Lütfi Elvan AK Parti Kalkınma Bakanı

AB bünyesinde birkaç ülke hariç tamamında kurul (insan hakları ve eşitlik ile ilgili kurullar) atamaları ya hükümet tarafından oluyor ya da ilgili devlet başkanı tarafından oluyor veya ilgili bakan tarafından oluyor.

29 Mart 2016 tarihinde TBMM 'de söylendi.
Okuma Süresi    10 Dakika
Konu : Politika

İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumlarında Atamaları Kim Yapıyor?

Türkiye gündemi çeşitli alanlarda güvenlik konularıyla doluyken, Meclis’in gündeminde de yakın zamanda kurulması planlanan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun Tasarısı vardı. Birkaç aydır tartışılan kanun tasarısı, görüşülmek üzere TBMM Genel Kurulu’na geldi ve özellikle muhalefet milletvekillerinin eleştirilerine hedef oldu. Söz konusu eleştirilerin ortak noktası, kanun tasarısında bu kurumun 11 üyesinden 8’inin Bakanlar Kurulu, 3’ünün ise Cumhurbaşkanı tarafından atanması idi. Bu eleştirilere cevaben söz olan Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan, Avrupa Birliği üye ülkelerinin çoğunluğunda benzer uygulamalar olduğunu iddia. Elvan, konuşmasında bu tarz kurumların Avrupa’daki versiyonlarından örnekler de verdi: Belçika’da atamaların Bakanlar Kurulu tarafından, Danimarka’da Çalışma Bakanlığı tarafından, Avusturya’da Federal Hükümet tarafından, İsveç’te direkt hükümet tarafından, Almanya’da federal hükümet tarafından, İngiltere’de Kadın ve Eşitlik Bakanlığı tarafından, Fransa’da cumhurbaşkanı tarafından, Hollanda’da ise Adalet Bakanlığı tavsiyesi ile Kraliyet kararnamesi aracılığıyla atandığını iddia etti.

AB bünyesinde birkaç ülke hariç tamamında kurul (insan hakları ve eşitlik ile ilgili kurullar) atamaları ya hükümet tarafından oluyor ya da ilgili devlet başkanı tarafından oluyor veya ilgili bakan tarafından oluyor. 1

İnsan Hakları Kurumları Nedir? Ne İş Yapar?

İnsan Hakları Kurumları, bu alanda çalışan nispeten yeni bir kurumsallaşma çabasını gösteriyor. Ekim 1991’de bir toplantıda belirlenen ve 1993 yılında kabul edilen Paris Prensipleri’ne göre, ulusal insan hakları kurumlarının hak ihlallerini incelemek, hükümete ve diğer yetkili idari kurumlara rapor vermek, uluslararası ortaklıklar ve işbirlikleri kurmak gibi görevleri oluyor. Bunların yanı sıra, Paris Prensiplerine göre bu tarz kurumların oluşumundaki en önemli iki kriter, bağımsızlık ve çoğulculuk. Bu kriterlerin sağlanması da, kurum yönetimlerinin atanmasının mutlaka resmi kanuna dayalı olmasıyla gerçekleşebiliyor. Ulusal insan hakları kurumları için temelleri oluşturan bu prensiplere uyum, bu tarz kurumların Birleşmiş Milletler tarafından akredite edilmesi için elzem. Dolayısıyla, insan hakları kurumu kurmak isteyen bir ülkenin, söz konusu kurumu Birleşmiş Milletler’e tanıtabilmesi ve kabul ettirebilmesi için, Paris Prensipleri’ne tam olarak uyum sağlaması gerekiyor.

Günümüzde dünyada 100 adet ulusal insan hakları kurumu var ve bunların 69 tanesi Paris Prensipleri uyarınca akredite olmuş durumda.

