu alanda değerlendiren çalışmaları inceledik. İkinci kısımda Türkiye’de mahkemelerin durumuna odaklanarak yargıya intikal eden faili meçhul ve cinsel istismar konulu davaların yıllar içindeki seyrini değerlendirdik. Bunun yanı sıra, bireysel başvurunun önünün açıldığı 2012 yılından bu yana Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruların profilini ve bununla bağlantılı olarak, aynı dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruları da bu kısımda değerlendirdik. Devam eden üçüncü kısımda ise, Türkiye’de ve Avrupa’da devlet başkanına hakaret nedeniyle tutuklamalar konusuna odaklandık. Derlemenin dördüncü ve son kısmı ise, Türkiye’de vatandaşların yargıya duyduğu güven ve adli hizmetlerden memnuniyet konularında yapılmış araştırma sonuçlarına bakma olanağı sağlıyor.
Doğruluk Payı olarak üç yılı aşkın süredir gündemdeki konuları, açık kaynaklardan faydalanarak hazırladığımız içerikler ile değerlendiriyor ve takipçilerimizle paylaşıyoruz. Yayınladığımız içerikler, zaman içinde farklı temalar altında birikiyor ve geriye dönüp bakıldığında, anlamlı bir tablo görme olanağı sağlıyor. Örneğin, 2015 yılında Türkiye’de düzenlenen ve gündemindeki konulardan birisi de enerji güvenliği olan G-20 Liderler Zirvesi vesilesiyle hazırladığımız “Türkiye’nin Enerji Gündemi” raporu, siyasilerin enerji konusundaki farklı yaklaşımlarını ve resmi enerji politikasının önceliklerini bir arada incelememize olanak veren bir çalışma olmuştu.Doğruluk Payı editörleri olarak, bu kez de sitemizde biriken hukuk temalı içeriğe el attık. Bu derlemede son üç yılda doğruluğunu analiz ettiğimiz siyasi demeçleri ve hukuk odaklı tematik bültenleri, mümkünse yeni yayınlanan verilerle güncelleyerek bir araya getirdik. Çalışmamızda, Türkiye’de hukukun uygulanışı ve yargı kurumlarının durumunu dört alt başlık altında inceledik.Derlemenin birinci kısımda hukukun üstünlüğü kavramını ve Türkiye’yi bu alanda değerlendiren çalışmaları inceledik. İkinci kısımda Türkiye’de mahkemelerin durumuna odaklanarak yargıya intikal eden faili meçhul ve cinsel istismar konulu davaların yıllar içindeki seyrini değerlendirdik. Bunun yanı sıra, bireysel başvurunun önünün açıldığı 2012 yılından bu yana Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruların profilini ve bununla bağlantılı olarak, aynı dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruları da bu kısımda değerlendirdik. Devam eden üçüncü kısımda ise, Türkiye’de ve Avrupa’da devlet başkanına hakaret nedeniyle tutuklamalar konusuna odaklandık. Derlemenin dördüncü ve son kısmı ise, Türkiye’de vatandaşların yargıya duyduğu güven ve adli hizmetlerden memnuniyet konularında yapılmış araştırma sonuçlarına bakma olanağı sağlıyor.
TÜRKİYE’DE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
İddia Sahibi: Gülay Yedekçiİddia: “Türkiye hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke arasında 99. sırada yer alıyor.”Doğruluk Payı: Doğruluk Payı vardır.
TBMM’de 6 Ocak 2016’da gerçekleştirilen Genel Kurul’da söz alan CHP İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci Türkiye’nin hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke arasında 99. sırada olduğunu iddia etmişti. Yedekçi’nin demecini incelemiş ve iddiasında doğruluk payı olduğu sonucuna varmıştık.
Hukukun üstünlüğü kavramını, ayrımcılık yapmaksızın herkesin hukuk karşısında hesap verebilir olması ve hukuki sistemin yeteri kadar anlaşılır, tutarlı ve temel insan haklarıyla uyumlu olması olarak tanımlanabilir. Hukukun uygulanış biçimi ve araçlarının yanı sıra, hukuk uygulayıcılarının, yani hâkim ve savcıların da yeteri kadar kalifiye ve tarafsız olmaları da hukukun üstünlüğünü belirleyen faktörler olarak dikkate alınabilir.
