Veganlık, hayvansal ürünler tüketiminden kaçınmayı merkezine koyan bir yaşam stili. Bu kaçınma sadece et, süt ve yumurta gibi gıdalar ve kürk, pamuk ve deri gibi giyecekleri kapsamıyor. Bunun yanında, yapımında hayvanların denek olarak kullanıldığı kozmetik ve temizlik ürünleri de tüketiminde dikkat edilmesi gereken ürünler. Vegan terimi ilk kez 1944 yılında Donald Watson ve 24 arkadaşı tarafından İngiltere'de kurulan bir dernek olan Vegan Society için kullanıldı. Bu dernek, veganlığı insan ihtiyaçları için hayvan sömürüsüne ve zulmüne karşı durmayı amaçlayan bir yaşam stili ve felsefe olarak tanımlıyordu. Sonraki dönemlerde ise farklı felsefi geleneklerle veganlık tekrar yorumlandı. Gary Francione, Tom Regan ve Peter Singer gibi isimlerin öne çıktığı tartışmalarla veganlık yaşam stili, felsefi bakışla gerekçelendirilen bir etik tutum haline geldi.

Tüketim alışkanlıklarının temel bir kimlik imleyeni haline geldiği post-modern dünyada ise veganlık etik tutumun yanında siyasal ve kültürel bir duruşu da kapsayan bir hareket. Her ne kadar vegan beslenme tarzının gelenek ve din gibi referanslarla yaygın olduğu Asya ve Afrika ülkeleri varsa da özellikle son otuz yılda endüstriyel amaçlarla yapılan hayvan zulmüne karşı biriken tepki, tabanda vegan ve vejetaryen beslenmeye yönelimi de arttırıyor. Bu eğilim, vegan beslenmenin insan sağlığı açısından sonuçlarıyla ilgili bilimsel çalışmaların artması ve piyasada hayvan tabanlı ürünlere alternatiflerin çoğalmasıyla birlikte giderek güçleniyor.

2016 yılında Nielsen'in yaptığı bir araştırmaya göre Asya-Pasifik bölgesinde nüfusun %9'u vegan bir diyet takip ediyor. Bu oran Afrika ve Orta Doğu'da %6, Avrupa'da ise %2 seviyelerinde. Vegan tüketiminin görünür şekilde yaygınlaştığı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerin orta sınıflarının da giderek vegan tercihlerde bulunduğu görülüyor. Euromonitor'ün 2019'da yayınladığı raporda 2016-2017 döneminde vejetaryen nüfusun en fazla arttığı 10 ülke arasında Nijerya, Pakistan ve Endonezya gibi ekonomik olarak gelişmekte olan ülkeler var. Türkiye de bu sıralamada 7. sırada. Bu sıralamayı ülkelerin nüfusuyla okuduğumuzda da 2016-2017 döneminde Nijerya ve Pakistan’da her 1.000 kişiden 6’sının vejetaryenliğe yöneldiğini, diğer ülkelerde ise bu rakamın ortalama 2-3 olduğunu görüyoruz. 2019'da Türkiye'de beslenmeyle ilgili yapılan bir araştırma sonuçları da nüfusun %5'inin vegan, %4’ünün vejetaryen, %4'ünün ise pesketaryen (balık haricinde et tüketmeyen) bir diyet takip ettiğini gösteriyor.

Vegan tüketim eğiliminin daha da hızlı şekilde yayılmasına neden olan en önemli etmen kuşkusuz piyasanın da bu talebe cevap vermesi. Dünya çapında süt ürünleri alternatiflerinin piyasa değeri 2017’de 10,7 milyar doları geçti ve 2025’te bu miktarı üçe katlaması bekleniyor. 2016’da İtalya’da tüketicilerin %22’si et ürünlerinin vegan alternatiflerini tercih etti. Beslenme rejimlerinde et tüketiminin önemli bir rol oynadığı Almanya, İspanya ve Polonya gibi ülkelerde bile her on tüketiciden 1 ya da 2’si artık vegan ürün tercihinde bulunuyor. 2016’da dünya çapında sunulan vegan ürünlerin %18’i Almanya’daki raflarda yer aldı.

Son yıllarda, özellikle Türkiye'nin büyük şehirlerinde vegan tercihi olanlara yönelik hizmet ve ürün sunumu görünür şekilde arttı. Bununla ilgili net bir istatistik bulunmasa da büyük süpermarketlerde giderek artan vegan ürün sayısından ya da veganlara yönelik ürün sunan cafelerin artışından bunu anlamak mümkün. Google'da aranma eğilimlerine bakıldığında da özellikle 2013'ten sonra vegan ve vejetaryen terimlerinin aranma sıklığının yaklaşık 8 kat arttığı görülüyor.