Türkiye’deki İnsan Hakları Kurumları Macerası

Türkiye’de kurulması planlanan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na dair teklif edilen kanun tasarısına göre kurumun yönetimindeki 11 üyenin, 8’inin Bakanlar Kurulu, 3’ünün ise Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi ve atanması öngörülüyor. Ayrıca tasarıda kurumun başkan ve ikinci başkanının da yine Bakanlar Kurulu tarafından görevlendirilmesi öneriliyor. Tasarı Ocak 2016’da ilgili komisyona sunulmuş, bugünlerde ise Genel Kurul’da tartışılıyor. Tasarı ile ilgili sivil toplumdan gelen eleştirileri çoğunlukla kurumun idari yapılanması, finansal ve yönetsel bağımsızlığı hakkında. Ayrıca, tasarının oluşturulurken, sivil toplum tarafından daha önce hazırlanan öneri niteliğindeki tasarıların göz önünde bulundurulmamış olması da yine eleştiriler arasında. Nitekim söz konusu kurumun öncülleri ile ilgili özellikle AB İlerleme Raporları’nda dile getirilen eleştirilerin de değerlendirilmemiş olması, sivil toplumun dikkat çektiği diğer bir nokta.

AB bünyesinde birkaç ülke hariç tamamında kurul (insan hakları ve eşitlik ile ilgili kurullar) atamaları ya hükümet tarafından oluyor ya da ilgili devlet başkanı tarafından oluyor veya ilgili bakan tarafından oluyor. 2

Avrupa’dan Örnekler: Lütfi Elvan Haklı Mı?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 69 tane kurum, BM tarafından akredite edilmiş durumda. Avrupa’da ise bu şekilde 40 kurum mevcut. Akreditasyon sistemine göre, Paris Prensipleri ile tam uyumlu olan kurumlar A statüsünde, kısmen uyumlu olanlar B statüsünde, uyumlu olmayanlar ise C statüsünde. Elvan’ın konuşmasında dile getirdiği örnekler arasında A statüsünde, yani Paris Prensipleri ile tam uyumlu olan 4 tane kurum var: Danimarka, Fransa, Almanya ve İngiltere’deki Ulusal İnsan Hakları Kurumları. Türkiye’nin de söz konusu kurum hayata geçtiği zaman, bu akreditasyon sistemine dahil olmak isteyeceği ve ideal olarak A sınıfında yer alması gerektiği için, incelememizi bu 4 kurum üzerinden yapacağız.

Danimarka’daki kurumun adı İnsan Hakları Enstitüsü olarak geçiyor. 2002 yılında kurulan bu enstitüye aslında birbirinden bağımsız iki ayrı birimden oluşuyor: İnsan Hakları Enstitüsü ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi. Bu birimlerden ikincisi daha çok uluslararası alanda araştırmalar yapmak ve tavsiye vermek yönünde çalışıyor; birincisi ise Türkiye’de kurulması planlanan kurum ile benzerlik gösteriyor. İnsan Hakları Enstitüsü, hem haklar ve hak ihlalleri konusunda bağımsız araştırma yürütüyor hem de eşitlik ve ayrımcılık alanlarında çalışmalar yürütüyor. Enstitünün yönetim kurulunda 13 üye var. Bu 13 üyenin, 6’sı İnsan Hakları Konseyi’nce, 2’si Kopenhag Üniversitesi Rektörlüğü’nce, 2’si Aarhus Üniversitesi Rektörlüğü’nce, 2’si Danimarka Rektörler Birliği’nce, 1’i ise Enstitü çalışanlarınca seçiliyor ve tüm bu üyelerin atamaları seçimlerden sonra yapılıyor. Sivil toplumun ve kamunun görüşlerini yansıtmak için kurulan İnsan Hakları Konseyi’nden gelecek üyelerin en az 2’sinin mutlaka etnik azınlıklardan veya etnik azınlıklar üzerine çalışan kişilerden oluşması gerekiyor. Danimarka örneği günümüzde en gelişmiş insan hakları kurumu uygulamalarından biri olarak kabul ediliyor ve BM tarafından tam olarak Paris Prensiplerine uygun olmasıyla akredite edilmiş.

Fransa’nın ulusal insan hakları kurumunun kuruluşu 1947’ye kadar gidiyor. Kurumun 64 üyesi bulunuyor. Kurumun görevleri, insan hakları ihlallerini incelemekten, eşitlik ve ayrımcılıkla ilgili konularda hükümete öneri sunmaya uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyor. Kurumun diğer örneklere göre daha fazla olan üyelerinin hatırı sayılır kısmı sivil toplum kökenli. Üyeler ise yüksek mahkemelerin önerdiği listeler içinden Başbakan’ın atamasıyla görevlendiriliyorlar. Kurum kendi başkan ve başkan yardımcılarını seçiyor.