The World Justice Project tarafından yürütülen “Hukukun Üstünlüğü Endeksi (Rule of Law Index)” çalışması yıllık olarak hazırlanan kapsamlı bir çalışma. Raporun 2016 sürümü 113 ülkeyi dikkate alıyor. 100.000’in üzerinde kişi ile yapılan anket çalışmasına ve uzman görüşlerine dayanan çalışma, hukukun üstünlüğünün gündelik hayatta nasıl uygulandığı konusuna odaklanıyor. Hukukun üstünlüğü çalışması, 8 temel alan altında kümelenmiş 44 göstergeyi dikkate alarak bir değerlendirme yapıyor. Bu sekiz alan hukukun üstünlüğü ile doğrudan alakalı olan hükümet yetkilerinin kısıtlanması, yolsuzlukların önlenmesi, yönetimde şeffaflık, temel haklar, nizam ve güvenlik, idari yaptırımlar, adil hukuk ve cezai adalet başlıklarından oluşuyor.
Çalışmada en yüksek puanla zirvede yer alan ülke Danimarka oldu. Danimarka’yı sırasıyla takip eden dört ülke ise Norveç, Finlandiya, İsveç ve Hollanda oldu. Rapora göre 113 ülke arasında 99’uncu sırada bulunan Türkiye, geçtiğimiz yıla göre 8 basamak birden gerilemiş. Geçen seneki performansıyla kıyaslandığı zaman Türkiye’nin en bariz gerileme yaşadığı alanlar ise nizam ve güvenlik ile idari yaptırımlar oldu. Türkiye’nin sıralamada kullanılan 8 alanda elde ettiği ekonomik, bölgesel ve küresel sıralama ise tablodaki gibi gerçekleşti.
İddia Sahibi: Gülay Yedekçiİddia: “Türkiye hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke arasında 99. sırada yer alıyor.”Doğruluk Payı: Doğruluk Payı vardır.TBMM’de 6 Ocak 2016’da gerçekleştirilen Genel Kurul’da söz alan CHP İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci Türkiye’nin hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke arasında 99. sırada olduğunu iddia etmişti. Yedekçi’nin demecini incelemiş ve iddiasında doğruluk payı olduğu sonucuna varmıştık.Hukukun üstünlüğü kavramını, ayrımcılık yapmaksızın herkesin hukuk karşısında hesap verebilir olması ve hukuki sistemin yeteri kadar anlaşılır, tutarlı ve temel insan haklarıyla uyumlu olması olarak tanımlanabilir. Hukukun uygulanış biçimi ve araçlarının yanı sıra, hukuk uygulayıcılarının, yani hâkim ve savcıların da yeteri kadar kalifiye ve tarafsız olmaları da hukukun üstünlüğünü belirleyen faktörler olarak dikkate alınabilir.The World Justice Project tarafından yürütülen “Hukukun Üstünlüğü Endeksi (Rule of Law Index)” çalışması yıllık olarak hazırlanan kapsamlı bir çalışma. Raporun 2016 sürümü 113 ülkeyi dikkate alıyor. 100.000’in üzerinde kişi ile yapılan anket çalışmasına ve uzman görüşlerine dayanan çalışma, hukukun üstünlüğünün gündelik hayatta nasıl uygulandığı konusuna odaklanıyor. Hukukun üstünlüğü çalışması, 8 temel alan altında kümelenmiş 44 göstergeyi dikkate alarak bir değerlendirme yapıyor. Bu sekiz alan hukukun üstünlüğü ile doğrudan alakalı olan hükümet yetkilerinin kısıtlanması, yolsuzlukların önlenmesi, yönetimde şeffaflık, temel haklar, nizam ve güvenlik, idari yaptırımlar, adil hukuk ve cezai adalet başlıklarından oluşuyor.Çalışmada en yüksek puanla zirvede yer alan ülke Danimarka oldu. Danimarka’yı sırasıyla takip eden dört ülke ise Norveç, Finlandiya, İsveç ve Hollanda oldu. Rapora göre 113 ülke arasında 99’uncu sırada bulunan Türkiye, geçtiğimiz yıla göre 8 basamak birden gerilemiş. Geçen seneki performansıyla kıyaslandığı zaman Türkiye’nin en bariz gerileme yaşadığı alanlar ise nizam ve güvenlik ile idari yaptırımlar oldu. Türkiye’nin sıralamada kullanılan 8 alanda elde ettiği ekonomik, bölgesel ve küresel sıralama ise tablodaki gibi gerçekleşti.

MAHKEMELERİN GÜNDEMİ
Bitmeyen Kâbus, Faili Meçhuller:
İddia Sahibi: Ahmet Davutoğluİddia: "Faili meçhulleri bu ülkede AK Parti bitirdi."Doğruluk Payı: Doğruluk Payı yoktur.
