Bazı komplo toplulukları arasında son yıllarda popüler olan ve hükümetlerin, şirketlerin ya da diğer “güçlü toplulukların”, filmler, diziler, kitap ve video oyunları yoluyla medyayı kullanarak halkı gelecekteki olaylara, politikalara ya da toplumsal değişikliklere ustaca hazırladığını öne süren bir teori var. Bu teoriyi savunanlara göre medyada üstü kapalı ima edilen söz konusu olaylar gerçekten meydana geldiğinde, halk eğlence tüketimi yoluyla bilinçaltında bu fikre alıştırıldığı için bunları daha az dirençle kabul etmesini sağlanıyor. Bu teorinin bir ismi de var: Predictive Programming. Türkçeye “Öngörüsel Programlama” olarak çevirmek mümkün. 
Bu terimi ilk ortaya atan kişi de Kanadalı bir komplo teorisyeni olan Alan Watt. Watt, öngörüsel programlamayı uygulanacak planlı toplumsal değişiklikler hakkında toplumu hazırlamak için medya tarafından sağlanan incelikli bir psikolojik koşullandırma biçimi olarak tanımlıyor. Bu hazırlık sayesinde değişiklikler hayata geçirildiğinde toplum bunlara zaten alışacak ve bunları doğal ilerlemeler olarak kabul edecek, böylece olası direniş ve kargaşa azalmış olacak. Watt’ın etki alanı kısıtlı kalsa da teori ABD’li radyo sunucusu ve Pizzagate gibi komplo teorilerini yaygınlaştıran isim olarak bilinen Alex Jones ve İngiliz komplo teoristi David Icke tarafından geniş kitlelere ulaştırıldı. Teori bu kadar geniş kapsamlı olunca da birçok komplo malzemesi hakkında geriye dönük film ve dizilerde ip uçları aramak komplo teorisyenlerinin sıradan aktiviteleri haline gelmeye başladı. 
Simpsonlar 11 Eylül Saldırılarını Önceden mi Biliyordu?
Bu konuda üzerinde tartışmasız en çok “araştırma” yapılan dizi de 1989’dan bu yana aralıksız yayınlanan “The Simpsons” dizisi. Bir terör saldırısı, bir bankanın batması ya da küresel bir salgın fark etmeden geniş kitleleri ilgilendiren bir olayın gerçekleşmesi durumunda sosyal medyada Simpsonlar dizisinin bu olayın daha önceki bölümlerinde ele alındığını bildiren paylaşımların çıkması sadece saatlerle ölçülüyor. Hatta Türkiye gündemini de bu dizi üzerinden okuyan paylaşımlar da sosyal medya mecralarında yayıldı. Bu paylaşımların çoğu dizinin ses ve görsel olarak değiştirilmiş kesitleri üzerinden ya da tarihsel karışıklıklar yapılarak paylaşıldığından doğrudan yanlış bilgi kategorisinde değerlendirilebiliyor. Fakat öngörüsel programlama savunucularının bazı örnekleri var ki acaba sorusunu akıllara getiriyor. 

Simpsonların 21 Eylül 1997’de yayınlanan ‘The City of New York vs. Homer Simpson’ bölümünün bir sahnesinde Lisa Simpsons elinde New York'a 9 dolarlık otobüs bileti reklamı yapan bir dergi tutarken görülür ancak fiyat ikiz kulelerin siluetinin yanında yer almaktadır. Derginin üzerinde görünür şekilde 9-11 yazması komplo teorisi grupları tarafından 11 Eylül terör saldırılarının daha önceden planlanmış olduğu ve Simpsonların da toplumu bu saldırılara alıştırmak için psikolojik koşullandırma yaptığı iddialarının dile getirilmesine neden oldu. Bölümün yazarı Al Jean 2021 yılında NME’ye yaptığı röportajda bunun son derece korkunç bir tesadüf olduğundan bahsetti. O dönemde programın yönetici yapımcılarından biri olan Bill Oakley New York Times’a verdiği demeçte, 9 doların komik derecede ucuz bir ücret olarak seçildiğini belirtirken Dünya Ticaret Merkezi şakalarının yer aldığı tek bölüm olduğu göz önüne alındığında, bu tesadüfün ürkütücü olduğunu kabul etti. 
Komplo teorisi gruplarının örnekleri Simpsonlarla sınırlı da değil. Temmuz 2012’de gösterime giren “The Dark Knight Rises” (Kara Şövalye Yükseliyor) filminde, filmin geçtiği Gotham şehrinde “Sandy Hook” adlı bir yerin bulunması izleyenlerin ilgisini çekecek bir bilgi değildi. Ta ki Aralık 2012’de ABD’nin bir ilkokulda gerçekleşen en ölümcül silah saldırısı Sandy Hook İlkokulu’nda olana dek. 1898’de Morgan Robertson tarafından yazılan ve buzdağına çarpıp batan dev bir yolcu gemisini anlatan “Futility” romanı 1912’de Titanic battığında yazarına kahin gözüyle bakılmasına neden olmuştu. COVID-19 salgını döneminde bu minvalde en dikkat çeken yapımlardan biri de 2011 yapımı “Salgın” olmuştu. Filmin konusu, MEV-1 adını verdikleri virüsü, yarasadan virüs kapmış bir domuzdan alan bir Hong Kong şefiyle el sıkıştıktan sonra kapan bir kadının ailesinin başından geçenler ve virüsün dünya üzerindeki etkisiydi. Film yapımcı şirketin kataloglarında çok arka sıralarda yer almasına rağmen COVID-19 salgının etkisini göstermesiyle birçok komplo grubunun hedefine yerleşti. 