AB bünyesinde birkaç ülke hariç tamamında kurul (insan hakları ve eşitlik ile ilgili kurullar) atamaları ya hükümet tarafından oluyor ya da ilgili devlet başkanı tarafından oluyor veya ilgili bakan tarafından oluyor. 3

Almanya’da bulunan İnsan Hakları Enstitüsü’nün tarihi ise görece olarak yeni. Enstitü 2000 yılında hükümetten tamamen bağımsız, akademik ağırlıklı bir vakıf olarak kurulmuş ve devlet kurumları ile sivil toplum kurumları arasında, insan hakları konuları üzerine arabuluculuk görevini üstleniyor. Bunun yanı sıra insan hakları ihlallerini izlemek, bu konularda tavsiyelerde bulunmak, insan hakları alanında eğitimler organize etmek gibi görevleri de var. Kurumun yönetim kurulu 18 üyeden oluşuyor. Bu 18 üyenin, 3’ü Almanya’da insan hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarının toplandığı bir çatı kuruluş olan İnsan Hakları Forumu’ndan geliyor. 2 üyelik, Federal Parlamento’da yer alan İnsan Hakları ve İnsani Yardım Komisyonu tarafından dolduruluyor. 1 üyelik, Almanya’nın en büyük engelli vakfından bir temsilciye ait. 3 üye akademik kurumlardan, 3 üye de sivil toplum örgütlerinden olmak üzere, toplam 6 üye Federal Parlamento tarafından atanıyor. Geriye kalan 6 üye ise, Enstitü’nün Genel Kurulu tarafından seçiliyor ve bu seçimde müstakbel üyelerin sivil toplum, akademi ve medya organlarını temsil etmesine dikkat ediliyor. Bu 18 üyenin yanı sıra, Enstitü’nün fonlarını sağlayan birimlerden (Göç, Mülteci ve Entegrasyon; İnsan Hakları Politikası ve İnsani Yardım; İnsan Hakları Sorunları; Etnik Alman Yerleşimciler ve Ulusal Azınlıklar; Engelliler; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma; Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik; Savunma Komisyonları ve Federal Konsey) gelen 9 üye var ancak bu üyelerin oy verme hakkı bulunmuyor. Bunun sebebi ise İnsan Hakları Enstitüsü’nün kaynakları kullanma açısından bağımsızlığını garanti altına almak. Enstitü başkan ve başkan yardımcısını da kendi içinden seçebiliyor.

İngiltere’deki kurumun ismi Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu. Bu Komisyon 2006 yılında bir yasayla, 3 ayrı komisyonun birleşmesiyle oluşmuş. Özellikle yasama alanında Parlamento ile çok yakın çalışan bu kurumun odağında, yasaların daha eşitlikçi ve ayrımcılığı önleyici olması var. Bu alanda hem Parlamento’ya, hem Hükümet’e hem de vatandaşlara tavsiyelerde bulunabiliyor. Ayrıca devlet kurumlarının da eşitlikçi çalışması için ayrımcılık iddialarını araştırma hakkı da var. Kurumun başkanı ve üyeleri ise Kadın ve Eşitlik Bakanı tarafından atanıyor. Bu atama sürecinde Bakan’ın üyelik için önerdiği isimlerin, Parlamento tarafından araştırılması ve tartışılması da söz konusu.

Sonuç olarak, Paris Prensipleri, bağımsızlık ve çoğulculuk konusunda ilkesel rehberlik etmenin dışında, idari yapılanmaya ilişkin çok fazla detaya girmiyor. Bu sebeple insan hakları kurumlarının farklı yapılanmalar ve görev tanımlarına sahip olduklarını görüyoruz. Nitekim A statüsünde, yani Paris Prensipleri ile tam olarak uyumlu olan kurumlar arasında üyeleri hükümet tarafından atanan kurumlar da (İngiltere örneği), dışarıdan seçilenler de (Danimarka örneği) mevcut.

Bu sebeple Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın iddiasında kısmen doğruluk payı vardır.

Sonuç olarak;

Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan'ın İddiasında Kısmen Doğruluk Payı Vardır.

Bu iddia kontrolüne dair itirazlarınız varsa bize ulaşabilirsiniz.
Yayın Tarihi:   29 Mart 2016 Son Güncelleme:   4 Nisan 2016