Türkiye’nin karanlık siyasi gündemine 1970’lerde girdi faili meçhul cinayetler. Ülkeye yeniden düzen ve barış getireceği beklentisiyle gerçekleştirildiği söylenegelen 12 Eylül darbesi sonrasında da hızını kaybetmeden devam eden faili meçhul vakalar, öyle ya da böyle her siyasi iktidarın gündeminde oldu. 62. Hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “faili meçhulleri bu ülkede AK Parti bitirdi” dese de, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı istatistikler faili meçhullerin hiç de azalmadığını gösteriyor.
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verileri cinayet, yağma, nitelikli dolandırıcılık gibi 10 yıldan fazla hapis cezası gerektiren davalara bakmakla görevli Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen dava sayılarını sunuyor. Karara bağlanamayan ve gelecek yıla devreden faili meçhul dosyaların sayısı her geçen yıl artarken, son kayıtlara göre 2015’deki toplam faili meçhul dosya sayısı 3.718.791’di.
Bitmeyen Kâbus, Faili Meçhuller:İddia Sahibi: Ahmet Davutoğluİddia: "Faili meçhulleri bu ülkede AK Parti bitirdi."Doğruluk Payı: Doğruluk Payı yoktur.Türkiye’nin karanlık siyasi gündemine 1970’lerde girdi faili meçhul cinayetler. Ülkeye yeniden düzen ve barış getireceği beklentisiyle gerçekleştirildiği söylenegelen 12 Eylül darbesi sonrasında da hızını kaybetmeden devam eden faili meçhul vakalar, öyle ya da böyle her siyasi iktidarın gündeminde oldu. 62. Hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “faili meçhulleri bu ülkede AK Parti bitirdi” dese de, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı istatistikler faili meçhullerin hiç de azalmadığını gösteriyor.Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verileri cinayet, yağma, nitelikli dolandırıcılık gibi 10 yıldan fazla hapis cezası gerektiren davalara bakmakla görevli Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen dava sayılarını sunuyor. Karara bağlanamayan ve gelecek yıla devreden faili meçhul dosyaların sayısı her geçen yıl artarken, son kayıtlara göre 2015’deki toplam faili meçhul dosya sayısı 3.718.791’di.

Çocuk cinsel istismar suçlarına açılan dava sayısındaki utanç verici artış
İddia Sahibi: Candan Yüceer, CHP Tekirdağ Milletvekiliİddia: “Çocuklara karşı cinsel saldırı, taciz ve tecavüz davalarında 2008'den 2013'e kadar yüzde 400 artış var.”Doğruluk Payı: Büyük ölçüde Doğruluk Payı yoktur.
CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer 21 Nisan 2016’da CHP Çocuk Hakları Komisyonu üyeleri ile birlikte düzenlediği basın toplantısında çocuklara karşı cinsel saldırı, taciz ve tecavüz davalarında 2008'den 2013'e kadar %400 artış olduğunu iddia etmişti. Adalet Bakanlığı’nın konuyla ilgili verilerini incelediğimizde gerçekten de 2009 yılından itibaren ciddi bir artış gözümüze çarpmıştı. Ancak kaynağın açıklama kısmında, bu ani artışın sebebinin veri derleme ve işleme konusunda Adalet Bakanlığı’nın yeni bir yöntem kullanmaya başlaması olduğu bilgisine yer verilmişti. 2004-2008 yılları arasında dosya bazında; yani sadece dosyadaki en ağır suç esas alınarak sayım yapılırken, 2009 yılı sonrasında yeni yönteme geçilmiş ve dosyadaki tüm suçlar ayrı ayrı sayılmaya başlanmıştı. Dolayısıyla Yüceer’in iddiasında çocuklara yönelik cinsel istismarda artış olduğu yönünde doğru bir vurgu olmakla birlikte, iddia edilen artış oranının yöntem değişikliğinden kaynaklandığına kanaat getirip iddiada büyük ölçüde doğruluk payı yoktur demiştik.
Çocuklara yönelik yıkıcı cinsel istismar vakalarına medya kaynaklarında sıklıkla denk geliyoruz. Üstelik bu saldırılar çoğu zaman mağdurların yakınları tarafından yapıldığı için, kimi zaman mahkemeye bile taşınmadan, saldırganın cezasız kaldığı ve mağdur çocukların hayatları boyunca taşıdıkları dev travma vakaları olarak kalabiliyor. 2013 yılında Bianet’te yayınlanan bir içeriğe göre bu vakalarda saldırganların %75’i mağdurların aile ya da yakın çevresinden tanıdığı insanlardan oluşuyor. Neticede saldırganların kim olduğu bir tarafa bırakıldığında da durumun ciddiyeti azalmıyor. Aşağıdaki tabloda Adalet Bakanlığı’nın 2004-2014 yılları arasında çocukların cinsel istismarı ile ilgili açılan dava sayısı ile ilgili verileri yer alıyor.