Öngörüsel programlama çerçevesinde son günlerin en popüler içeriği ise “Leave the World Behind”. Eski ABD Başkanı Barrack Obama ve eşi Michelle Obama’nın yapımcılığını yaptığı filmde bir siber saldırı sonrası bir ailenin ve ABD’nin başından geçen gerilim dolu anları anlatıyor. Bazı komplo grupları filmde Obama ailesinin belirli şifrelerle yeni bir dünya düzeni ortaya koyduklarını düşünüyor.

“Bu Kadarı da mı Rastlantı?” Örüntü Tanıma ve Bilişsel Ön Yargılar
Öngörüsel programlama örnekleri içeren sosyal medya paylaşımları ya da olayları anlatan içerikler ilk bakışta oldukça tutarlı ve inanılabilir gözüküyor. Fakat çoğumuza makul gelmesinin nedenlerinin başında insan türünün en büyük evrimsel avantajlarından biri olan örüntüleri tanıyabilme geliyor. İnsan türünün dünyadaki zamanının %90’ına tekabül eden avcı-toplayıcı dönem, türün özellikle av olma ve avlanma ikileminde çevredeki örüntüleri tanımlayabilme yetkinliğine göre seçilimin yoğun olduğu bir dönemdi. Bu becerimiz bugün bir hayatta kalma meselesi halinde olmasa da hala bizimle. Hatta bazen rasgele bir yapıda bir örüntü görmemize de neden oluyor. “Pareidolia” olarak adlandırılan bu psikolojik fenomen bazen gök cisimlerinde insan yüzü ya da bulutlarda tanıdık objeleri neden gördüğümüzü açıklıyor. Öngörüsel programlamada da sayısız olaylar arasında bir bağlantı görmeye eğilimli olmamız bu kavramla açıklanacak bir durum. 
Bunun dışında teker teker olaylara odaklanıldığında da her komplo teorisinin en zayıf tarafı olan nedensellik testinde sınıfta kaldığını söylemek çok mümkün. Eldeki tek bağlantı olmuş  bir olay ve çok sayıdaki medya üretiminin arasından bu olayla ilgili olduğu çıkarımı yapılmış bir sahne. Film veya dizilerin yaratıcılarının gelecekte olacak olay hakkında bu bilgiye sahip olduğu ve açık bir şekilde manipüle ettiğine dair doğrudan hiçbir kanıt bulunmuyor. Öngörüsel programlamanın arkasındaki mekanizma da “Ockham’ın Usturası”nın vazettiği basitlikten çok uzakta. 
Özellikle günümüzde çok sayıda konu hakkında sayısız içerik üretiliyor. Bu nedenle bu içeriklerin bir parçasıyla bu içerik yayının ardından olan bir olayla bir şekilde bağlantı bulunması çok düşük bir ihtimal değil. Hatta bu kadar fazla sayıda içeriğin üretilmediği zamanlarda bile yazarın keskin bir öngörüsü de bu bağlantıya açıklama olabilir. Titanik gemisinin batmasından 14 yıl önce buzdağına çarpıp batan devasa bir gemiyi romanında anlatan Morgan Robertson’ın denizcilik trendleri konusunda bilgi birikimi ve denizde geçirdiği yaşam tecrübesi bu faciayı “öngörmesinde” oldukça faydalı olduğu açık. 
Son olarak iki yaygın bilişsel ön yargı öngörüsel programlama örneklerini neden çoğu insan için inanılır kıldığına dair bir çerçeve sunuyor: 
Post hoc safsatası "bundan sonra, demek ki bundan dolayı" çevrilebilecek bir bilişsel önyargı çeşidi. Bu safsata bir olay diğerini takip ettiği için ilk olayın ikincisine neden olduğunu varsayma hatasıdır. Yani, herhangi bir film, dizi veya başka kültürel üretimlerdeki bir kesitin gerçek hayattaki olaya benzemesi bunların gerçek hayattaki olayı öngördüğü anlamına gelmez. 
İkinci ön yargı ise Confirmation Bias (doğrulama ön yargısı). İnsanlar film ve dizilerin gelecekteki olayları öngördüğü birkaç örneği hatırlama ama üzerine hiç yorum yapmadığı büyük çoğunluğu görmezden gelme eğilimindedir. 11 Eylül ve Sandy Hook Saldırısı gibi olaylarla ilişkilendirilebilecek zorlama birkaç kesit bulunmuş olabilir ve bu öngörüsel programlamaya güçlü örnekler olarak gösterilmiş olabilir. Fakat öngörüsel programlamanın ana motivasyonları dikkate alındığında bunlar gibi birçok olayla ilgili sayısız film veya dizi kesitinin gelecekten haber vermesi gerekirdi. Bu ön yargıyla hareket eden çoğu insan birkaç örnek üzerinden hükümetlerin bu şekilde bilinçaltı programlama yaptığına inanıyor.