İddia Sahibi: Candan Yüceer, CHP Tekirdağ Milletvekiliİddia: “Çocuklara karşı cinsel saldırı, taciz ve tecavüz davalarında 2008'den 2013'e kadar yüzde 400 artış var.”Doğruluk Payı: Büyük ölçüde Doğruluk Payı yoktur.CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer 21 Nisan 2016’da CHP Çocuk Hakları Komisyonu üyeleri ile birlikte düzenlediği basın toplantısında çocuklara karşı cinsel saldırı, taciz ve tecavüz davalarında 2008'den 2013'e kadar %400 artış olduğunu iddia etmişti. Adalet Bakanlığı’nın konuyla ilgili verilerini incelediğimizde gerçekten de 2009 yılından itibaren ciddi bir artış gözümüze çarpmıştı. Ancak kaynağın açıklama kısmında, bu ani artışın sebebinin veri derleme ve işleme konusunda Adalet Bakanlığı’nın yeni bir yöntem kullanmaya başlaması olduğu bilgisine yer verilmişti. 2004-2008 yılları arasında dosya bazında; yani sadece dosyadaki en ağır suç esas alınarak sayım yapılırken, 2009 yılı sonrasında yeni yönteme geçilmiş ve dosyadaki tüm suçlar ayrı ayrı sayılmaya başlanmıştı. Dolayısıyla Yüceer’in iddiasında çocuklara yönelik cinsel istismarda artış olduğu yönünde doğru bir vurgu olmakla birlikte, iddia edilen artış oranının yöntem değişikliğinden kaynaklandığına kanaat getirip iddiada büyük ölçüde doğruluk payı yoktur demiştik.Çocuklara yönelik yıkıcı cinsel istismar vakalarına medya kaynaklarında sıklıkla denk geliyoruz. Üstelik bu saldırılar çoğu zaman mağdurların yakınları tarafından yapıldığı için, kimi zaman mahkemeye bile taşınmadan, saldırganın cezasız kaldığı ve mağdur çocukların hayatları boyunca taşıdıkları dev travma vakaları olarak kalabiliyor. 2013 yılında Bianet’te yayınlanan bir içeriğe göre bu vakalarda saldırganların %75’i mağdurların aile ya da yakın çevresinden tanıdığı insanlardan oluşuyor. Neticede saldırganların kim olduğu bir tarafa bırakıldığında da durumun ciddiyeti azalmıyor. Aşağıdaki tabloda Adalet Bakanlığı’nın 2004-2014 yılları arasında çocukların cinsel istismarı ile ilgili açılan dava sayısı ile ilgili verileri yer alıyor.

Anayasa Mahkemesi’ne ne için başvurduk?
İddia Sahibi: Nurhayat Altaca Kayışoğlu, CHP Milletvekiliİddia: “Anayasa Mahkemesine 23 Eylül 2012 tarihinden, 10 Nisan 2015 tarihine kadar 38 bin 67 başvuru yapıldı. Bunlar içerisinde en çok ihlal edilen hak, 34 bin 482 başvuruyla adil yargılanma hakkı.”Doğruluk Payı: Doğruluk Payı vardır.
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yöntemi 12 Eylül 2010 referandumu ile hukuk sistemine giren, yeni sayılabilecek bir hak arama yolu. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru için çeşitli koşullar var. Bireysel başvuru için öncelikle, devletin kamu gücünün bir ihlali veya bir uygulaması neticesinde oluşan bir mağduriyet söz konusu olmalı. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi’ne başvuru ancak geriye kalan tüm idari ve hukuki yollar tüketildiğinde mümkün olabiliyor. Bireysel başvurunun konusu Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi olabilir, ancak bireysel başvuru kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerini kapsamaz.
CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Kayışoğlu’nun 2015’in son günlerinde Anayasa Mahkeme’sine başvuru sayısı ve gerekçeleriyle ilgili iddiasını incelemiştik ve iddiada doğruluk payı olduğuna karar vermiştik. O günden bu yana Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru sayısı önemli ölçüde artarken, temel başvuru gerekçesi aynı kaldı.
2012-2016 yılları arasında Anayasa Mahkemesi’ne yapılan toplam bireysel başvuru sayısı 132.949’u buldu. Bu başvuruların %60’tan fazlası 2016’da gerçekleşti. Ancak 2016’da yapılan 80.756 bireysel başvurudan 72.226’sı karara bağlanamayarak derdest edildi. 2016 sonu itibariyle İhlal edildiği iddia edilen hak türüne göre bireysel başvurular gruplandırıldığında, birinci sırada %53 ile adil yargılanma hakkı geldiği görülüyor.
İddia Sahibi: Nurhayat Altaca Kayışoğlu, CHP Milletvekiliİddia: “Anayasa Mahkemesine 23 Eylül 2012 tarihinden, 10 Nisan 2015 tarihine kadar 38 bin 67 başvuru yapıldı. Bunlar içerisinde en çok ihlal edilen hak, 34 bin 482 başvuruyla adil yargılanma hakkı.”Doğruluk Payı: Doğruluk Payı vardır.Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yöntemi 12 Eylül 2010 referandumu ile hukuk sistemine giren, yeni sayılabilecek bir hak arama yolu. Ancak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru için çeşitli koşullar var. Bireysel başvuru için öncelikle, devletin kamu gücünün bir ihlali veya bir uygulaması neticesinde oluşan bir mağduriyet söz konusu olmalı. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi’ne başvuru ancak geriye kalan tüm idari ve hukuki yollar tüketildiğinde mümkün olabiliyor. Bireysel başvurunun konusu Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi olabilir, ancak bireysel başvuru kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerini kapsamaz.CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Kayışoğlu’nun 2015’in son günlerinde Anayasa Mahkeme’sine başvuru sayısı ve gerekçeleriyle ilgili iddiasını incelemiştik ve iddiada doğruluk payı olduğuna karar vermiştik. O günden bu yana Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru sayısı önemli ölçüde artarken, temel başvuru gerekçesi aynı kaldı.2012-2016 yılları arasında Anayasa Mahkemesi’ne yapılan toplam bireysel başvuru sayısı 132.949’u buldu. Bu başvuruların %60’tan fazlası 2016’da gerçekleşti. Ancak 2016’da yapılan 80.756 bireysel başvurudan 72.226’sı karara bağlanamayarak derdest edildi. 2016 sonu itibariyle İhlal edildiği iddia edilen hak türüne göre bireysel başvurular gruplandırıldığında, birinci sırada %53 ile adil yargılanma hakkı geldiği görülüyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye
İddia Sahibi: Ahmet Davutoğlu, Başbakanİddia:  “AİHM’e başvuru sayısı açısından Türkiye 2.likten 4.lüğe gerilemiştir”Doğruluk Payı: Büyük oranda Doğruluk Payı yoktur.
Türkiye’de insan hakları ile ilgili mağduriyet yaşayanların, ulusal düzeyde başlayan adalet arayışlarının son durağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) oluyor. AİHM Mayıs 2013’te verdiği Hasan Uzun / Türkiye kararıyla, tüketilmesi gereken iç hukuk yollarına Anayasa Mahkemesi’ni de eklemesiyle birlikte AİHM’ye yapılan başvurular son yıllarda önemli ölçülerde azalmıştı. Ancak 15 Temmuz darbe girişimini takip eden dönemde meydana gelen hak ihlalleri nedeniyle AİHM’ye olan başvurular geçtiğimiz sene yeniden önemli ölçüde arttı.
Bu analizi yatığımız 1 Eylül 2014’te başbakanlık görevinin ilk günlerinde olan Ahmet Davutoğlu,  TBMM’de okunan 62. Hükümet programına referansla, Türkiye’nin AİHM’e başvuru sayısı açısından 2’inci sıradan 4’üncü sıraya gerilediği iddia etmişti. AİHM web sitesinden erişilen verilere göre 2013 yılı itibariyle Türkiye’den mahkemeye giden başvuru sayısı toplam başvuruların %11’i olmuştu. Bu oranla Türkiye, Rusya (%16,8), İtalya (%14,4), Ukrayna (%13,3) ve Sırbistan (%11,3)’ın gerisinde, 5.sırada yer alıyordu. Ancak bu azalmanın Türkiye’nin insan hakları karnesindeki iyileşmeden ziyade, Anaysa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun önünün açılması neticesinde gerçekleştiği ve 1985-2013 yılları arasında verilen insan hakları ihlal kararlarına bakıldığında Türkiye’nin 2.639 ihlal kararı ile hala 1. sırada olduğu gerekçesiyle iddiada büyük oranda doğruluk payı yoktur demiştik.
2016 yılına gelindiğinde ise, Türkiye’nin AİHM’ye yapılan başvuru sayısı açısından yeniden ikinciliğe yükseldiğini görüyoruz.
İddia Sahibi: Ahmet Davutoğlu, Başbakanİddia:  “AİHM’e başvuru sayısı açısından Türkiye 2.likten 4.lüğe gerilemiştir”Doğruluk Payı: Büyük oranda Doğruluk Payı yoktur.Türkiye’de insan hakları ile ilgili mağduriyet yaşayanların, ulusal düzeyde başlayan adalet arayışlarının son durağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) oluyor. AİHM Mayıs 2013’te verdiği Hasan Uzun / Türkiye kararıyla, tüketilmesi gereken iç hukuk yollarına Anayasa Mahkemesi’ni de eklemesiyle birlikte AİHM’ye yapılan başvurular son yıllarda önemli ölçülerde azalmıştı. Ancak 15 Temmuz darbe girişimini takip eden dönemde meydana gelen hak ihlalleri nedeniyle AİHM’ye olan başvurular geçtiğimiz sene yeniden önemli ölçüde arttı.Bu analizi yatığımız 1 Eylül 2014’te başbakanlık görevinin ilk günlerinde olan Ahmet Davutoğlu,  TBMM’de okunan 62. Hükümet programına referansla, Türkiye’nin AİHM’e başvuru sayısı açısından 2’inci sıradan 4’üncü sıraya gerilediği iddia etmişti. AİHM web sitesinden erişilen verilere göre 2013 yılı itibariyle Türkiye’den mahkemeye giden başvuru sayısı toplam başvuruların %11’i olmuştu. Bu oranla Türkiye, Rusya (%16,8), İtalya (%14,4), Ukrayna (%13,3) ve Sırbistan (%11,3)’ın gerisinde, 5.sırada yer alıyordu. Ancak bu azalmanın Türkiye’nin insan hakları karnesindeki iyileşmeden ziyade, Anaysa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun önünün açılması neticesinde gerçekleştiği ve 1985-2013 yılları arasında verilen insan hakları ihlal kararlarına bakıldığında Türkiye’nin 2.639 ihlal kararı ile hala 1. sırada olduğu gerekçesiyle iddiada büyük oranda doğruluk payı yoktur demiştik.2016 yılına gelindiğinde ise, Türkiye’nin AİHM’ye yapılan başvuru sayısı açısından yeniden ikinciliğe yükseldiğini görüyoruz.

DEVLET BAŞKANINA HAKARET
İddia Sahibi: Bekir Bozdağ, Adalet Bakanıİddia: “Avrupa Konseyi'ne 47 tane ülke üye bugün. Bu 47 üye ülkenin neredeyse tamamında cumhurbaşkanına, devlet başkanına hakaret suçtur.”Doğruluk Payı: Doğruluk Payı vardır.
Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Temmuz 2016’da yaptığı açıklamada “Avrupa Konseyi'ne üye 47 ülkenin neredeyse tamamında cumhurbaşkanına, devlet başkanına hakaret suçtur” beyanında bulunmuştu.
Devlet Başkanı’na hakaret ve yaptırımları konusunda CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur’un Bilgi Edinme talebi doğrultusunda yayınlanan Adalet Bakanlığı cevabına göre, 7 yıllık görev süresince 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hakaret edildiği iddiasıyla 1.359 kovuşturma izni talep edilmiş; 545’ine izin verilirken tutuklanan hiç olmamıştı. 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak ise, göreve başladığı ilk 7 ayda (Ağustos 2014-Mart 2015 arası) 236 kovuşturma izni talebinden 105’ine izin verilmiş; 8 kişi ise tutuklanmıştı. 11-12 Mart 2016 tarihli Venedik Komisyonu Türkiye Raporu’nda yer alan bilgilere göre ise, 2014 yılı içerisinde kovuşturma yapmak için Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi yönünde başvuru sayısı 397 iken, bu sayı 2015 yılının ilk 6 ayında 962’ye kadar ulaşmıştı.
Devlet Başkanı’na hakaret suçu ile ilgili Avrupa Konseyi ülkelerinde farklı uygulamalar olduğu anlaşılıyor. Örneğin Macaristan’da 1994’te, Çek Cumhuriyeti’nde 1998’de bu suçun kaldırıldığını görüyoruz. Avusturya’da cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen (madde 171) var ancak 1975’ten bu yana kullanılmıyor. Hollanda’da kral ve ailesine yönelik hakaret suçu var olmasına karşın 60’lardan bu yana kullanılmıyor. Benzer bir durum Belçika, Portekiz, Romanya ve İspanya için de geçerli. Polonya ve İtalya’da bu konuda ceza hükmü bulunuyor ve nadiren uygulanıyor olsa da mahkemeler bunu para cezası ile (tazminatla) sınırlandırmış. Fransa’da 2000’de verilen kararla artık, devlet başkanına hakaret suçundan dolayı hapis cezası verilemiyor. Almanya’da ise ceza kanunu devlet başkanına hakareti suç saymasına rağmen Federal Anayasa Mahkemesi çok ağır bir eleştiri olsa dahi bunun bir suç sayılamayacağına karar vermiş. Zaten Almanya’da bu hükümden yargılanma da oldukça nadir görülmekte. Avrupa Konseyi gözlemci üyelerinden Amerika’da ise başkana hakaret suçu yok ancak tehdit suçu düzenlenmiş.
International Press Institute’nün raporuna göre Belçika, Danimarka, Hollanda, İspanya, Almanya, Yunanistan, İtalya, Malta, Polonya, Portekiz, İzlanda, Slovenya’da bu suçun cezalandırılması hapisle olabiliyor. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi çeşitli reformlar öngörülmüş olsa da, kriterler ağırlaştırılmış da olsa, nadiren uygulansa dahi hala Avrupa’daki ülkelerin azımsanamayacak kısmında ceza kanunları devlet başkanına hakaret suçuna yer veriyor. Sırbistan iftirayı; Makedonya, Romanya ve Karadağ ise hakaret ve iftirayı suç olmaktan çıkarmış.
Bekir Bozdağ’ın demecini 2016’da incelediğimiz zaman, doğruluk payı analizi şeklinde puanlamak yerine bilgilendirici bir bülten olarak sunmayı tercih etmiştik. Pratikte uygulaması Türkiye’deki kadar ağır olmamakla birlikte, birçok Avrupa Konseyi ülkesinde devlet bakanını hakaret suçu yer aldığı için iddiada doğruluk payı vardır diyebiliriz.​
İddia Sahibi: Bekir Bozdağ, Adalet Bakanıİddia: “Avrupa Konseyi'ne 47 tane ülke üye bugün. Bu 47 üye ülkenin neredeyse tamamında cumhurbaşkanına, devlet başkanına hakaret suçtur.”Doğruluk Payı: Doğruluk Payı vardır.Dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Temmuz 2016’da yaptığı açıklamada “Avrupa Konseyi'ne üye 47 ülkenin neredeyse tamamında cumhurbaşkanına, devlet başkanına hakaret suçtur” beyanında bulunmuştu.Devlet Başkanı’na hakaret ve yaptırımları konusunda CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur’un Bilgi Edinme talebi doğrultusunda yayınlanan Adalet Bakanlığı cevabına göre, 7 yıllık görev süresince 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hakaret edildiği iddiasıyla 1.359 kovuşturma izni talep edilmiş; 545’ine izin verilirken tutuklanan hiç olmamıştı. 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak ise, göreve başladığı ilk 7 ayda (Ağustos 2014-Mart 2015 arası) 236 kovuşturma izni talebinden 105’ine izin verilmiş; 8 kişi ise tutuklanmıştı. 11-12 Mart 2016 tarihli Venedik Komisyonu Türkiye Raporu’nda yer alan bilgilere göre ise, 2014 yılı içerisinde kovuşturma yapmak için Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi yönünde başvuru sayısı 397 iken, bu sayı 2015 yılının ilk 6 ayında 962’ye kadar ulaşmıştı.Devlet Başkanı’na hakaret suçu ile ilgili Avrupa Konseyi ülkelerinde farklı uygulamalar olduğu anlaşılıyor. Örneğin Macaristan’da 1994’te, Çek Cumhuriyeti’nde 1998’de bu suçun kaldırıldığını görüyoruz. Avusturya’da cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen (madde 171) var ancak 1975’ten bu yana kullanılmıyor. Hollanda’da kral ve ailesine yönelik hakaret suçu var olmasına karşın 60’lardan bu yana kullanılmıyor. Benzer bir durum Belçika, Portekiz, Romanya ve İspanya için de geçerli. Polonya ve İtalya’da bu konuda ceza hükmü bulunuyor ve nadiren uygulanıyor olsa da mahkemeler bunu para cezası ile (tazminatla) sınırlandırmış. Fransa’da 2000’de verilen kararla artık, devlet başkanına hakaret suçundan dolayı hapis cezası verilemiyor. Almanya’da ise ceza kanunu devlet başkanına hakareti suç saymasına rağmen Federal Anayasa Mahkemesi çok ağır bir eleştiri olsa dahi bunun bir suç sayılamayacağına karar vermiş. Zaten Almanya’da bu hükümden yargılanma da oldukça nadir görülmekte. Avrupa Konseyi gözlemci üyelerinden Amerika’da ise başkana hakaret suçu yok ancak tehdit suçu düzenlenmiş.International Press Institute’nün raporuna göre Belçika, Danimarka, Hollanda, İspanya, Almanya, Yunanistan, İtalya, Malta, Polonya, Portekiz, İzlanda, Slovenya’da bu suçun cezalandırılması hapisle olabiliyor. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi çeşitli reformlar öngörülmüş olsa da, kriterler ağırlaştırılmış da olsa, nadiren uygulansa dahi hala Avrupa’daki ülkelerin azımsanamayacak kısmında ceza kanunları devlet başkanına hakaret suçuna yer veriyor. Sırbistan iftirayı; Makedonya, Romanya ve Karadağ ise hakaret ve iftirayı suç olmaktan çıkarmış.Bekir Bozdağ’ın demecini 2016’da incelediğimiz zaman, doğruluk payı analizi şeklinde puanlamak yerine bilgilendirici bir bülten olarak sunmayı tercih etmiştik. Pratikte uygulaması Türkiye’deki kadar ağır olmamakla birlikte, birçok Avrupa Konseyi ülkesinde devlet bakanını hakaret suçu yer aldığı için iddiada doğruluk payı vardır diyebiliriz.​
YARGIYA GÜVEN VE ADLİ HİZMETLERDEN MEMNUNİYET
İddia Sahibi: Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısıİddia: “Yargıdan memnuniyet oranlarının çok yukarıda olması işin doğası gereği mümkün görünmüyor. Yargıya işi düşenlerin yarısı kaybediyor, yarısı kazanıyor ... Buna rağmen 2016’da yargıdan memnuniyet yüzde 52,4 oldu. Bu iyi bir rakamdır.”Doğruluk Payı: Kısmen Doğruluk Payı vardır.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, yakın bir zamanda Türkiye’de yargıdan memnuniyet oranın %52,4 olduğunu ve bunun iyi bir rakam olduğunu ifade etmişti. Bozdağ’ın iddiası TÜİK’in düzenli olarak yaptığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na dayanıyor. Çalışma, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, asayiş, ulaştırma ve adli olmak üzere genel kamu hizmetlerinden vatandaşın duyduğu memnuniyeti ölçmeyi amaçlıyor. Çalışmaya göre 2016 itibariyle Türkiye’de yargı hizmetlerinden memnuniyet %57,9 ile rekor seviyeye ulaşmış.
İddia Sahibi: Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısıİddia: “Yargıdan memnuniyet oranlarının çok yukarıda olması işin doğası gereği mümkün görünmüyor. Yargıya işi düşenlerin yarısı kaybediyor, yarısı kazanıyor ... Buna rağmen 2016’da yargıdan memnuniyet yüzde 52,4 oldu. Bu iyi bir rakamdır.”Doğruluk Payı: Kısmen Doğruluk Payı vardır.Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, yakın bir zamanda Türkiye’de yargıdan memnuniyet oranın %52,4 olduğunu ve bunun iyi bir rakam olduğunu ifade etmişti. Bozdağ’ın iddiası TÜİK’in düzenli olarak yaptığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na dayanıyor. Çalışma, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, asayiş, ulaştırma ve adli olmak üzere genel kamu hizmetlerinden vatandaşın duyduğu memnuniyeti ölçmeyi amaçlıyor. Çalışmaya göre 2016 itibariyle Türkiye’de yargı hizmetlerinden memnuniyet %57,9 ile rekor seviyeye ulaşmış.

Türkiye’de yarı hizmetlerinden memnuniyet oranı %50’lerde seyrederken, yargıya güven konusunda yapılan araştırmalar farklı sonuçlar ortaya koyuyor. Kadir Has Üniversitesi tarafından hazırlanan 2016 Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması yargıya güven oranının %35,5 seviyesinde olduğunu gösteriyor. Uluslararası düzeyde, bağımsız bir çalışma olan Dünya Değerler Atlası anketi (World Values Survey) ise 2010-2014 arasını bir bütün olarak aldığında Türkiye’de yargıya güven oranının %67,4 seviyesinde olduğunu gösteriyor. Dünya Değerler Atlası’na dahil edilen ülkelerden Almanya, Çin, İsveç, Katar, Malezya, Özbekistan, Singapur ve Tayland’da yargıya güven oranının %70’in üzerinde olduğunu görüyoruz. Eurobarometer çalışması ise kimi AB ülkelerinde yargıya güvenin %85’e kadar çıktığını gösteriyor.

Bozdağ, yargı süreçlerinde her zaman bir kazanan ve bir kaybeden olduğu varsayımıyla, “işin doğası gereği” yargı memnuniyetinin düşük olacağını belirtmişti. Ancak yargı memnuniyeti konusuna, kazan-kaybet odaklı bir rekabet düzeni yerine, bağımsız ve adil bir yargı sistemi varlığı ile yaklaşmak daha doğru olacaktır. Bozdağ’ın öne sürdüğü %52,4’lük yargı hizmetlerinden memnuniyet oranı TÜİK’in çalışması ile desteklenebildiği halde, farklı çalışmalarda yargıya güven konusunda Türkiye’den daha iyi durumda ülkeler olduğunu da hesaba katarak bu iddiada kısmen doğruluk payı vardır demiştik.